“Hiçbir trajedi kişisel değildir: sirayet eder, bulaşır ve sonunda her şeyin rengini, kokusunu değiştirebilir,” (Kaygusuz, 2015) diyor Sema Kaygusuz Barbarın Kahkası adlı kitabında. Kitabı okumaya başladığımdan itibaren yazarın her karaktere başka bir hikâye bahşetmiş olması bu satırları kaleme almamı sağladı diyebilirim. Zira bu aralar herkes kendi hikâyelerinin kahramanı olmakla bir hayli meşgul. Kendimi keşfetme serüvenleri, bocalanan ikili ilişkiler, zihni karmakarışık yapan duygular Barbarların Kahkası romanındaki eksik taşları dolduruyordu adeta. Kitabın temelinde kurgulanan otelde tatilini geçiren insanlar; hayatın çarpıklıklarını, aslında hiçbir önem arz etmeyen yaşanmışlıkların büyütüldüğünü, geriye sarmak istenen çocukluğu, her geçen gün kaybetmekte olduğumuz doğanın önemini, insanlığın karanlık yüzü olan ön yargı ve nefreti bir tokat gibi okuyucunun suratına çarpıyor. Kısaca hayatla yüzleşiyor okuyucu. Elinde olmadan hayatı tanımlama peşine düşüyor korkunç gerçeklerinden korunabilmek için.
Kitaptaki izlenimlerim doğrultusunda zihnimde birtakım tanımlamalar yaptım. İlk olarak; hayat, tercihlerden ve kombinasyonlardan ibaret. Kadercilik hayatı çok daha basit bir yapıya indirgiyor. Kader ağlarını kendin örersin. Küçük bir otel odasında sıkışmak mı yoksa denize açılıp seni üzen ne varsa onları geride bırakmak mı? Bu sorunun cevabı her birimizin bilincinde gizli… İnsanlar kendi hayatlarına pasif yaklaşıyor. Ancak yaşanmışlıklar kimin ve neyin değerli olduğunu anlatıyor. Çoğunluğun aksine hayatınızı bir gün içerisinde değiştiren atılımlar ve kırılma noktaları geçirebiliyorsunuz. Bu noktalar, kim olduğunuz ve öz güveninizin sizi nerelere taşıyabileceği hakkında oldukça öğretici. Her şeyden önce kendinizi sevmeyi öğrenin. Bu, aynaya baktığınızda fazla kilolardan, sivilcelerden ve üzerine yakışmayan bir kazaktan daha fazlasını gösterir. Kaygusuz da tıpkı bir ayna gibi hayatın her bir anının trajedilerden oluşmadığını gösteriyor eserinde. Kimse hayatını sonuna kadar melankolik duygular eşliğinde sürdüremez. Umut etmektir hayat. Seni mutlu edeni kazımaktır kalbine.
Hayatın tanımını yaparken yaşadığımız küçük kutulara yerleştirip tozlu raflara kaldırdığımız anları unutmamalı insan. Bazı anlar “şerbet” tadındadır. Şerbet demişken, Kaygusuz’un “Nihayetinde bütün şerbetler bir bakıma arınma niyetidir. Şerbete niyet edenler hüdayi nabit her şeyi ballandırıp kaynatarak belli başlı bedensel ağrıları gidermekle kalmayıp o ağrılara sebep olan ruh sızılarını da yıkamak isterler,” ifadesi geliyor akıllara (Kaygusuz, 2015). Problem ise tam olarak burada başlıyor. Nerede ve nasıl arınmalı insan? Bu noktada kendinizi güçsüz ve kırgın hissetmeniz oldukça normal. Arkadaş ve ailevi ilişkilerde, kariyer planlarında kendinizi daha fazla geri çekmeye başlıyorsunuz. Her gün daha az paylaşmaya ve fikir sahibi olmaya devam ediyorsunuz. Bir şeyler yaratmak için çaba sarf etmiyorsunuz ve sadece üzgün olduğunuzda veya çok olmasa da ilham geldiğinde yazmak içinizden geliyor. Sosyal hayat karanlıklaşıyor ve kendinize ait vizyonunuz günden güne kayboluyor. Yazarın, “İnsanın kendi bilgeliğini elinden kaçırması büyük talihsizlik,” söyleminden sonra ise anlaşılan tek şey aslında önemli olanın bu safhalardan geçmek değil, bu safhaların öze ulaşabilmenin yegâne kaynağı olması (Kaygusuz,2015).
Hayatımızın önemli bir kısmını bir gözlemci gibi davranarak, hayatımızı daha zevkli yapması için birilerinin bizi bulmasını bekleyerek geçiriyoruz. Kaygusuz da bu durumu destekler nitelikte ifadeler kullanıyor: “En küçük bir zorlukta mucize bekliyoruz. Bir mucize için göğe yalvardığım günler oldu benim. Aniden buharlaşıp başka bir zamana sıçramak istediğim anlar oldu” (Kaygusuz, 2015). Böylelikle korkuyu mucizelerle ilişkilendirmiş olduğumuzu kavramış oldum. Belki de dinmek bilmeyen özlem duygusunun ve arkadaşlık ilişkilerimizde hataların temel nedeni buydu. Korkuyu söküp atmak hayatımızda geçireceğimiz en büyük değişiklikti belki de.
“Göğün sözcüğü bulutsa madem, insan sesi niçin dönüşemiyor harfe…” (Kaygusuz, 2015) diye ekliyor hayatın tanımına Kaygusuz. İnsanın soyut bir varlık olduğunu gözler önüne seriyor. Aranan cesaret ise tam bu noktada yatıyor. Somutlaştırmalar insanın kalbine vurulan bir zincir gibi. Daha ileriye asla götürmüyor. Yerinde, acı içinde, sektirmekten başka bir şey yapmıyor. Hayata haykırmak istediklerimiz çıkıyor ağzımızdan. Anonim bir yüz değilim. Etiketlerden ve acılardan çok daha fazlasıyım. Hatalardan daha fazlasıyım. Bir yük veya sorumluluk, atık, israf, kopya değilim. Yerine başkası koyulabilecek birisi değilim. Geçmişimin bir yansıması değilim ancak geleceğimin bir fragmanıyım. Korku, beni harekete geçiren unsur olurdu. Ancak artık o değil. Bunu harekete geçiren kaynak; inanç… Kusurlarımın beni geri çekmesine izin vermeyecek kadar inançlıyım. Çünkü buna değerim. Hedeflerim her zaman mükemmel olduğu sürece yaşadığım ve yaşayacağım her şey iyi olacak. İçindeki gücü bulma ve cesaretlendirme tüm yaşam boyunca aklında tutman gereken iki fiil.
Kaynakça
Kaygusuz, S. (2015). Barbarın Kahkası. İstanbul: Metis.