woddy allen

Woddy Allen

Woody Allen, günümüzün belki de en üretken yönetmeni. Bize her yıl yeni bir film sunan yönetmen, her filminde yepyeni bir kapı açıyor ekrandan. Dünyanın en büyük isimlerini, daha önce hiç alışık olmadığımız hikayelerin, hiç alışık olmadığımız karakterlerine eviriyor. Tüm bu hikayelerin ortak noktası ise nevroz. Woody Allen, karakterlerinin çoğu gibi buhranlı ve kendi zihninde yaşayan biri. Hem erkek hem kadın karakterlerini nevrozla boğuştururken,  Allen; bir yandan seyircisine filmin bir kurgu olduğunu hatırlatır bir yandan tüm bu kurgunun gerçeğe tehlikeli bir yakınlığı olduğunu da fark ettirir sık sık. Bunu yaparken, dehasını göstermekten hiç sakınmaz üstelik. Böyle büyük bir yönetmen söz konusu olduğunda, her filmi daha çekim aşamasındayken gündeme taşınır, oyuncuların sette fotoğrafları gazetelere basılır –ve son yıllarda, filmin çekildiği “şanslı” Avrupa şehri turistlerle dolar taşar. Öyle ki, ülkeler Allen’a filmlerini kendi ülkelerine taşıması için gerekli tüm maddi desteği teklif bile ederler.

blue-jasmine

Woddy Allen’ın yönettiği filmin başrolünde Cate Blanchett bulunuyor.

Woody Allen kendi bildiğini okurken, bir şekilde, büyük kitlelerin beğenisini de kazanabilen bir yönetmen; fakat özellikle 2011’deki Paris’te Gece Yarısı‘nın (Midnight in Paris) –dünya çapında 150 milyon dolar gişe hasılatı- başarısından sonra; Woody Allen sineması, her senenin, en çok beklenenleri listesinde tekrar en üst sıraları gördü. Paris’te Gece Yarısı’nın ardılı Roma’ya Sevgilerle (To Rome with Love) gişede kendinden bekleneni yapamadı ve Paris’te Gece Yarısı’nın yarısı kadar hasılat getirebildi. Bu nedenle 2013’ün filmi 27 Eylül’de vizyona giren Blue Jasmine herkes için daha çok beklenti yarattı. Filmin başrolü Cate Blanchett olacaktı ve Blanchett hepimizin asilzade karakterlerinde görmeye alışık olduğumuz bir zarafete sahip olduğu için; Woody Allen’ın “altın çağ” saplantısı ve yarattığı dünyaların yüksek entellektüelitesine çok yakışacaktı. Üstelik Allen, yıllar sonra nihayet memleketine, yani onun en sevdiğimiz filmlerinin ev sahibi Amerika’ya dönecekti. Filme dair bildiğimiz şeylerden biri, filmin New York ve San Fransisco’da çekileceği ve Blanchett’a Roma’ya Sevgilerle’de da oynayan Alec Baldwin’in eşlik edeceğiydi. Film izleyicisiyle buluştuğunda, en çok konuşulan şey Cate Blanchett’in başarısı oldu. Öyle ki, Blanchett’ın başarısı filmin önüne geçti, daha doğrusu filmden bahseden herkes aslında yalnızca Blanchett’ın performansını anlatıyordu. Blanchett ekranda o kadar büyüdü ki, karşısında oynayan Alec Baldwin, Sally Hawkins, Louis C.K, Peter Sarsgaard ve Bobby Cannavale gibi oyuncular Blanchett doğru performansı verebilsin diye tutulmuş birer figürana dönüştü.

Blanchett, bir zamanlar adı Jannette olan, daha sonra milyarder bir yatırımcı olan Hal (Baldwin) ile evlenip adını Jasmine olarak değiştiren ve jet sosyeteye giriş yapan bir karaktere hayat veriyor.  Hal’in aslında bir dolandırıcı olduğu ortaya çıkınca, tüm mal varlıklarına el konulur ve Hal hapse girer. Jasmine ise, yeniden ayakları üzerinde durana kadar New York sosyete yaşamını terkedip San Fransisco’daki kardeşinin yanına taşınır. San Fransisco, onun kaçtığı ve korktuğu her şeyin can bulmuş halidir ve Jasmine bu şehirde yavaşça çözülmeye başlar.

Cate Blanchett Blue Jasmine Filmi’ndeki performansıyla Akademi Ödülleri En İyi Kadın Oyuncu dalında güçlü bir aday olarak gösteriliyor.

Daha önceki performanslarını izleyenler, Blanchett’ın karakter oyunculuğundaki başarısı konusunda bir fikir sahibidirler; fakat bu filmde Blanchett daha önce ondan hiç görmediğimiz bir adanma ve gerçekçilikle Jasmine’in sinir krizlerini, panik ataklarını, gerçeklikten koptuğu anlarını yani saf nevrozunu mükemmel sergiliyor. Bu yüzden bu Akademi Ödülleri’nde şimdiden en iyi kadın oyuncu ödülü için en güçlü adaylardan biri oldu bile. Woody Allen gibi sabırsız ve tek seferde –aksi bir durum yaşanmadıkça-  çekimi bitirmeyi seven bir yönetmen ile Cate Blanchett gibi kafasında ideal performansı verdiğine tam olarak inana kadar defalarca çekim almayı seven bir mükemmeliyetçinin nasıl çalıştığını Blanchett şöyle anlatıyor: “Jasmine sıklıkla kendini kaybeden, buhranlar yaşayan bir karakterdi. Bunu istediğim gibi gösterebilmek ve o derinliği ikna edici bir şekilde verebilmek için defalarca çekim yapmamız gerektiğini düşündüm. Woody’ye montaj odasında daha fazla imkan tanımak için, birden fazla çekim alırsak daha iyi olacağını söylediğimde, onu ikna etmeyi başarıyordum.” Oyuncularına çekim esnasında neredeyse hiç karışmadığı bilinen Woody Allen ise “O, Cate Blanchett. Daha ne yapabilirsiniz ki? Onu işe alın ve aradan çıkın.” diyor.

woddy_allen_blue_jasmine

Woddy Allen, Cate Blanchett ile birlikte

Kırktan fazla filme imza atan Woody Allen, bir kez daha galip geliyor: Nefis yazılan bir hikayeyi hayata getirebilecek en doğru ismi seçip, kamerasını Blanchett’a doğrultuyor. Sonuç, Blanchett hanesine mükemmel bir performans –belki de kariyerinin en iyisi, Woody Allen hanesine gayet iyi bir film yazılırken bizler içinse hiç bitmesin dediğimiz bir 98 dakika oluyor.

Leave a Reply