Sinematografinin dahi insanı: Ingmar Bergman… Filmleri çarpıcı girişleri ve ışık oyunları sayesinde tanınır. Bu denli tanınmasını sağlayan da bir hastalığı sonrası çektiği filmi Persona’dır.

1965 yılında Bergman büyük bir rahatsızlık geçirir, başının dönmesini bir türlü engelleyememektedir. Doktorlar tavana siyah bir nokta çizer ve düzenli olarak oraya bakmasını isterler. Bu yöntem de bir işe yaramaz. Bergman bir süre sonra siyah noktada, birbirine karışan yüzleri hayal eder ve bu hastalığına iyi gelir. Taburcu olacağı bir gün bahçede bir hemşire ve hastayı görür. Persona’nın temellerini de o an atar.

Persona hayatın kısa bir filmi gösteriliyormuşçasına başlar. Küçük bir çocuk morg masasında üzerini örtmeye çalışır, her örtmeye çalıştığında bir yeri açıkta kalır. Hiçbir örtü saklamaya çalıştıklarını tam olarak kapayamaz.

Filmde sık sık el motifleri gösterilir. Çocuğun bir kadın yüzünü sevmesi, ellerin birbiriyle karşılaştırılması, elin üzerine çivi çakılması ve daha niceleri. İlk insanların ellerini, kendilerini tanımlamak için gösterdiği görülür. Bir imza gibi duvarlara ellerini çizerler. Her el dışa yansıtılan kimliği temsil eder. İnsan çevresine kendi benliğini yansıtmamayı tercih eder. Bir maske gibi takar onaylanacağını düşündüğü benliği. Carl Gustav Jung’un da dediği gibi insan bir süre sonra bu benlik içinde kaybolmaya başlar.

Elisabet Vogler bir oyuncudur. Bir oyunu sırasında susmaya başlar ve bir daha onu kimse konuşturamaz. Yanına Hemşire Alma’yı verirler. Böylece Alma ve Vogler inzivaya çekilecek, Vogler’in ruhu iyileşecektir. Zamanla bunun tam tersi görülmeye başlar. Alma, Vogler konuşmadıkça daha çok konuşur, sırlarını daha çok açar. Vogler’e benzemeye başladığını dile getirir. Akıllara Jung’un “Gölge Teorisi” gelir. Alma kendini çirkin olarak tanımlamaktadır ama konuşmayan, bir gölge gibi etrafta dolaşan Vogler ise fazla güzeldir. Adeta Alma ve Vogler birbirine çekiliyor, birbirlerini tamamlıyordur. Vogler ellerini Alma üzerinde sıkça kullanmaktadır. Bazen ellerinin, bazen ise elleriyle Alma’nın yüzünü tutarak yüzlerinin benzerliklerini aynada ona göstermektedir. İlk insanlar gibi benliklerini birbirlerine mühürlemektedirler.

Vogler ellerini kullandıkça gölgede kalmaya başlar. Daha fazla yalan söylemeye ve benliğini gizlemeye mecburdur, susmak bir çare olmaktan çıkar. Vogler gölgede kaldıkça yeni benliği yerine geçer. Alma, Vogler’in kaldığı yerden yalanlar söylemeye ve spot ışıkları altında hayatını sürdürmeye devam edecektir. Vogler’den ellerini kullanmayı öğrenecektir. Elleri kimi zaman korkusunu, kimi zaman sinirini, kimi zaman da şefkatini göstermek için yardıma yetişecektir.

Kaynakça

https://tr.wikipedia.org/wiki/Carl_Gustav_Jung

Leave a Reply