Müzik dünyasında anlam veremediğim, neresinden bakarsam bakayım yanlış giden bir şeyler var. Sadece birkaç ülkenin müzik zevki arasında kalmış, hareket edemeyen, gelişmeye çalışıp gelişemeyen bir popüler müzik var karşımızda. Bu kalıpların dışına çıkmaya çalışanlar ya kabul edilmiyorlar ya da müzisyen olarak görülmüyorlar.
Billboard Müzik Listeleri bir popüler müzik listesi olarak 1940’tan beri Amerikalı müzisyenlerin başarılarını tasdik ediyor. Özellikle Billboard Hot 100 listesi müzik endüstrisinde yer alacak isimleri belirliyor. Bu listelere girmek de öyle kolay bir iş değil. Daha doğrusu, kolay bir iş olmamalı diye düşünüyorum, fakat son yıllarda o listede adını görmeyi her şeyden çok isteyen birçok sanatçı ilginç yöntemler kullanıyorlar.
Bu yöntemlerden bahsetmeden önce Billboard Listelerinin nasıl oluşturulduğunu bilmekte fayda var. Öncelikle, bahsettiğimiz ana liste, yani Hot 100, sadece Amerika’daki satışları ve dinlemeleri kapsıyor. Dolayısıyla tüm dünya sizi dinlese de Amerika’da kimse dinlemiyorsa bu listede adınızı görme ihtimaliniz yok. Buna ek olarak Amerika’nın dahil edilmediği bir liste ve tüm dünyanın dahil edildiği iki liste de var. Ancak müzik endüstrisinin demirbaşları bunları pek önemsemiyor ve birinci sırada olmanıza rağmen size ülkelerinde bir yer vermeyebiliyorlar.
Şüphesiz, müzik endüstrinin kalbi Amerika’da atıyor. Tüm önemli ödüller, Grammy Ödülleri, Billboard Ödülleri, MTV Müzik Ödülleri gibi ödüller orada veriliyor. Tüm dünya bu olaylar için Amerika’nın çeşitli şehirlerine uçuyor. Maalesef son yıllarda neredeyse yüz yıldır süregelen bu saygınlıklarını kaybediyorlar. Artık hayranlar her şeyin nasıl işlediğini, o listelere girebilmek için aynı şarkıyı kaç defa, kaç dakika arayla dinlemeleri gerektiğini, radyoda çalınmanın ne kadar önemli olduğunu biliyorlar. Her şeyi yaptıklarında ve sevdikleri sanatçının adını orada göremediklerinde isyan ediyor, sorgulamaya başlıyorlar.
Son yıllarda biliyoruz ki, her plak şirketi sanatçılarını bu 100 haneli listeye sokmak için küçük oyunlar oynuyor. Sanatçıların yüzlerinin basılı olduğu ucuz tişörtleri satın alan hayranlarına albüm ve single’larını gönderip bunları satış olarak saydıranlardan tutun da “bot”lara müziklerini çeşitli platformlarda dinletenler her yerde. Tüm bunlar satışları ve dolayısıyla listedeki yerlerini yükseltirken daha küçük şirketlerden gelen sanatçıların parlama ihtimali giderek daha da azalıyor. Müzik endüstrisinin tekelleri sadece şirketler olmaktan çıkıyor. Tüm dünya beş şarkıcının arasında dolanıp duruyor, bir yerden sonra herkesin çalma listesi aynı şarkıcıların aynı şarkılarından oluşuyor. İnsanlara keşfetme şansı tanınmıyor.
Tabi ki, ben de bu türün örneğiyim, popüler müziğe sarılmış, hiçbir anlamı olmayan sözleri dinliyor, onlara anlam yüklüyor ve hiç empati kuramadığım olayları yaşamış gibi üzülüyor, seviniyorum. Hot 100 listesinin ilk 10’u her türlü müzik listesinde aynı sırada oluyor, ben de onların arasında dönüp duruyorum. Bu tekel beni de ele geçirmiş ve ben bunun içinden nasıl sıyrılacağımı kestiremiyorum.
O listelere belki de ahlaksız yollarla konulmuş o şarkıcıları dinlemeyi bırakabilsem kendime dönebilecekmiş gibi hissediyorum. Yine de o listeler severek dinlediğimiz her şarkıcı için o kadar önemli ki, eğer bir hayran olarak onları oraya taşıyamıyorsanız kötü hissediyorsunuz. Oysaki bunlar onların hayalleri, onların hayallerini gerçekleştirmek için her yolu denerken kendinize bakmaz oluyorsunuz. Müzik gerçekten böyle bir şey mi? Müziğin insanı iyileştirmesi, onu yerden kaldırması, kendine dönmesi için bir an olması gerekmiyor mu?
Müzik dünyasındaki rekabet dönüp dolaşıp hayranlığın zehirli yönlerine getiriyor beni… Sonuç olarak sizi dinleyen birileri yoksa müziğiniz öylece kalıyor, boşlukta, girecek kulak arıyor. Her ne kadar çoğu insanın bir kulağından girip diğer kulağından çıksa da…
Müzikte listeler olmamalı galiba. Rekabet olmamalı. En dipteki en kötü müziği yaptığı için orada değil çünkü, sadece yeterince kaynağı olmadığı için oraya mahkûm. Bilmiyorum, popüler müzik diye bir tür olması bile bu düşünceye ters. Ne dersem diyeyim kendimle çelişeceğim gibi duruyor…
Sağlıklı ve mutlu günler diliyorum…
Anonim
Yine çarpıcı bir yazıyla karşımızdasınız. Popüler müziği takip etmeyen, çok az müzik dinleyen ve daha kenarda köşede kalmış sanatçıları dinleyen ortalama bir müzik dinleyicisi olarak tam da bu durumun beni pop müzikten uzaklaştıran yegâne sebep olduğunu bir kez daha hatırlattınız. Artık yalnızca ünlü olduğu için ve doğru kişileri tanıdığı için içi boş müziğini kitlelere dinleten şahısları görmek çok üzüyor beni de. Hayranların, sevdikleri sanatçılarla müzik diyârında hoş vakit geçirecekleri; sanatçıların şirketleşmiş müzik “sanayisinden” kurtuldukları bir gelecek diliyorum. Tespitleriniz yerinde yapılmış. Hayranlık sorumluluklarının zehrinden arınmanızı ve müzikte kendinize dönebilmenizi ümit ediyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum.