Bir korku filmi ne kadar korkunç olabilir ki? Gişe hasılatı yapmaya çalışan korku filmi yapımcılarının bugüne kadar kafa yordukları tek şey bu soru olmuştur. Korku filmi denildiğinde akla ilk gelen; garip ve iğrenç bir canavarın, insanların üzerine yürümesi ya da korkunç kılığa girmiş bir caninin, insanları vahşice öldürmesidir. Bu tür filmler, korkudan çok şiddet ve iğrençlik teması içeriyor ve gösterime girdiği konsepte de hiç uymuyordu. Şimdi ise, artık korku filmlerinde çığır açan bir film; Paranormal Activity’nin üçüncü serisi olan Paranormal Activity 3 vizyona girmiş bulunmaktadır.
Alışılagelmiş korku filmlerini zaten çoğumuz biliyoruz. Elm Sokağının Kâbusu, Çığlık, Teksas Katliamı, Kızıl Tepeler ve en sonuncusu Testere olan filmlerin konuları aynı ve tipik kâr amacı güden Hollywood filmleridir. Ama bu film, Blair Cadısı’ndan ve diğer eski serilerden sonra aynı korkuyu, heyecanı ve gerilimi vermektedir. Zannedildiği gibi, film en ufak şiddet, kan ve vahşet içermemektedir. Önemli olan şudur ki; şiddet, kan, vahşet ve garip canavarlar olmadan da insanlara daha çok korku verebilen filmler vardır ve Paranormal Activity bunu çok iyi başarmaktadır. Blair Cadısı’nda da ortak durum; bilinmeyen ve görünmeyen varlıkların, insan hayatına nasıl bir gerilim kattığı ve insanı nasıl bir şüpheye düşürdüğüdür. İkisinde de, varlıklar bilinmez ve görülmez; sadece oraya buraya girip, ortamda olduğuna dair izler bırakır. İşte en can alıcı nokta, bu insana daha ürkütücü gelir; esas kahramanın peşinde olan varlığın bilinmezliği ve asıl niyetinin ne olduğunun muallâkta olması. Yönetmen varlığın nasıl olduğunu ve ne niyette olduğunu, izleyicinin hayal gücüne bırakmıştır. Gene, bilinmeyenin insana ne denli ürkütücü geldiğini burada da anlamış bulunmaktayız. Özellikle yine Blair Cadısı’nda bulunduğu gibi, düşük bütçeli ufak el kamerasıyla normal insanların hayatlarını çeken filmin, belgesel niteliğinde bulunması korku filmi severlerin bu türü daha iyi yaşamalarını sağlamaktadır. Aynı zamanda kullanılan bu teknik sayesinde, akıllarda ya gerçekse sorusunu bırakmayı da ihmal etmemektedir.
Önceki filmde bildiğimiz gibi konu; bilinmeyen varlıklarla başı belada olan Kathy’nin, bu seride onun küçüklüğüne inmesi ve o bilinmeyen ruhlarla nasıl tanıştığıdır. Etraflarda dolaşan yaygın bir Hollywood efsanesine göre; sinema dehası olan Steven Spielberg bu filmi merak eder ve üçüncü serisini daha vizyona girmeden izlemek ister. Ve sonuç olarak, bilim kurgu filmleriyle tanınan Steven Spielberg bu filmi korkudan izleyemez. Size verebileceğim son tavsiye, bu filme tek başınıza gitmemeniz ve mümkün olduğunca gündüz kalabalık bir arkadaş topluluğuyla gitmenizdir. Diğer şekilde, filmin etkisinden çıkmanız zor olabilir.