Gerçeklikle kurguyu birbirinden nasıl ayırırsınız? Yoksa birbirinden ayrılamaz kavramlar mıdır?
Turkuaz rengi gibi… Mavi ve yeşil vardır içinde. Biliriz ikisinin bir araya gelmesiyle oluştuğunu. İsteyen maviye yakın bulur, isteyen yeşile çalıyor der. Aslında her şey gözün nasıl gördüğüyle, ne ile ilişkilendirmek istediği ile alakalıdır.
Neyi fazla eklersen ona göre rengi belirlemiş olursun. Tıpkı kurgunun gerçekliği bastırması ve hayal gücünün ağır gelmesi gibi… veya tam tersi, ne dersiniz?
Bu sebeple her ressamın rengi birbirinden farklı, gerçeklik ve hayal gücü algısı da bir o kadar kendine hastır. Eğer aynı rengi kullandığını düşünenler varsa müthiş bir yanılsama içinde düşerler. Bir turkuazın tuvalde bıraktığı iz, bir insanın içinde bulunduğu ortamdaki etkisiyle aynıdır. Mekan değişir, iklim değişir, zaman değişir ve hatta insanlar değişir. Ama o insan hep aynı renktir. İşte şimdi, kendi turkuazını oluşturmuş bir filmden bahsedeceğim size.
Sarmaşık…
İsmini filmin tamamının geçtiği gemiden alıyor. Gökyüzü rengini nasıl denize yansıtıyorsa, paslanmış gri gemi de içindeki insanlara buğusunu geçirmeyi başarıyor. Denizin ortasında kalmış limana yanaşamayan bir gemiden bahsediyorum. Üstündeki icra yüzünden limana yanaşsa bir daha oradan çıkamayacak bir gemiden…
Şimdi bir dakika düşünün. Sadece bir dakika.
Denizin bahşettiği derin ve uçsuz bir boşluk hali.
Demir atmış, hareketsiz bekleyen bir gemi.
Maaşlarını aylardır alamayan mürettebat.
Aynı ortamda yaşamak zorunda bırakılmış birbirinden farklı insan.
Şimdi de bir dakika yaşadığınız yere dönün.
Hiyerarşik yapının üstüne basarak vurgulandığı bir sistemin içindesiniz. Kimin görevi nedir sürekli tekrarlanıyor. Birileri üsttekiler için alttakilerin bilgisini sızdırıyor. Birileri otoriteye karşı gelmeyi uygun görüyor. Birileriyle işini düzgün yapmanın gerekliliğini savunuyor. Hepsi aynı sistemin içinde ama tepede tek bir kişi yok. Asıl gücü bulunduranları göremiyoruz, gizliler. Ama biliyoruz bir yerlerde gerçek yönetenler mevcut. Yüzleri görünmese de…
Asıl sorunsa bu insanların gidecek yeri yok! Ne karaya, ne denize aitler. Tanıdık geldi mi? Gelmediyse bir bakın derim etrafınıza. Ortaya çıkan her sorunda kartların yeniden karıldığını bilerek bakın. Bakın ki gerçeklik diye adlandırdığınız o durumun, olaylar çirkinleştiğinde nasıl sınandığını anlayın. Sorunlardan kaynaklı gerilim öyle adım adım olmuyor. Çünkü yaşam öyle bir yer değil. Sarmaşık da vermek istediği gerilimi üstünde bulundukları deniz gibi dalgalı bir şekilde yükselip alçaltıyor. Gerçek var, hayal gücü var.
Birileri kurgularken, birileri gerçekliğe odaklanıyor. Sonra her ikisi birbirine karışıyor ve yaşam başlı başına var oluyor.
Hani en başta sormuştum ya; Gerçeklikle kurguyu birbirinden nasıl ayırırsınız? Yoksa birbirinden ayrılamaz kavramlar mıdır?
Ne iyi, Sarmaşık bu ayrımı sümüklü böcekler üzerinden başarıyor. Ama iki tarafı öyle kalın çizgiyle ayırmadan usulca, hissettirmeden yapıyor. Olaylar karmaşıklaştıkça ortalıkta gezinen sümüklü böcekler artıyor, sarmaşıklar sarıyor gemiyi. Karakterlerin ikili- üçlü ilişkileri duyguları etkilerken duygular da geminin yani sistemin ta kendisini etkiliyor. Ortam insandan insan ortamdan, gerçeklik de hepsinden etkileniyor ve hepsini etkiliyor. Sümüklü böcekler küçük antenleriyle raks ederken karakterler renkleri karıştırıyor. Bazen mavi ağır basıyor bazense yeşil. Bazen gerçek bazense hayal gücü…
Nadir, İsmail, Beybaba, Kürt, Alper ve ve ve Cenk…
Cenk kafa tutuyor. Cenk dans ediyor. Cenk şarkı söylüyor. Cenk nefessiz bırakıyor. Cenk sümüklü böcekleriyle “turkuaz”ın ta kendisi.
Demem o ki nefesinizi filmin başında tutacak, filmin sonunda bırakacaksınız.
Arada şarkı söyleyecek,
Üç kere şiir okuyacak,
Dans edecek,
Acı çekecekseniz. Aynı Cenk ve diğerleri gibi.
Size iyi seyirler, bana da izleyeceğiniz düşüncesinin heyecanı…
Anonim
Turkuaz rengi hakkindaki yorumuyla yazar yillardir uzerinde dusundugum bi konuyu filmin ozellikleriyle harika iliskilendirmis .. devaminin gelmesini umarim