“Kışlık paltomu giydim ve tahammül edilmez bir ruh halinde, tahammül edilmez bir dünyada dolaşmaya çıktım.”
Ursula K. Le Guin’in 88 yaşında hayata veda ettiğini öğrendiğimde, aklıma gelen ilk cümle bu oldu. Kitaplarından alıntılanacak, hatıraya kazınacak daha birçok cümle olmasına rağmen benim aklıma ilk gelen cümle buydu. Sanki Dostoyevski’nin kitaplarından kopup gelmiş gibi duruyor değil mi? Ancak Le Guin, özgün bir bilim-kurgu ve fantastik edebiyatı yazarı. Bu türdeki tekdüze ve basit anlatım tarzına tamamen aykırı olarak, hikayelerine oldukça edebi ve ağır bir dil hakimdir. Yarattığı distopyalarda psikolojik çözümlemeler yapar, kültür çatışmalarını anlatır ve bunları yaparken gerçekleşen olayları tüm derinlikleriyle inceler. Diğer fantastik edebiyatı yazarlarından ayrılarak aksiyon üzerine değil de, “insanlık” üzerine yazar.
Le Guin, 21 Ekim 1929 tarihinde Amerika’da doğmuş. Daha çok genç yaşlarda mitolojiye, fantastik hikayelere merak salmış ancak çok geçmeden bunlara olan ilgisini kaybetmiş. İlgisini kaybetme nedeni olarak da şöyle demiştir: “Bu kadar merak uyandırıcı bir türdeki tüm süreç, erkek egemen düşüncesiyle oluşturulmuş. Yazılan tüm hikayeler güç ve askerler adınaydı sanki: Beyaz adamlar dünyayı kurtarıyor!”. Yirmili yaşlarında ise, bu kalıplara uymadan da ortaya çok güzel doğaüstü hikayeler çıkarabileceği düşüncesiyle yazmaya başlamış. Baş kahramanlarına da kimi zaman bir kadın, kimi zaman da bir erkek yerleştirmiş. Ancak diğerlerinden farklı olarak, Le Guin’in erkek kahramanları hiçbir zaman “süper kahramanlar” gibi olmazlar. Ne çok güçlü ve maskülendirler ne de kusursuzdurlar. Karakterleri sadece farklı bir distopyadadır ama insanlardan çok da farklı değildir.
Kendisini oldukça çevreci, sıkı bir feminist ve biraz da anarşist olarak tanımlamıştır. “Anarşist” dendiği zaman ortam biraz gerilebilir tabii, çünkü bu kelime toplumumuzun bilinçaltında negatif bir anlamda yerleşik görünür. 70’li, 80’li yıllardaki filmleri gözünüzün önüne getirirseniz, Hulusi Kentmen gibi bir babanın, bir haytalığında çocuğuna “Anarşist mi olacaksın başımıza?” dediğini anında hayal edebilirsiniz. Düşünceleri bazılarına ne kadar uçuk ve aykırı görünse de, fikirlerini ve görüşlerini kitaplarına yansıtmaktan hiç geri durmamıştır. Kesinlikle onunla aynı fikirde olunmasına gerek yoktur, aslında böylesi daha iyidir çünkü, okura farklı bir açıdan bakmayı öğretir. Ezberlenen bilgileri tekrar ettirmek yerine size farklı bir pencere açar; “bir de bu taraftan bak hayata” dermiş gibi.
Kendisinin sıkı bir feminist olmasında yazdığı alanın da büyük bir etkisi vardır. Fantastik edebiyatta, özellikle geçtiğimiz yüzyılda, kadın yazar sayısı göz ardı edilemeyecek kadar azdır. Zamanla bu alanın en ünlü isimlerinden biri haline gelirken Le Guin’e, bir kadın yazar olarak çok iyi yazdığı gerekçesiyle çokça övgü yağmıştır. Ancak kendisi iyi bir fantastik edebiyatı yazarı olmanın, erkek olmakla bağdaştırılmasına karşı çıkmış ve bu söylenenleri bir övgü değil hakaret olarak algılamıştır. “Kadınlar, kadın olarak kaldıkları, insanın insanoğlu diye adlandırdığı, tanrının erkeklerin diliyle konuştuğu, tek gidilebilecek yönün ileri, daima ileri olduğu toplumdan, zaten büyük ölçüde dışlanmış durumdalar. Bu onların ülkesi, biz kendimizinkine bakalım.”
Asıl olarak bilim-kurgu ve fantastik edebiyatında bir duayen olmasına rağmen, sadece bunlarla sınırlı kalmamıştır. 20 romanının dışında, 100’den fazla kısa hikayesi, çocuk kitapları, makaleleri, çevirileri vardır ve aynı zamanda bir şairdir Le Guin. Son kitabını geçen sene çıkaran Le Guin’in, eminim ki daha yazacağı birçok ütopya, bize hikayesini anlatacağı birçok ilginç karakter vardı. Yazdıklarıyla ve özgün tarzıyla edebiyat dünyasında öyle bir yere gelmiştir ki bundan sonra bıraktığı boşluk, hiç doldurulamayacak şekilde eksikliğini hissettirecektir. Ancak yazdığı satırlar sadece raflarda kalmayacak, bundan yıllar sonra bile akılları kurcalayacaktır.
Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek, çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler.
-Sesler
Düşünceler baskı altına alınarak yok edilemez. Onlar ancak dikkate alınmayarak yok edilebilir.
-Mülksüzler
Tüm duvarlar iki anlamlı ve ikiyüzlüdür. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıdır.
-Mülksüzler
Denizde köpek balıkları vardır; ve insanların gözünde acımasızlık.
-Yerdeniz
“Adalet” demek istemiyorsun, “ceza” demek istiyorsun. İkisinin aynı şey olduğunu mu sanıyorsun?
-Mülksüzler
O halde, bizler kendi özgürlüklerimiz kadarız, öyle mi?
-Yerdeniz
Kaynaklar:
https://www.loa.org/news-and-views/1372-neil-gaiman-on-ursula-k-le-guin-a-magic-of-true-speaking
Ursula K. Le Guin: “We will need writers who can remember freedom”
http://lithub.com/ my-last-conversation-with-ursula-k-le-guin/
https://frpnet.net/ edebiyat-haberleri/ursula-k-le-guin-hayatini-kaybetti
https://thelily.com/ursula-k-le-guin-upended-the-male-dominated-genres-of-fantasy-and-science-fiction-db8430e4e352
buket
“Aklı başında biri nasıl böyle bir dünyada yaşayıp da delirmez?” (Le Guin)
Sence RÜ??????