Sonsuzluğun karanlığında birer birer düşerken,
Sırayı bozar,
Küçük bir yaprak tanesi.
Sarılar raks eder ay ışığında.
Yeşil ve küçük yaprak,
Düzeni,
Düzeni bozar gençliğiyle.
Dalında kalması gerekirdi.
Çünkü yeşiller hep rüzgarla sevişirdi.
Anlatamadı yeşil,
Anlatamadı rüzgarın şiddetini.
Yeşili sarartmadı.
Sarılar anlamadılar.
Dallarda salınanlar,
Mürekkepin yazdığı,
Toprağa karışanlar,
Sahte çiçeklerin sahte sarıları,
Yılı sonbahar olanlar,
Sonsuzluktaki tüm sarılar,
Yeşili hiç anlamadılar.
Düşmeye devam ettiler.
Kimse nereye gittiğini bilmiyordu.
Görevleri düşmekti
Ve ifadesizlik güvenceleriydi.
Yeşildeydi, Sarılardaki sorular.
Tüm cevapsız sorular…
Bir duman kokusu sardı etrafı
Hepsi kaçarken, yeşil kımıldamadı.
Kırmızısını yitirmemiş bir izmarit düştü gökten.
Tanrısallık içermeyen ulu bir izmarit.
Dokundu yeşile,
Bir bakirenin memeleri gibi.
Alev aldı,
Damarlardaki tüm yeşiller.
Kırmızılıklar baş gösterdi birer birer.
Son yeşil tanesi sordu kendi kendine;
“Sahi, külün rengi neydi?”