Onu, Indiegogo’da açtığı kitlesel fonu (https://www.indiegogo.com/projects/a-turkish-woman-orchestra-conductor) ve insanların verdiği desteği bir gece Facebook’ta tesadüfen görünce tanıdım. Çok yetenekli, çok azimli biri ve Türkiye’nin sayısı bir elin parmağından az olan kadın orkestra şeflerine, onun sayesinde bir yenisi daha eklenecek. Ancak; Amerika’da okuduğu okulun maddi yükü çok fazla ve kendisine destek sağlayabilmek için internet üzerinden bir fon açmış. Bunu öğrendiğimde, ben de hem harika yeteneklere sahip bir yaşıtıma kendimce yardım edebilmek ve onun hakkında daha çok şey öğrenip daha fazla kişiye tanıtmak için; hem de klasik müzik dinlemeyi sevsem de, hakkında hiçbir şey bilmediğim orkestra şefliği ve bestecilik hakkında bir şeyler öğrenebilmek adına, hemen bir röportaj teklifi götürdüm ve kendisi de kabul etti. Cevapların gelme sürecinde fon geliri okulunun bir dönemini karşılamak için gerekli miktara ulaştı; ancak bu geçici bir çözüm, bir sponsora ihtiyacı var. Nisan Ak’ın, çok daha iyi yerlere geleceğine ben inanıyorum; röportajı okuyunca siz de inanacaksınız…
GazeteBilkent:Öncelikle, röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Tanımayanlar için, kendinizi biraz bize tanıtır mısınız?
Müziğe dokuz yaşında gitar çalarak başladım. 14 yaşında İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne kabul edildim. Lisedeyken gitarla birlikte piyano dersleri de almaya başladım. Aynı zamanda beste de yapmaya başladım. Bilgi Üniversitesi’ne de bu bestelerin sayesinde %100 burslu olarak, birincilikle girdim.
Lisans eğitimim boyunca, hem yurt içinde hem de yurt dışında çeşitli orkestra şefleri ile çalışma şansı buldum. Bilgi Üniversitesi’nden yüksek onur öğrenciliği statüsüyle mezun olduktan sonra, City University of New York Queens College’a orkestra şefliği yüksek lisansı yapmaya geldim. Burada Maurice Peress’in şeflik sınıfının tek öğrencisiyim.
GazeteBilkent: Müziğe gitar çalarak başladığınızı duydum, siz mi müziği çok sevdiğinizi fark ederek kendiniz başlamak istediniz; yoksa aileniz mi yönlendirdi? Ailenizde müzisyen ya da besteci var mı?
Beni müziğe hocalarım yönlendirdi. Kreşteyken bile, hocalarım aileme müziğe ilgili ve yetenekli olduğumu söylüyorlarmış. Ders almaya başlayınca da hocam müzik okumamı tavsiye etti, ailem de hiç karşı çıkmadı. Annem ya da babam müzisyen değil ama kuzenim müzisyen, Hayko Cepkin’in bas gitaristi. Benden sonra etkilendiler galiba, şu an küçük kuzenlerim ve kardeşim müzik dersleri alıyor. Hepsi de çok yetenekli.
GazeteBilkent: Bilgi Üniversitesi’nde okurken Mimar Sinan’da da derslere girmişsiniz, peki bu konservatuarlı ve müzik okullu arasında yapılan ayrım sadece Türkiye’ye has bir şey mi, yoksa yurtdışında da buna benzer ya da bu ikisini ayıran bir algı var mı?
Ben New York’a gelince şunu anladım; yetenekli, azimli ve ne istediğini bilen her insan, her türlü durumda kendine birkaç kapı açabilir. Talihsizlikler, olumsuzluklar, ayrımcılıklar hayatın bir parçası; önemli olan, bunlara rağmen pes etmemek ve ilerleyebilmek.
GazeteBilkent: Bir orkestra yönetmenin harika bir şey olduğunu tahmin etsem de, aynı zamanda çok da zor bir şey olduğunu da tahmin edebiliyorum. Tiyatral bir yeteneğinizin de olması gerekiyor sanırım? Bize, bir orkestra şefinin yapması gereken en önemli şeyleri söyler misiniz?
Orkestra şefliği aslında interdisipliner bir meslek. Müzikten, danstan ve tiyatrodan bihaber olarak bu işi yapmak pek mümkün değil. Kısaca açıklamak gerekirse, müziği el hareketleri ile taklit etmek gerekiyor. Bunun için de, vücudun hareketlerinden haberdar olmak gerekiyor. Ama aynı zamanda müziği de çok iyi değerlendirebilmek gerekiyor ki;neyi taklit edeceğini bilesin.
GazeteBilkent: Bir şefin, kendi bildiklerini öğrencisine aktarmasının yanı sıra, aynı zamanda o kişiyi kendi tarzını yaratmasına yönlendirmesi de gerekiyor galiba. Siz, böyle bir harmanda kendi tarzınızı nasıl yaratıyorsunuz?
Ben, karakterim konusunda hep çok katı bir insan oldum. Eğer herhangi bir düşünce mantığıma uymuyorsa, uygulamıyorum; ama aynı zamanda, doğru mantıkla çok kolay ikna edilebilen bir insanım. Neyse ki; hocam, benim müzikte kendi karakterimi yaratmama izin veriyor. Müzikte soyut olan ve somutlaştırılması gereken çok fazla nokta var. Böyle durumlarda durup düşünmek, ne yapılacağına karar vermek gerekiyor. Haliyle de, iki insan iki farklı çözüm üretebiliyor. Hocam, eğer benim çözümüm onunkinden farklı; ama yine de mantıklıysa, uygulamama izin veriyor.
GazeteBilkent: Aynı zamanda beste de yapıyorsunuz, hatta sanırım o, orkestra şefliği ilginizden önceye dayanıyor. İnternet üzerinden erişebildiğim piyano düetinizi, klarnetin de olduğu bestenizi ve Daktilo’yu dinledim. Hepsi güzel, özgün ama hepsi de birbirinden farklı parçalar ve bu nedenle birbirinden çok farklı hisler uyandırdılar bende. O yüzden, beste yazım sürecinizin nasıl geliştiğini merak ediyorum aslında.
Ben beste yapmaya lisede başladım. Lisans seviyesine geçince de, kompozisyon dersleri almaya başladım. Kompozisyon öğrenen bir insan, bu süreç içerisinde çok özgür olamıyor. Sürekli farklı şeyler deniyor, yazısını oturtmaya çalışıyor. Benim müziklerimin birbirinden farklı olmasının sebebi de bu. Eğer yüksek lisansta kompozisyon eğitimi almaya devam etseydim, yazım çok daha oturmuş olacaktı. Müzik yazmayı bırakmak istemiyorum ve bırakmayacağım da, ama şu an buna ayıracak hiç vaktim yok.
GazeteBilkent: Benim erişebildiğim bu besteler dışında, ulaşabileceğimiz başka besteleriniz var mı?
Aslında, YouTube’dekiler dışında seslendirilmiş başka bestelerim de var; ama sosyal medyaya yüklemedim. İleride yüklerim belki.
GazeteBilkent: Bu sene yöneteceğiniz konserlerden bahsedelim biraz da. Hem okulunuzla ilgili konserleri; hem de özellikle, sizi Türkiye’de performansınızı yakın zamanlarda besteci ya da şef olarak izleme şansımız olacak mı, onu merak ediyorum.
Bu sene New York’ta iki büyük konserim var. Mart’ta Beethoven’ın Beşinci Piyano Konçertosu’nu ve Nisan’da Mandelbaum’un modern operası olan ‘The Man in the Man Made Moon’u yöneteceğim. Bunun dışında, başka küçük konserlerim ve bir sürü asistanlığım da olacak. Türkiye için henüz bir plan gözükmüyor ama olmasını çok isterim!
GazeteBilkent: Beraber çalıştığınız hocanız, maestro Maurice Peress’in alanında çok önemli bir isim olduğunu öğrendim, ancak daha öncesinde bu alana dair pek bir şey bilmediğim için ismi bana çok yabancıydı; bilmeyenler için bize biraz hocanızdan bahseder misiniz?
Maestro Maurice Peress, Bernstein’in öğrencilerinden biri. Bernstein’ın Büyük eseri ‘Mass’in ilk seslendirilişinin şefliği, kendisine ait. Hem Amerika’da, hem de Avrupa’da birçok orkestrayı yönetmiş. Uzun bir süredir de okulumda şeflik hocalığı yapıyor ve senfoni orkestrasını yönetiyor. Kendisi 84 yaşında ve dünyanın her yerinde orkestra yöneten birçok öğrencisi var. Hem New York gibi sanatsal bir şehirde yaşadığım, hem de kendisinin öğrencisi olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
GazeteBilkent: Türkiye’de çok az kadın orkestra şefi var gerçekten de, siz de eminim ki onlardan biri olacaksınız; peki hala kadınların böyle bir alanda başarılı olamayacağını düşünen insanlar var mı, yoksa bu artık -neyse ki- eskide kalmış bir inanış mı? Sizce şarkı söylemek, şan eğitimi almak vs. gibi bir şeyi kadına atfederken, bu mesleği erkeklere yüklemenin nedeni ne olabilir?
Kadınların doğası gereği şeflik yapamayacağını iddia edenlerden tutun da, bir kadın şefin altında asla çalmayacağını iddia edenlere kadar çeşitli cinsiyetçiliklerle karşılaştım. Bu durum, itiraf etmem gerekirse Türkiye’de daha yaygın; ama bu tüm dünyada, geçen yüzyıla göre çok daha azalmış durumda. Çünkü insanları yönetme ve yönetilme anlayışı da biraz daha değişik artık. İnsanlar karşısında despot ve emreden birini görmek yerine, açıklayıcı ve anlayışlı bir şef görmek istiyorlar. İnsanların bir erkek tarafından yönetilme arzusunu, erkek egemen toplumun yarattığı psikolojik baskı ile açıklayabiliriz.
GazeteBilkent: Yüksek lisans sonrasındaki hedefiniz nedir, masterdan sonra neler yapmayı istiyorsunuz?
Ben, bilgiye hiçbir zaman doyacağıma inanmıyorum. Okulda olmanın insanı daha çok disipline ettiğini düşünüyorum. Hem bu yüzden, hem de şeflik için daha fazla çalışabilmek adına, doktora da yapmak istiyorum.
GazeteBilkent: Şimdi sizinle iletişime geçme sebebimize gelelim, liseyi de üniversiteyi de burslara ve yüksek başarı derecelerine sahip olarak bitirdiniz ve Eczacıbaşı bursuyla Amerika’daki okulunuzun ilk döneminin sonuna geldiniz, ancak öğrendim ki devam etmek için maddi desteğe ihtiyacınız var. Bu durumu, bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Eczacıbaşı tarafından verilen burs, senede yalnızca bir kere verilen bir burs ve bu burs Amerika standartlarında yalnızca bir sömestr yetebiliyor. Ben de ilk dönemimi bu burs sayesinde okudum. Şimdi ikinci dönem başladı, internette yaptığım kampanya sayesinde ikinci dönemimi karşılayabileceğim. Üçüncü dönemimde, yani ikinci senenin başında Eczacıbaşı bursunu tekrar alacağım, dördüncü döneme de bakacağız artık. Ben aslında şimdiye kadar bir sponsor bulurum diye ümit ediyordum, ama başaramadım; asıl planım tabii ki hem sanatsal, hem de eğitimsel planlarımda bana destek olacak bir sponsor bulmak.
GazeteBilkent: Kendinizi tanıtmak ve durumunuzu anlatmak için çektiğiniz videoda, alanında çok başarılı ve ünlü isimlerin de görüntüleri var; Jehan Barbur, Elif Çağlar gibi. Anladığım kadarıyla, videonun bu kısmı da gayet ilgi çekmiş. Bu isimlerin size destek olması çok güzel, onlara nasıl ulaştınız, önceden tanışıyor muydunuz?
Yardım kampanyası için hazırladığım videoda, Jehan Barbur, Başak Yavuz, Elif Çağlar Muslu ve Şirin Soysal bana destek mesajlarını yolluyor. Jehan Barbur ve Elif Çağlar Muslu ile hiç tanışmadım, kendilerine Bilgi Üniversitesi’nden hocam olan Selen Gülün ulaştı; ama Başak Yavuz ve Şirin Soysal’ın içinde bulunduğu bir projede koro şefliği yapmıştım.
GazeteBilkent: Son olarak size destek veren insanlara söylemek istediğiniz ya da genel olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı? Size başarılar ve kolaylıklar diliyorum, umarım hak ettiğini gibi harika bir sponsor bulursunuz en yakın zamanda…
Annem bana küçükken hep, yetinme nedir bilmiyorsun derdi. Ben de, bunu pozitif bir özelliğe çevirdim. Gelişmeyi de, hep daha fazlasını istemeyi de çok seviyorum. Benim için idealler ulaştığım anda bitiyor ve daha büyüğüyle yer değiştiriyor; ama buna hırs değil, tutku demeyi tercih ediyorum; çünkü ideallerim uğruna kimseyi harcayacak kadar da karaktersiz değilim. Müziği seviyorum, işimi seviyorum, öğrenmeyi seviyorum.
(Not: Fotoğraflar, Pelin Ulca tarafından çekilmiştir.)
Nisan Ak hakkında daha fazla habere ulaşmak için: https://www.facebook.com/nisanak