Kahvaltı hazırlayan kadını takip eden kameranın görüş alanına bir ceset giriyor. Yatakta yüz üstü yatan bir ceset gördüğünüzde şöyle dersiniz: Film, bu cesetle ilgili olacak. Daha sonra kadın başka bir adamla kaçıyor, ve cesedin filmle çok da alakalı olmadığını görüyoruz. O sadece orada olmuş bulundu. Bir partide insanlar birbirleriyle konuşurken, bir ürünün reklamını yapıyor gibi konuşuyorlar, ekran tek renk: “I use Odorono after my bath for all-day protection.” Tek tip tüketici toplum. Sonra ekrana Samuel Fuller giriyor, Amerikan film yapımcısı ve bir sanatçının katılmasıyla dünya tekrar gerçek renklerine kavuşuyor. Ana karakter Ferdinand Griffon Fuller’a sinemanın tam olarak ne olduğunu hep bilmek istediğini söylüyor. Fuller da ona şöyle cevap veriyor: Well, a film is like a battleground. There’s love, hate, action, violence, death. In one word – Emotion’ Pierrot le Fou’nun ilk on dakikası geçmemişti ki kendime şöyle dedim: Bu benim en sevdiğim film. İlk görüşte aşka inanır mısınız?
“All you need to make movie is a girl and a gun” demiş Godard. Pierrot le Fou da bu aforizmaya uyuyordu. Anna Karina’nın karakteri Marianne, beni filme en çok çeken nedendi. Marianne, Godard’ın diğer kadın karakterleri gibi güçlü ve bağımsız ancak aşk konusunda karşısındakine karşı çok acımasız, çok çabuk sıkılıyor ve çekilmez biri haline geliyor. Kendisinden başkası onun için önemli değil. Marianne’in silahla insanlara ateş açtığı bir sahnede, arkadan gelen bir ses şöyle diyor: “A woman can kill lots of people easy… full breast and soft thighs don’t mean she can’t kill everyone to remain free or protect herself…”
Şu sahne hoşuma gitmişti: Pierrot Marianne’le kumsalda yürürken ıspanağı sevmediğinden bahsediyor. “Aslında sanırım bu iyi bir şey. Çünkü sevseydim yemek zorunda kalırdım. Oysaki hiç sevmiyorum.” Şiirle işlenmiş filmleri seviyorum. Filmin son sahnesinde kamera parıldayan denizi gösteriyor ve Marianne ve Pierrot’nun sesi duyuluyor, beraber Rimbaud’nun bir şiirini okuyorlar:
“It has been found again.
What? – Eternity.
It is the sea fled away
With the sun.”