ve Top Ağları Deldi…

“Yerdeydim ve avuçlarım kızgın kömür parçalarını tutmuşum gibi yanıyordu. Sağ yanıma gelen şutu hala nasıl olduğunu anlayamadığım bir refleksle kurtarmıştım. O an Lefter’in sözü duyuldu: ‘Tamam, bulduk! Kaleye Sunay geçecek.’”

Kaleye geçecek kişi ileride isminin önüne birden fazla ünvanı koyacak birisi. Tiyatrocu, yazar, şair, müzeci, araştırmacı, koleksiyoncu ve Büyükadalı forvet Lefter Küçükandonyadis’in de dediği gibi en nihayetinde kaleci… O taze kaleci, çocukken vitrinin camından bakıp hayran kaldığı turuncu kaleci kazağını üstüne geçirdi. Boğazın serin sularına kendisini attı. Amacı terli kazağını emek verdiği kaleci terinden arındırmaktı. Ancak o sudan çıktığında ne İstanbul onun çocukluğundaki gibiydi ne de futbol… Zaman geçti, çocuklar büyüdü. İnsanlar değişti. Turuncu kazaklı bu çocuk büyüdü ama o büyürken hayallerini de büyüttü. Şimdilerde zamanda kırılma yaşatan İstanbul’da kurduğu oyuncak müzesiyle büyürken hayalleri küçülmeyen insanlara ulaşıyor. Peki o kim mi? İşte o kaleci çocuk, Sunay Akın.

 

 

2018’in Kasım ayında yayımlanan yeni kitabı “Kalede 1 Başına”, sene biterken mutlaka alıp kitaplığınıza yerleştirmeniz gereken nitelikte bir eser. İsminden de anlaşıldığı gibi Akın, kendisinin de dahil olduğu kaleci öykülerini kağıtla buluşturmuş. Türkiye’den ve dahası dünyadan ünlü isimler, kitabın ve dolayısıyla Sunay Akın’ın konuğu olurlar bir süreliğine. Satırlara konuk olanların ortak paydası ise yollarının bir şekilde ayak topuyla kesişmesidir.

Ayak topu, günümüz çocuklarının futbol diye bildiği, kurallarının seneler içinde değişerek ve eklenerek şekillendiği popüler bir spor. Ancak Sunay Akın’ın konuk ettiği insanların zamanında futbol sadece para kazandıran bir spor olmanın ötesinde bir yaşam tarzıydı. Birbirini her fırsatta kötüleyen bencil karakterler yer almaz, karşılıklı saygı çerçevesinde sahaya çıkılırdı. Yani öyleydi. Günümüz yalnızca futbolun değil, yazmanın da bayağılaştığı, rekabetin rakibi incitmek üzerine kurulduğu bir dönem haline geldi.

 

 

İlk maçına çıkmadan önce babasının eve bordo mavi forma almasını beklerken, baba sarı lacivert renklerde formalarla geri döner. Anlayamaz Sunay bu durumu, sorar; neden? “Oğlum, sizin takımda Lefter var. Onun farklı renkte forma giymesi yakışık almaz.”  aynı adı taşıyan oğlu ile aynı takımda olan Sunay Akın, o zaman futbol ile ilgilenenlerin arasındaki incelik ve dostluğa şahit olur.

 

İşte değerli yazar, tüm bu değişimlere farklı öz geçmişleri olan insanlar ve dahası kaleciler üzerinden değinmiştir.

Kapatılan köy enstitülerinden, Zonguldak madenlerine, yazarlardan ressamlara, büyük babalardan doğmamış torunlara kadar uzanan bir yoldan bahsediyorum. Bu renkli öykülerin kahramanlarını bazen buruk hayat hikayeleriyle bazen keyifli maceralarıyla tanıyoruz. Her biri hayatının bir döneminde kalede tek başına kalmış hayatın sunduklarıyla başa çıkmaya çalışmışlar.

Kimisine kapıyı açan kaleci bir çocuk, kimisine çocuğunun sağlık durumunu soran bir idam mahkumu denk geliyor. İsimlerini daha önce birçok yerde duyduğumuz bu insanların yaşamlarına bu sefer sırtlarında taşıdıkları 1 numara ile tanıklık ediyoruz.

Onları böylesine yakın tanımamıza sebep olan da şüphesiz ki Akın’ın saygın araştırmacı kimliğinin yansımaları. Evet, kitap görüntüde 170 sayfa ancak kaynakçasına bakacak olursak her bir satır arasında en az bir duvarı dolduracak kadar eser gizli. Akın hem kendi deneyimlerinden hem de okudukları, araştırdıklarından yararlanıyor kitabı yazarken.

 

 

Benim içinse durum belki de diğer okuyuculardan biraz daha farklı. Belki dedim ama hayatımda ilk defa soyadımın, bir aile bireyinin bir eserde adının geçtiğini görüyorum. Sadece kaleci öyküleri okuyacağımı zannederken hem tarihi bilgilere ulaştım hem de kendi aile tarihimde gizli kalmış, üzerinde pek konuşulmamış anılara uzanma imkanı buldum.

Teşekkür ederim Sunay Akın, içimde açmaya cesaret edemediğim ve belki de hayatımı değiştirecek satırları kağıda geçirdiğin için.

Kalede bir başına kalanlar, bir başlarına olmadıklarını bilsinler diye…

Leave a Reply