ANTI-HEROLAR, SUÇ, CEZA VE TOPLUMDA MUTLULUK

Suç, suçlu, ceza, adalet, hukuk… Bana o kadar ağır gelen ve içlerinde yolumu kaybettiğim kavramlar ki. Hukuk ikinci sınıf öğrencisiyim ve geçen sene hukuk fakültesini bırakmayı düşündüm. Hepsi bu kavramlar yüzünden. Birinci sınıfın ilk döneminde bir ödev sebebiyle gittiğim adliyede gördüklerim sebep olmuştu buna. Savcının kapısı önünde bekleyen mafyalardan, karşısında savunmasını yapan adama göz ucuyla bile bakmayan hâkimlere kadar her şey beni tiksindirmişti.

Beni çok sarsan bir diğer şey de hâkim karşısına çıkan insanlardı. Birçoğu düzgün Türkçe konuşamayan, iyi eğitim görmemiş, eğer sokakta görseydim tedirgin hissedip yolumu değiştireceğim türden insanlardı. Eğer hâkim karşısına çıkan adam kenar mahallelerden, “bu kesin suç işler” gözüyle bakılan biri olmasaydı, suça itilmesiydi, suç işlemesi normal karşılanmasaydı belki de o konumda olmayacaktı. Eğer karşımda adalet için bekleyen adama ben bir hayat olarak değil de birkaç mevzuat gözüyle bakacaksam neden hukuk okuyorum? O hâkimleri de suçlayamam, on yıllarca kim bilir kaç tane davaya bakmış biri eninde sonunda önüne gelen olayları kanıksamaya başlar. Beni en çok korkutan da buydu. Kanıksamak… Bu yüzden fakülteyi bırakmayı düşündüm. Eğer adalet için her şeyimle uğraşırsam, kafayı yerim. İnsan adaleti sağlayamaz, çok fazla etken var. Eğer adalet konusuna bu kadar takılmayıp yalnızca işimi yaparsam da kendim hakkında iyi hissedemem, vicdan denilen şey çoğu zaman çok rahatsız edici bir şey. Ancak işleyiş böyle ve değişmesi oldukça zor gözüküyor. Olması gerekenle olan arasında her zamanki gibi çok büyük bir uçurum var.

Joker filminden çıktıktan sonra da aklımda bunlar vardı. Joker ’de de aslında kötü olmayan ancak toplum tarafından suça ve kötülüğe itilen birini görüyoruz. Filmden sonra arkadaşımla suç nasıl ortaya çıkar, nasıl önlenir gibi sorulardan konuşurken ceza sistemini, amacını ve aslında nasıl olması gerektiğini sorguladık. Ceza alan ve cezasını tamamlayan birinin daha sonradan topluma geri kazandırılması için ne yapılması gerektiği konusunda arkadaşım, cezası biten kişiye bir iş verilebileceğini ve böylece topluma yeniden adapte olmasının daha kolay olacağını söyledi. Bu benim aklıma Shawshank Redemption’ı getirdi. Brook’un cezaevinden çıktıktan sonra ona “verilen hayata” alışamaması ve en sonunda dayanamayıp intihar etmesi geldi. Beni en çok etkileyen sahnelerden biridir, Red markette çalışırken tuvalete gitmek için patronundan izin ister ve patronu onu bu konuda azarlar… Hayatının çok büyük bir kısmında kendi iradesiyle bir şey yapamamış birinin başka şekilde yaşaması ne kadar mümkün olabilir ki?

            Joker konusunda ilgimi çeken bir diğer nokta ise, “anti-hero” akımına katılan bir başka film olmasıydı. Evet, kimse suçlu doğmaz, evet suçlu çoğu zaman suça itilmiştir ancak son yıllarda oldukça sık görülen ve insanların içtenlikle benimsediği bu “anti-hero” akımı, fikrimce toplumlar hakkında oldukça iç karartıcı şeyler söylüyor. V for Vendetta filminde de V, adaletin peşinden kendisi koşuyordu çünkü adalet için insanların bir şeyler yapması gerekiyordu, sisteme karşı koyması ve onu yenmesi… İnsanlar V’yi benimsiyordu, çünkü haklı olan onlardı ve haklarını almaları gerekiyordu.

 Joker’de de benzer bir durum söz konusuydu. İnsanlar mutlu değil, korkuyorlar ve bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanıyorlar ve bunun için bir adım atan kişi bir sembol haline getirilerek kutsallaştırılıyor. Hak aramak, doğru için savaşmak güzel bir şey ancak günümüz toplumunda bu fikrin bu kadar benimsenmesi, insanların gerçek dünyadaki toplumlarda da böyle sorunlar bulunduğu düşündüğünü ve mutlu olmadığını gösteriyor. Kâğıdın alev alması için bir kıvılcım yeter. Toplumların kendilerini içten içe tutuşmaya hazır bir yığın olarak görüyor olması, insanların mutlu olmaması ve bu mutsuzluklarını nelere bağladıkları, gerçekten de toplumsal hayatı şekillendiren önemli bir konu.

            Joker filminin ilk sahnelerinde, bir palyaço olarak çalışan Joker ’in reklam tabelasını çalan ve tabelasını geri almak için kahramanımız arkalarından koştuğunda, onu nefesini kesinceye kadar döven bir grup çocuk görüyoruz. Filmin devamında da metroda onu aşağılayan insanlar ve çabasıyla dalga geçen şovmenler, Joker ‘in hayatında dönüm noktalarını oluşturuyor. Mutsuzluğunun kaynağı toplum, mutsuzluğunu dışarı vurduğunda onu destekleyenler ve kahramanlaştıranlar da toplumdaki insanlar. Belki de ondan çalan ve onu döven çocuklar… Bu durumda kendimize de sormamız gerekir, mutsuzluğumuzun sebebi toplum, peki toplumu kimler oluşturuyor? Bence değişim, bu soruya verdiğimiz cevap ile başlıyor.

Leave a Reply