Okuduğum bir romanda, kendini tekrar eden kelimeler, duygular var. Hatta zaman zaman bunu belirtecek bir kelime olmadan, bir imgenin kendini tekrarladığını hissediyorum. Yazar bunu nasıl yapabiliyor? Aynı his romanda nasıl tekrar tekrar yaratılabilir ki?
Basit bir internet taramasıyla, Türkçe’ye çevirisinin “nakarat” veya “tema” anlamlarına geldiğini bulabilecek olmanıza bakmayın, leitmotif terimi, bundan çok daha fazlasını ifade ediyor. Kökeni, Almanca’ya dayanan bu sözcük, Almanca’daki “leiten” (yönlendirmek) ve “motiv” (motif) kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşmakta [1]. Dümdüz, hiç anlam katmadan çevirecek olursam, “yönlendiren motif” veya “öncü motif” demek pek de yanlış olmaz zannediyorum. Peki, sanatın farklı dallarında kendine çeşitli şekillerde yer bulan bu kavram, böylesine bir çeviriyi hak ediyor mu? Bana kalırsa, hayır. Bir dilden başka dillere geçen, sanata yön veren sözcüklerin anlamlarının çok hızlı değişebileceği ve onların birer kalıba sokulmasının, güçlerine yönelik bir küçümseme olduğu kanısındayım ve bu yüzden, bir çeviri veya bir tanım yerine, açıklamanın daha adil olacağını düşünüyorum.
Leitmotif kelimesi, Wagner’in operalarından bahseden bir eleştirmen olan John Warrack tarafından ilk kez kullanılmış; amacıysa, eserde kendini tekrar eden müzikal kalıpları tanımlamak. Wagner’in kendisi tarafından pek hoş karşılanmamış olsa da, kendisinden sonra pek çok farklı müzisyen tarafından benimsenmiş olan bu kavram, müzikteki modernizmin, diğer sanatın diğer alanları üzerinde büyük bir etki yaratmasını sağlamış [2]. “Müzik ve edebiyatın ne ilgisi olabilir ki?” diye soran okuyucularımız içinse, modernist edebiyattaki şu bakış açısı bir cevap teşkil etmiş: düşünceler, bir yöne sahip olmasalar da içerik olarak motif tekrarlarından oluşmaları bakımından melodiye benzerler [3].
Düşüncelerin, melodiyle benzeşmesi fikrinden yola çıkan Édouard Dujardin, Wagner’in operalarından edebiyata uyarlamak istediği leitmotif tekniğini les Lauriers Sont Coupes isimli eserinde kullanarak bu terimin edebiyata geçişini sağlamış, ardından da teknik James Joyce, Thomas Mann, Virginia Woolf gibi yazarlar tarafından kullanılmıştır [3]. Edebiyat eleştirmenleri bu konuda bana ne kadar katılır bilmemekle beraber, benim için leitmotif’e en güzel örnek, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’undadır: ceviz, incir ve zeytin ağaçları, pek çok defa, farklı uzamlarda, Yusuf karakterinin karşısına çıkar [4]. Bu durum, ana karakterin duygu durumunun ve kişiliğinde yaşadığı karmaşaların okuyucuya yansıtılması olarak düşünülebilir çünkü Yusuf, yaşadığı her içsel çatışmada doğaya kaçmaktadır ve bu kaçışta karşılaştıkları bu ağaçlardır.
Peki, müzikten edebiyata geçiş yapan ve edebiyatta kendine geniş yer bulan leitmotif, filmlerde yer almaz mı? Tabii ki alır, hem de en iyi tanıdığımız filmlerde karşımıza çıkmaktadır. Leitmotif’e güzel bir örnek, Star Wars’ta, Darth Vader’ın görüldüğü her sahnede the Imperial March’ın çalınması olabilir, veya Harry Potter’daki Hedwig’s Theme, seri boyunca çalınarak filmler arasındaki bağlantıyı sağlamak görevini üstlenir.
En başta, sanatın farklı dallarında fazlasıyla hakim olan kavramların birer tanımı olmasının kısıtlayıcı olduğunu iddia etmiştim. Yukarıda saydığım örnekler, bu farklı sanat dallarını birleştiren özelliklerden, yalnızca bir tanesinin açıklamaları. Edebiyatı müziğe, müziği filme, yani, sanatı sanata bağlayan, tek seferde saymakta zorluk çekeceğimizden emin olduğum pek çok farklı özellik daha olduğunu göz önüne alırsak, bunları sözlük anlamlarıyla tanımlamak, bir bakıma sanatı hapsetmek değil midir? Yani, sanatın içerisinde yolculuk yapabilmek için kavramların özgürlüğüne muhtaç değil miyiz?
Kaynaklar:
[1] https://www.merriam-webster.com/dictionary/leitmotif
[2] Williams versus Wagner or an Attempt at Linking Musical Epics. Irena Paulus. https://www.jstor.org/stable/3108403?seq=1
[3] Listening in: Music, Mind, and the Modernist Narrative. Eric Prieto.
[4] Kuyucaklı Yusuf. Sabahattin Ali.
[5] https://static.tvtropes.org/pmwiki/pub/images/darth_leitmotif_8166.jpg