Mülteci; Türk Dil Kurumu vasıtasıyla sözlüklere “sığınmacı” olarak geçmiş bir kelimeden ibaret çoğumuz için. Geçmiş yerine sığdırılmış demeliyim galiba çünkü tıpkı mültecilerin kaderi gibi kelimenin anlamını da sınırlandırmayı tercih etmişiz. Ona da kendi olabileceği bir alan vermemişiz. Şimdi diyeceksiniz ki bir insanın kendisi olabilmesi için illa bir mülkiyete mi ihtiyacı vardır? Etrafında senin insanlarının olmadığı, sabahları bir günaydına hasret, tüm gün üzerinde suçlayıcı bakışları gezdirdiğin bir sokak da mı mülkiyet kavramına dâhil peki? Benim alandan kastım başınızı sokacak bir ev ya da sahip olduğunuz her şeyden çok daha fazlası. Bir duygu, kendini bir yere ait hissetme duygusu… Kemal Siyahhan Mülteci romanı ile okurlarının hiç yaşamadığı bir duyguyu onların en içinde hissettiriyor; kimsesizlik…
Siyahhan ince ince ördüğü hikâyesi ve her gün gördüğümüz yüzleri başkahraman ilan ettiği bölümleri ile Mülteci kitabı üzerinden; “acımak” ile “acı” kelimelerinin köklerinin farkını vurguluyor. Yürürken her gün gördüğümüz yüzlerce eğik başın da birer hikâyesi olduğunu anlatıyor. Bizler bu buruk bakışlara, eğik başlara alıştık ama onlar ne yeni zamana alıştılar ne de eskiyi unuttular. Çünkü buradan başka gidebilecekleri bir yerleri yok. Hatta bulundukları yerlerde bile kendilerine ait olan hiçbir şey, tanıdıkları hiçbir insan yok. Resmi olarak “oturma izni” olmayan biri aslında yalnızca kömür, yiyecek ya da sağlık hizmetleri gibi olanaklardan mahrum kalmaz, kendinden de mahrum kalır. Çoğu, ailesini ve arkadaşlarını savaşta yahut göç ederken ruhlarının takılı kaldığı tel örgüler ardında bırakmak zorunda kalmış bu insanlara, “Sen yoksun aslında!” demekten başka bir şey değil bu kaçak damgası. Hâlihazırda kimsesizleştirilmiş bu insanlara haymatlos olduklarını bir kere daha hatırlatmak belki de. Siyahhan da tüm bunlara karşı, Ezelhan’ın ağzından; O insanlara değil, o insanların maruz kaldığı bakışlara çevirin bakışlarınızı diye haykırtıyor, adeta kimsesizliğin öğrenildiğini öğretiyor!
Başka bir kültüre uyum sağlamak zor bir durumken aşkı tutunacak tek dal haline getirmiş bu Afgan gençlerin, kendi coğrafyalarındaki kadın ile bu coğrafyadaki kadının yeri üzerine aralarında geçen konuşmalarına ve onların konuşmalarındaki tezatlıklara hayran kaldım. Bu tezatların kitaba kattığı gerçeklik hissinin yanı sıra bizlere genelleme yapmanın aslında ne kadar imkânsız olduğunu, herkesin bir başka düşünceyle var olduğunu göstermeye çalıştığı kanısındayım. Bunu bildiğimiz halde niçin hala insanları kâğıt üzerinde çizdiğimiz sınırlara hapsedip bir sınırın içindeki tüm insanlara aynıymış muamelesi yapıyoruz? Psikolojik analizler ve Afgan kültürüne dair öğrendiğim şeyleri geçip yalnızca bu farkındalık için bile bu kitabı okumalısınız derim. Çünkü bizler sadece bu farkındalık ile sahip olduğumuz tek dünyada birbirimizi yargılamadan yaşamayı öğrenebiliriz. Her ne kadar bu kitabın son sayfalarını okuduktan sonra birçok felsefecinin aksine, insanın özünde iyi bir varlık olduğunu* reddetmeye başlasam da topraklara hatta insanlara sınır çizmemeyi öğrendiğimizde dünyamızın çok daha farklı bir yer olacağı konusunda hala umutluyum.
Mülteci romanı daha önce bu derdi paylaşmamış insanlara kimin yerli kimin göçmen* olduğunu sorgulatıyor. Kâğıt üzerinde çizdiğimiz sınırlara neden hapsolduğumuzun, neden alışkın olmadığımız şeylere karşın ilk izlenimlerimiz hep kötü yönde olduğunun, ne için en ufak terslikte önce en farklı olanı suçladığımızın ve ne zamandan beri acımak ve acı gibi iki farklı duyguyu birbirine karıştır olduğumuzun cevaplarını aratıyor. En önemlisi bize, hiç yaşamadığımız bir duygu olan kimsesizliği başkalarına öğretmeyi kim zorunlu kılıyor diye soruyor. Umuyorum ki bu soruların cevaplarını her birimiz insanlığımızı kaybetmeden çok daha önce bulmuş oluruz zira onun daha ilerisini düşünmedim, düşünemiyorum. Sınırsız, sürgünsüz bir dünya hayali bu kadar uzakta durmamalı ve kimse kimsesizliği öğrenmek zorunda kalmamalı!
KAYNAKÇA
- Siyahhan, Kemal. Mülteci. İstanbul: Sel Yayınları,2016. Baskı.
- Mülteci bir çocuk, Ankara. Yazarın kendi çektiği fotoğraf. 20 Kasım.
- Suriyeli çocuklar, Ankara. Yazarın kendi çektiği fotoğraf. 20 Kasım.
- Yıldırım, Ömer.” Felsefe Anarşizm (Kargaşacılık) Nedir, Ne demektir? Felsefe.Gen.Tr.y. Web. 2005.
- Bandista adlı müzik grubunun Kim Yerli Kim Göçmen şarkısından bir söz.