Adam, bir gün doktoruna gider ve “Doktor, kardeşim fıttırdı. Kendini tavuk sanıyor.” der. Doktor da:”Getirseydiniz ya, tedavi ederdim.” der. Adam da şöyle der: “Evet ama doktor, yumurtaları çok işime yarıyor.”
Sinemanın dahi yönetmenlerinden Woody Allen bu cümleleriyle açıklıyor insan ilişkilerini. Onları akıl dışı bir alegoriyle ele alıyor. İlişkilerin ne demek olduğunu izleyicilerine sorgulatıyor. Allen’in bahsettiği adam- kardeş-doktor diyaloğunun insalık tarihindeki ilişkileri kapsayıcı nitelikte bir metafor olduğunu kavramak oldukça kolay. O halde, alıntının asıl can alıcı noktası olan “yumurtaları” açıklığa kavuşturmak gerekecektir. Replikte insan ilişkilerini sürdürme nedeni olduğu açıkça anlaşılan yumurtalar nedir ? İnsanlık tarihini anlamlandırmaya çalışan evrim yazarlarının görüşleri çerçevesinde, yumurtayı anlamlandırmak mümkün müdür ?
Belirtmeliyim ki bilim perspektifinden yumurtaları ele aldığımızda, romantik ilişkilere dair olan inancımızın sarsılması bir hayli muhtemel. Juan Enriquez ve Steve Gullans, “Kendi Evrimimizi Yönetmek” adlı kitaplarında tam anlamıyla bu türden bir sarsıntıya neden olmaktalar. Yapay seçilim ve rastlantısal olmayan mutasyon yeryüzündeki hayatı nasıl değiştiriyor sorusuna yoğunlaştıkları kitaplarında hayata ilişkin birçok yanıt yer alıyor. Yapay Çekim başlıklı yanıtlarına dair dikkatli bir okuma yapıldığında ise, Allen’in yumurtalarını anlamlandırmak mümkün görünmektedir. Zira, yumurtalar genetik kodlarımızda keşfedilmeyi beklemekteler !
Yazarların “Evrim sürekli olarak türü çoğaltmak için geni korumaya çabalar.” cümleleri ışığında insan eylemlerinin türü iyileştirmeye yönelik olduğu sonucuna varılabilir. Bu türü iyileştirme mücadelesinde ise partnerlerin arz ettiği önem oldukça açıktır. Bireyin görünüşünden, bağışıklık sistemine kadar çeşitli faktörler bireyi “kişi” kimliğinden sıyırıp “partner” haline getirmektedir. “İnsan gözü ve beyni (ve altbölümleri) doğurganlığın en küçük işaretlerine zarifçe uyum sağlar.” diyerek devam ediyor yazarlar. Yani, çoğu zaman simetrik bir yüze, orantılı vücut hatlarına sahip kişiler partner statüsüne geçmektedir. Bu statüye hoş bir kokuyla ya da HLA antijeni taşımakla dahi erişmek mümkün görünmektedir. Bu bağlamda, tüm duygusallıklarımızın ve heyecanlarımızın birkaç faktöre indirgenebileceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Öyle ki, çeşitli duyguları bize deneyimleten o insanı Enriquez ve Gullans’ın ışığında değerlendirdiğimizde yalnızca “sağlıklı bir partner”le karşılaşmaktayız. Aşk dediğimiz olgu, türün devamını sağlayan bir itici güç oluyor. Romantizm, büsbütün bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor. Yani, türü iyileştirme denilen olgu eşittir Allen’ı yumurtaları dememiz mümkün görünmekte!
Woody Allen’in yumurtalarının, Enriquez ve Gullans’ın titizlikle kaleme aldığı çalışmalarıyla açıklanmasının mümkün olduğunu düşünürsek, karşılaşacağımız tablo oldukça ilginç olacak gibi. Bay Darcy ve Elizabeth Bennet’in yüzyıllardır okunan aşkı esasında evrimsel ilhamlardan meydana gelmiş oluyor. Romeo ve Juliet’in özü ise büsbütün türlerin devamlılığı demek. Ferhad ile Şirin’in ilk görüşte aşkı aslında ilk görüşte sağlıklı nesillere el veren genlerin fark edilmesinden ibaret. Klasikleşmiş aşkları bir kenara bırakalım, kendimizi düşünelim. O halde, biz de bu yapay çekim oyununun bir parçası mıyız ? Sağlıklı bir partnere dizelerimizi yazıyor ve HLA antijeninemi heyecanlanıyoruz ? Bağışıklık sistemi güçlü çocukların ihtimali midir bizi mutlu eden ? Enriquez ve Gullans’ın bu sorulara karşı verdikleri evetleri duymak zor olmasa gerek. Siz ne dersiniz, yumurtalar genetik kodlarımızda keşfedilmeyi mi beklemekteler?
Kaynakça:
Juan Enriquez- Steve Gullans, Kendi Evrimimizi Yönetmek. Yapı Kredi Yayınları, 2018
Allen, Woody, director. Annie Hall. 1977.