AŞK, KISKANÇLIK, HIRS ve TUTKU 17. ULUSLARARASI BODRUM BALE FESTİVALİ’NDE SEYİRCİLERİYLE BULUŞAN BÜYÜLEYİCİ BİR FLAMENKO GÖSTERİSİ CARMEN!

Fransız besteci Georges Bizet’in 4 perdelik opera eserinden esinlenerek hazırlanan ve İspanya’dan gelen Aida Gomez dans topluluğunun 500 yıllık Bodrum Kalesinin ambiyansının eşliğinde sergilediği Carmen, bu yıl 17.‘si düzenlenen Bodrum Bale Festivali sayesinde izleyicileriyle buluştu. İlk sıralardan izleme şansına eriştiğim bu eser orijinalinin aksine bir opera eseri olarak değil bir Flamenko eseri olarak ve 4 perdenin aksine sadece 2 perde olarak oynandı. Konusunu Merimee’nin Carmen adlı kısa romanından alan ve çoğu büyük sanat eseri gibi ilk ortaya konulduğunda beğenilmeyip hor görülen bir parça olan Carmen, yaratıcısı Georges Bizet’in ölümünden birkaç yıl sonra ise büyük bir üne kavuştu.

Konusu, İspanya’nın Seville bölgesinde bir tütün fabrikasında çalışan ve içinde bulunduğu her durumdan dişiliğini kullanarak sıyrılan “femme fatale” bir kadın Carmen’in etrafında gelişiyor. Kendi eğlencesi adına erkeklerin duygularıyla oynayan, onları kandıran, kalplerini kıran, birinden sıkılıp bir başkasına düşünmeden geçen ve güzelliğinin yarattığı etkinin farkında olan özgür ruhlu genç bir kadın olan Carmen; özellikle Avrupa’da Hristiyanlıkla beraber kültüre entegre olmuş önemli kadın figürlerinden Havva’nın tam zıttını oluşturuyor. Zaten yaratıcısı George Bizet’in de tahmin ettiği gibi o dönemin ahlak anlayışına hiç uymayan şekilde özgür ruhlu, bağımsız, kendini erkeklerin merhametine değil erkekleri kendisinin merhametine bırakan bu kadının kaderi de o dönemin sosyo-kültürel ortamından
beklendiği gibi bir cinayet ile sonuçlanıyor.

Oyun boyunca Havva’nın ve onun antikarakteri olan Lilith’in çatışmasını Carmen ve Manuela karakterlerinde görebiliyoruz. Lilith’in eşi Adem’e itaat etmeyi reddetmesi gibi Carmen de sevgilisi Don Jose’ye itaat etmeyi reddediyor ve ikisi de bağımsız, özgür, kendi kurallarına göre yaşayan bir kadın olmanın bedelini en acı şekliyle ödüyor. Lilith zamanın geri kalanı boyunca her gün yüz oğlunun ölümünü görecek ve en sonunda iblise dönüşecek şekilde cezalandırılırken, Carmen günümüz toplumunda dahi çok sık karşılaştığımız, zehirli erkek egosunun sebep olduğu bir kadın cinayetine kurban gidiyor.  Manuela’ya gelirsek eğer, kendisi 2000 yıl boyunca skolastik düşüncenin hâkim olduğu Orta Çağ Avrupa’sında var olabilen kadın figürlerden Havva’nın bir yansıması. Bir karakter değil bir tip olan, alçak gönüllü, namuslu, nişanlısı Don Jose’nin her dediğine boyun eğen ve Don Jose’nin sadakatsizliği için Don Jose’yi değil Carmen’i suçlayan, kendine ait bir fikri olmayan sadece bedenden ibaret bir kadın. Don Jose ise yine eski mitolojik hikayelerde de yaygın olan, açık denizde güzel sirenlerin şarkılarına kanıp kayalıklara çekilen iradesiz erkek figürünün ve Helen’in güzelliğine kapılıp Troya’nın Spartalıların elinde yıkımına sebep olan Paris’in 19. Yüzyıldan bir versiyonu.  Kendi iradesizliği ve akılsızlığının hıncını “sevdiği” kadından çıkaran, Carmen’in çingene doğasını bastırmaya çalışıp bastıramayınca ona ayak uydurmaya çalışan, onu da beceremeyince Carmen’in kendisinden bıkıp başka bir erkekle gitmesini kendisine yediremeyip onu öldüren zayıf bir kişilik.

Bu gösteriyi, günümüz Türk toplumunda bile hala yaşayan kötü kadın/iyi kadın betimlemesini ve ne yazık ki sık sık karşılaştığımız kadın cinayetlerini geleneksel bakış açısından dramatize ederek aktaran bir oyun olarak görüyorum. Kendinden emin, güzel, özgür ve bunları kullanan bir kadının toplum tarafından nasıl hor görüldüğü ve en sonunda toplumda nasıl var olamadığı açıkça karşımızda beliriyor. Tarım toplumunun getirdiği kadının ikinci sınıfa atılması, eşine ve evine bağlı olması gibi durumların ne eşi ne evi olan Carmen tarafından reddedilmesini elbette toplum kaldıramıyor. Bu dans gösterisini izlerken aklıma gelen bir durum ise erkekliğini ve karizmasını aynı derecede kullanıp, bir eve ve bir eşe bağlı olmayı tercih etmeyen bir erkeğin Carmen’le aynı kaderi paylaşıp paylaşmayacağı.

Bütün bunlar dışında Bodrum Kalesi’nin tarihi ambiyansının, Ege Denizi’nden gelen serinletici rüzgârın ve ses ile ışık gösterilerinin eşliğiyle 17. Bodrum Bale Festivali’ne gelen Aida Gomez Dans Topluluğu’nun performansı elbette ki enfesti. Çingenelerin dansları, sanatçıların beden dilleri, kostümler ve İspanyol ritimleri ile kesinlikle kaliteli bir etkinlik olduğunu söyleyebilirim.  Dansçıların ayakkabılarının topuklarından gelen ritimler hala kulaklarımda çınlarken, son 17 yıldır bu bale festivaline gelmemiş herkesin gelecek yıllarda gelmesini tavsiye ederim.

Leave a Reply