Kendi Çayını Kendi Alan Dragon
10 Aralık Pazar günü Bilkent Cyberpark Dr. Fikret Yücel Konferans Salonu, Bilkent Üniversitesi Genç Girişimciler Kulübü üyelerinin her anlamda kusursuz geçmesi için gerçek manada gece-gündüz çalıştığı muhteşem bir organizasyona ev sahipliği yaptı: 1. Ankara Start-Up Zirvesi. Zirvede onlarca yatırımcı arasından seçilen on girişimci fikirlerini Türkiye’nin önde gelen yatırımcılarına sundu, salonu tıklım tıklım dolduran ya da internetteki canlı yayını izleyen yüzlerce kişi ise konferansları ve yapılan sunumları hayranlıkla dinleyerek bilişim alanında ufuklarını genişletme ve bilgilerini arttırma fırsatı buldu.
Ben de hem bu kadar önemli ismi bir arada dinleme fırsatını bulmuşken kaçırmamak, hem de GazeteBilkent.com’a yazacağım izlenim yazısı için o gün Cyberpark’ın yolunu tuttum. Katılımcı olan olmayan herkesteki heyecan salonun daha girişinde seziliyordu, yaka kartı için bekleyenlerin oluşturduğu uzun kuyruğu “Pardon, bi saniye ben görevliyim, afedersiniz” diyerek aştım –takım elbise bile giymemiştim oysa- ve boynumda “Organizasyon Ekibi” yazan yaka kartım, elimde küçük defterim, salondaki kalabalığa girerek hemen hemen herkesin fikrini almaya çalıştım:
-Çok başarılı bir organizasyon, çok sağlam hazırlanmışsınız, tebrikler.
-Şu an için olumsuz bir duruma rastlamadım, ellerinize sağlık.
-Çok faydalı olduğunu düşünüyorum, önümüzdeki seneye de devam etmesini,,
Özellikle “Gördüğünüz eksiklikler neler? İsim vermenize gerek yok, olumsuz gördüğünüz her şeyi söyleyebilirsiniz” diyerek konuştuğum kişileri “provoke” etmeye çalışsam da tüm cevaplar bu yöndeydi. Güzel bir izlenim yazısı çıkarmayı umarken, şimdi cevapların tekdüzeliği biraz da şımarıkça moralimi bozmuştu ki, verilen 15 dakikalık arada kendine çay alan Baybars Altuntaş’a rastladım.
İtiraf etmeliyim ki ben belki de Dragon’s Den programından edindiğim izlenimle, burnu havada ve herkesle muhatap olmayan birini bekliyordum. Bizzat şahit olduğum ise bambaşka biriydi; sıfırdan kurduğu şirketiyle milyon dolarlar kazanan, Obama ile görüşen çok az sayıda kişiden biri olarak başbakanın mektubunu kendisine ileten –ki bu vesileyle Global Girişimcilik Haftası etkinlikleri Türkiye’de düzenlendi- ya da yazdığı kitabı (Otobüsten İndim BMW’ye Bindim) son 20 günde 11. baskısını yaparak satış rakamlarında Steve Jobs’ın hayatını anlatan kitabı sollayan birinin etrafındakilerle arasına mesafe koymak isteyeceğini düşünebilirsiniz. Oysa o muhtemelen bir şeyler danışan etrafındaki kalabalığa güler yüzle cevaplar yetiştirmekteydi, ben de bulduğum ilk boşlukta bu kalabalığa karıştım ve sordum:
-Baybars Bey, uygun bir zamanınızda birkaç soru sorabilir miyim GazeteBilkent.com da yayınlamak için.
-Tamam, olur. Ben de blogumda yazacağım zaten. Bakalım hangimiz önce yayınlayacağız.
Böyle deyip güldü. Belki de yıllarca “bugün git yarın gel”lere muhatap olmuş bir milletin genlerini taşıdığımdan, bu tavrı beni hem şaşırttı, hem de rahatlattı. Şimdi de başka bir problem kendini göstermişti.
Aralardaki kısa molalar hariç –ki o molalarda da yatırımcıların her birinin etrafı fikir almak isteyen tonla heyecanlı girişimciyle doluyordu- ayaküstü birkaç soru soracak vakit bile yoktu. Tam o esnada imdadıma, organizasyon ekibinden Salih Ahzem yetişti.
Dragonun Mağarasındayım
-Enver, etkinlik çıkışında bi yere kaybolma.
-Neden, hayırdır?
-Baybars beyi havaalanına bırakacağız, sen de gel, arabada sorularını sorarsın işte.
İşte aradığım fırsat. Bilkent Cyberpark ile Esenboğa Havalimanı arası nereden baksak 30-40 dakikalık yoldu, bu da soracağım birkaç soru için fazlasıyla yeterdi. Etkinlik çıkışında yine tonla sorusu ve fikri olan kişileri geç kalacağımızı söyleyerek aştık ve kapının önünde bekleyen aracımıza bindik. Normalde İstanbul trafiği şöförü olan Salih Ahzem’in kullandığı Volvo, yarım saatliğine Dragon’un mağarasına dönüşmüştü, tek farkım, yatırım kapmak için değil röpörtaj yazısı kapmak için oradaydım.
-Tekrar iyi akşamlar Baybars bey, açıkçası sürpriz oldu böyle bir vakit bulabilmem, ondan sorularımda atladığım unuttuğum noktalar olabilir.
-Önemli değil sohbet ediyoruz gibi düşün, unuttuğun bir kısım olursa ben hatırlatırım sana.
Böyle demesi beni rahatlatıyor. Dragon’un Mağarası, o kadar da ürkülecek bir yer değil sanırım.
“Etkinliğinize A verdim”
-Etkinliğimize katıldığınız için tekrar teşekkürler. İlk olarak 1. Ankara Start-Up Zirvesi’ni nasıl bulduğunuzu sormak istiyorum?
-Tabi ben bir çok üniversitede seminerlere konferanslara katılıyorum (Diğer yatırımcılar havaalanından İstanbul’a hareket ederken Baybars Bey Çukurova Üniversitesi’nde katılacağı bir etkinlik için Adana’ya hareket edecekti), etkinliğinizi ilk kez düzenlendiği için çok başarılı buldum. Hatta ikincisine de destek vermek ve önümüzdeki sene tekrar görüşmek isterim. Ancak bu tip yatırımcı-girişimci buluşmalarında gördüğüm en büyük eksiklik kimi zaman lafla peynir gemisi yürütülmeye çalışıldığı. Kimin ne destek aldığı ve girişimin hangi noktaya geldiği görülebilmeli. Yine de dediğim gibi ilk organizasyona göre başarılı. Curve yaptım A verdim.
-Normalde Melek Yatırımcılar Derneği’nde bu tip organizasyonlara sıkça yer veriyorsunuz sanırım?
-Melek Yatırımcılar Derneği yatırım ağından ziyade melek yatırımcı ekosistemini geliştirmeyi hedefleyen bir topluluk. Ocak-şubat aylarından itibaren yatırım forumlarına başlayacağız, workshoplar, eğitim seminerleri içeren güzel etkinlikler olacak.
“Girişimcilik Dünyamızın ‘Jupp Derwall’lara İhtiyacı Var”
–Bir de şöyle enteresan bir benzetmeden bahsetmek istiyorum: Türkiye’de girişimcilik kültürü futbol kültürüne benzetiliyor kimi zaman. Herkes her yerde futbol konuşuyor, mahalle aralarında hep futbol oynanıyor, ancak milli takıma baktığımızda bir başarı göremiyoruz. Bunun gibi herkesin fikri var, herkes girişimci ama bu fikirlerin hayata geçme oranı çok az.
-Güzel bir benzetme, eskiden bizim milli takımımız sürekli şerefli mağlubiyetler alıp dönerdi, futbol patates tarlası benzeri yerlerde oynanırdı. Belki sen hatırlamazsın yaşın gereği, Jupp Derwall diye bir adam geldi, biz şerefli yenilgiler sendromunu o adamla aştık. (Not: 2007 yılında vefat eden eski Alman futbolcu ve teknik direktör Josef “Jupp” Derwall 1984-1987 yılları arasında Galatasaray’da antrenörlük yapmıştı. Mustafa Denizli ve Fatih Terim’in de eğitim aldığı Derwall Türk futboluna modern Avrupa antrenman tekniklerini ve taktik fikirleri kazandıran kişi olarak tanınıyor) Bizde kimi zaman olay “Körler sağırlar, birbirini ağırlar” noktasına dönüyor, ne zaman yabancı yatırımcı gelecek, o zaman bir şeyler değişecek. Girişimciyle yatırımcı direkt temasa geçmeli, bu noktada tabi dil problemi ortaya çıkıyor. Bu nedenle ben Boğaziçi gibi, ODTÜ, Bilkent gibi okulların öğrencilerinin çok şanslı olduğunu düşünüyorum bu noktada.
“Kitabımın Reklamına Tek Kuruş Harcamadan Steve Jobs’ı Solladım”
-Şimdi kitabınıza gelecek olursak, “Otobüsten İndim BMW’ye Bindim” satış rakamlarında Steve Jobs’ın yaşamını anlatan kitabı sollamış durumda. Bu yazar yönünüz nasıl ortaya çıktı?
-Açıkçası yazar gibi görmüyorum kendimi, yayıneviyle vs. toplantılar falan oluyor yazar sıfatıyla katıldığım, ancak ben kendimi yazar gibi hissetmiyorum. Kitabın bestseller olmasına ben de çok şaşırdım, son 20 günde 11. Baskısını yaptı kitap.Ancak insanlara nasıl para kazanılacağını, ‘marketing’i anlattığım bir kitabın satmaması garip olurdu zaten.
-Kitap sizin verdiğiniz bilgilerin bir editör tarafından düzenlenmesi biçiminde mi ortaya çıktı, yoksa..
-Hayır hayır kesinlikle, kitap kapak tasarımından iç dizaynına, içindeki resimlere kadar A’dan Z’ye benim elimden çıktı. Konuyu anlatırken insanlar nereden sonra sıkılır, havaalanı gibi yerlerde insanlar hangi boyutlarda kitabı alıp çantasına koyar, bunlara varıncaya kadar düşündüm. Hiç kimse satamaz ben satarım, bu kitapla bi nevi uygulamalı marketing dersi vermiş oldum. Bir de şunu belirteyim, kitabın tanıtımı için tek kuruş harcamama rağmen tonla para dökülerek reklamı yapılan Steve Jobs’ın hayatını anlatan kitabı solladım satış rakamlarında.
-Bu parlak sonucun ardından 2. Kitabı yazmayı düşünürsünüz heralde?
-Daha ilki çıkalı bir ay bile olmamasına rağmen ikinci kitabı ne zaman yazacağımı soran en az 500 mail aldım, elbette yazmayı düşünüyorum. Bu sefer tek kişinin başarı öyküsünü değil, “otobüsten inip BMW’ye binen” diğer insanların başarı öykülerini anlatan bir kitap tasarlıyorum. Yine ilgi çeken bir kitap olacak muhtemelen.
“Dragon’s Den Programında Kesinlikle Kurgu Yok”
-Bir de birçok arkadaşım gibi benim de şahsen çok merak ettiğim bir konu var, bu da Dragon’s Den adlı programdaki tavırlarınızda olayın bir TV şovu olmasının etkisi var mı?
-Öncelikle şunu söyleyeyim, oradaki görüntüler tüm çekimin küçük bir kısmı, biz girişimciye herhangi birine günlük hayatta nasıl muamele edersek öyle davranıyoruz, daha sonra prodüksüyon onun nerelerini kırpıyor, nerelerini yayınlıyor, onu da herkes gibi programın yayınlandığı akşam izliyoruz. Ancak şöyle de bir durum var, bazen “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” tavrında olmamız gerekebiliyor.Ekranları başında izleyenlerin de alması gereken mesajlar oluyor, bunu da bazen ancak sesinizi yükselterek yapabiliyorsunuz. O tavırlar sadece bazı yerlerin altını fosforlu kalemle çizmek.
-Oraya çıkan yarışmacılar bir ön elemeden geçiyor mu peki?Çok fazla talep olmalı muhtemelen?
-Elbette çok fazla, ayda neredeyse 1500 civarında başvuru oluyor, bunlardan bizim karşımıza çıkacakları prodüksüyon bir yönetim danışmanlığı şirketiyle birlikte karar veriyor. Ancak o insanları biz orada ilk defa görmüş oluyoruz.
-Yatırım vaad edilenler bunun somut deliline ne zaman kavuşuyor?
-Benim sözleşmem yanımda hazır oluyor zaten. Yayın çıkışında hemen imzalıyoruz.
-Diğer dragonlar?
-Diğerlerini bilemem. Her dragon kendi bacağından asılır.
“Hayır Kurumu Değilim, Çünkü Sonu Hayır Olmuyor”
-Bir röpörtajınızda insan koleksiyoncusu olduğunuzu söylemişsiniz, bunu biraz daha açar mısınız?
-Evet, doğru. Kimilerinde şöyle kötü bir huy var, birinin kartvizitini alıp çantalarına atıyorlar, sadece işleri düştüğünde iletişime geçmek istiyorlar. Bir mail bile atmıyorlar, ben böyle değilim. Geldiğim yerde yıllardır kurduğum dostlukların, networkün de etkisi büyük.
-Peki bundan sonra, gerek yatırım yapmak gerek network kurmak için yönelmek istediğiniz belli bir alan var mı?
-Hedef kitlem genel olarak gençler, özellikle nüiversite öğrencileri. Siz birine bir fikrinizi anlattığınızda dinlemiyor olabilir, ama ben dinlerim. Çünkü ben üniversite öğrencisiyken beni dinlemediler, daha sonra milyon dolarlar kazandım. Tabii zamanında kimse kaşıkla ağzımıza mama vermediği için biz de şimdi kepçeyle dağıtamıyoruz, hayır kurumu gibi olmanın sonu pek hayır olmuyor zira.
Sayın Baybars Altuntaş’la yaklaşık yarım saatlik sohbetimize olabildiğince çok konuyu sıkıştırmaya çalıştık. Sohbetimizin “off the record” diyebileceğimiz kısmında bize çok yakın bir gelecekte hayata geçebilecek projelerini de çıtlattı. Elbette kendisinin güvenine duyduğumuz saygıdan ötürü bunları yayınlayamıyoruz ama şu kadarını söyleyebilirim: Kendisini tanımıyorsanız araştırın, kitabını alıp okuyun ve bir kaç ay içinde duyacağınız global çaptaki güzel haberlere hazırlıklı olun.