Döngü güzeldir aslında. “Kahramanın yolculuğu” [1]. O çemberede nerede olduğunu yolculuk tamamlanmadan asla bilemeyecek olmanın endişesi bir kenara, nerede olursan ol keyif vericidir “yol” fikrinin güzelliği.
Zamanı ölçmek adına, zamandaki en basit yöntemlerdendir yıldızları izlemek. Onlara atfettiğimiz boş özellikleri görmezden gelip, en özümüze dönmenin zamanı da, “şimdi”dir belki. Gökyüzü, aşıklar için değildir. Onlar için yaratılmamış, hiç onların olmamıştır hatta. Yıldızlara bakıp da aşık olmak… Edebiyatın, sanatın en kalıplaşmış olgularından biri olsa da, anlamsızdır ve hep olup olabilecek en büyük yalanlardan, kendini “romantik” sayan insanların uydurmalarından bir tanesi olarak kalacaktır.
Yıldızlar, yalnızca ve yalnızca döngüyü temsil eder. “Temsil etmek”ten öte, bir kavram olarak “döngü”nün biz insanlara gözüken şekli olmak amacıyla var oldukları dahi, iddia edilebilir. Zamanın geçişi; öğrenmek, büyümek… Bunların temsilidir yıldızlar ve bana göre varlıklarının birincil sebebidir bu temsilcilikleri. Bir yandan “döngü” içerisindeyken, diğer yandan hep oradadırlar. Ne olursa olsun. Görsek de, görmesek de bilmez miyiz varlıklarını? Zaman zaman olsunlar istediğimiz için belki ama hep, bir şekilde var olduklarına dair bir inanç vardır içimizde.
“Kendi yolculuğumuz tamamlanmadan, hangi evrede olduğumuzu bilemeyiz” dedik ya, döngü tamamlanmadan da yıldızların bir daha ne zaman aynı konumu alacağı bilinmez. “Belki asla” cevabı çok muhtemeldir buna yönelik bir soru sorulması durumunda. Ne kadar değişirsek değişelim, içinizde asla dokunulmayacak bir “öz” vardır ya; döngü biraz bundan korkutucudur ya hani… Yıldızlara da o şekilde dokunulmaz. Ama bir şekilde oradadırlar ve kendini bilmenin güvencesi, tam olarak bundandır. Yol, sırtımızdadır daima.
Dalgalarda kaybolup yeniden yolunu çizersin bazı zamanlar.
En karanlık ormanın ortasında da olsan, sen en kayıp da olsan; gerçek değildir hiçbiri.
Her şey, birer kabuktan ibarettir. Yavrunun yumurtadan doğabilmesi için yumurtanın çatlaması gerekliliği gibi, etrafında olup biten senin kabuğunu kırmadan özünü ortaya çıkaramaz kimse. Yıldızlar kaybolursa, yönünü şaşıracaktır kişi; ama onlar kaybolmadan, döngü için kafamızda zaman tutmayı öğrenemeyiz, değil mi? Yıldızlar, yanımızda değildir her zaman. Arada sırada kaybolurlar. Yaşadıklarının içerisinde kaybolursun zaman zaman, yaşananlar daha sonra idrak edilir. Bunun gibidir döngü; zamanın neleri değiştirdiğini, yıldızlara uzunca bir süre bakmazsan anlarsın. Yüzüne bir anda çarpan döngü, parçaları oturtur yerine. Koskocaman bir döngünün içerisindeki ufacık bir döngüyü tamamlamışsındır. Yeni döngülere yol açarsın, varlığın yalnızca bu şekilde anlamlıdır çünkü. Yıldızlar gökte yer değiştirmiyorsa eğer günden güne, dünya dönmüyor demektir.
[1]: Joseph Campbell’ın “the Hero’s Journey” fikrine atıf. The Hero’s Journey, “sıradan dünya, maceraya çağrı, macerayı reddetme, akıl hocasıyla tanışma, eşiği geçme; testler, dostlar, düşmanlar; içsel mağaraya dönüş, büyük sıkıntı (çile/savaş), ödül, geri dönüş, kurtarılma, sıradan dünyay dönüş” adımlarıyla özetlenebilecek olan, Campbell’ın anlatılan her hikayenin temelini oluşturduğunu iddia ettiği olaylar zinciridir.
Kaynakça:
Joseph Campbell, “The Hero with a Thousand Faces”
bilimseldunya.com/takimyildizlari