Tarlabaşı Yenileniyor

Tarlabaşı’nı bilenler bilir, İstanbul’da pek de iyi bir itibarı yoktur hatta içerisine polisin bile giremediği rivayet edilir. Rivayetleri bilmiyorum ama Kentsel Dönüşüm nedeni ile Tarlabaşı’nın sefaleti, kaderine terk edilmeyecek.

Tarlabaşı’nı Eşkıya filminden tanıdım, bana eski binaları ile çok değişik ve köhne gelmişti. Daha sonra bu mahalleyi sanatsal fotoğraflarla adeta bir kez daha tanıdım. Evet, fotoğraflardan o tarihi binaları ile cidden çok güzel görünüyor ama bir de orada yaşayanlara sormak lazım güzel mi burası diye. Bu kentsel dönüşümü eleştirenler çok oldu, özellikle, kendini elitist zanneden çevrelerden geldi bu eleştiriler, çünkü onlara göre Tarlabaşı sadece fotoğraf çekilmek için ideal bir mekânı ifade ediyor. Sırf fotoğraf çekme lüksünden mahrum kalacaklar diye kendini elitist olarak adlandıran bu takım, çok endişelenir oldu; fakat Tarlabaşı’nın portresi onların gördüğü kadar iç açıcı değil hatta yıllardan beri o kadar kötü ki; anlatamam.

tarlabasi-slider

Peki, Tarlabaşı, tarihte o kadar kötü bir portre sergiliyor muydu? Cevabım: Tabii ki hayır. Tam tersine, 1535’te Osmanlı’da başlayan ülkelerarası sefaret bulundurma uygulaması, sefaretlerde çalışan üst düzey yöneticilerin Beyoğlu Tarlabaşı’nda ev tutması ve bunlara ek olarak İstanbul’da yaşayan gayrimüslimlerin ve Levantenlerin Beyoğlu Tarlabaşı’na yerleşmesi sonucu Tarlabaşı Osmanlı’da bir kültür merkezi haline gelmiştir. Daha sonraları, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile başlayan, Osmanlı’da batılılaşma akımı ile Müslümanlar’ın da ilgisini çeken yerlerden biri olmuştur. Peki, Tarlabaşı, Osmanlı zamanında bu kadar popüler bir yer iken nasıl bu hale gelebildi diye sorarsanız, yanıtım: Cumhuriyet’in kurulması ile beraber Ankara’nın başkent oluşu ve bunun akabinde sefaretlerin Ankara’ya taşınması, Tarlabaşı için sonun başlangıcı oldu. Daha sonraları, nüfus mübadelesi, 1942’de gayrimüslimlere uygulanan Varlık Vergisi, 1955’teki 6-7 Eylül Olayları ve tüm bunların sonucunda gayrimüslimlerin ülkeyi terk etmesi bu güzelim mahalleye ağır bir darbe indirmiştir. Kim ne derse desin, nüfus mübadelesi ve Varlık Vergisi sadece Anadolu için değil tüm Türkiye’ye ağır bir darbe olmuştur. Hep derler bu ülke için “Hep Türk Yurdu oldu ve olacak” diye, Osmanlı dönemine baktığımız vakit, Anadolu’nun yüzde otuzu gayrimüslim azınlıklardan oluşuyor. Yeniden bir Türk Ulusu yaratma hayali beraberinde bir yozlaşmayı getiriyor. Bunun sonucunda, Anadolu’da binlerce yıldır oluşmuş bir kültür yok oluyor. Tabii ki, bunun yozlaşma gibi ağır bedelleri olacak. Ne yazık ki, bu yozlaşmanın en ağır bedelini de Tarlabaşı ödemiştir. 1960’ta, Tarlabaşı’ndaki gayrimüslimlerim boşalan yerlerini göçler doldurmuştur çarpık kentleşmeyi de beraberinde getirerek. Tarlabaşı’na en son darbeyi de Bedrettin Dalan indirmiştir hem de Tarlabaşı Bulvarı’nı açmak için izinsiz 350 tane tarihi yapıyı yıkarak. Bu olay neticesinde, Tarlabaşı Taksim’den koparılarak iyice sefaletine terk edilmiştir.

Tarlabaşı’nın üzücü hikâyesi budur. Umarım, bu hüzünlü hikâye kaldığı yerden devam etmeyecek ve Tarlabaşı, Kentsel Dönüşüm ile hak ettiği itibarı geri kazanacak, fakat burada yeni sorunlar ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de, Tarlabaşı’nın yenilenmesi ile oranın sakinleri nereye gidecek sorusunun akıllara gelmesi. Tarlabaşı’nın bu yenileme projesi sırasında, umarım ki, devlet onlara yeni bir ev tahsis etmiştir. Yalnız, durum buradan bakıldığı kadar iç açıcı değil pek ve tabii ki bize de bu sorunun en iyi bir şekilde çözüme kavuşmasını dilemek kalıyor.

Leave a Reply