Dinlerken insanı farkında olmadan gülümseten, adeta başka bir dünyaya götüren samimi bir ritme sahiptir tango. Cumhuriyetin ilk yılları tasvirine de çok yakışır. İlk olarak Arjantin’e bir sebepten gelmiş alt sınıf göçmenlerin acılarını ve geldikleri yere olan özlemlerini anlatma aracı olarak ortaya çıkan tango, ününü Avrupa’ya duyurduktan sonra üst sınıfa hitap eden bir müzik ve dans türü olmuştur. Başlarda içeriği ve dili sebebiyle Arjantin’de yasaklı olan bu tür, Avrupa’da tanındıktan sonra deyim yerindeyse Arjantin’e yeniden pazarlanmış ve üst sınıfın olmazsa olmazı haline gelmiştir. Dünyada pek çok millet kendi yorum ve değerleriyle harmanlayarak tangoyu kültürüne katmıştır. Türk besteci ve yorumcular da bu konuda oldukça önemli katkılar yapmıştır.
Cumhuriyetle birlikte modernleşme döneminin en önemli temsilcilerinden olan tango, Türkiye’de tanınmaya başladığı ilk yıllarda yabancı bestelere yazılan Türkçe sözlerle icra edilirmiş. 1928’de Necip Celal Andel tarafından ilk Türk tangosu olarak bilinen “Mazi” bestelenmiş ve 1932 yılında da Türkçe sözlerle genç bir konservatuvar öğrencisi olan Seyyan Hanım tarafından seslendirilmiş. Tangonun orijinal tarzından koparak Türk ezgileri ve konularıyla buluşmasının, Türk toplumunun tangoyu hızlı benimsemesinde büyük payı vardır eminim ki. Kadın ve erkeği her alanda birbirinden uzaklaştıran toplum, tangoyla onları yeniden birleştirmiş. Bu durumun, kadın ve erkeğin yan yana bile gezemediği bir dönemden çağdaş bir döneme geçiş sürecinde çığır açar nitelikte olduğu söylenebilir.
Türk tangosu; Arjantin tangosundan yalnızca ezgi yönüyle değil, bu müzikle anlatılmak istenenlerle de oldukça farklılaşarak oluşmuştur. Arjantin tangosu, bize yalnızca kadın ve erkek arasındaki aşkı temsil eden tutkulu bir dans olarak görünse de aslında yoksulluk ve derin acılardan beslenir. Sözleri küfürlüdür ve bu yüzden de ilk zamanlarda alt kesime hitap ettiğine inanılır. Acı ve öfkenin yansıması olarak da bu dans, hızlı ve keskin hareketler içerir. Fakat söz konusu Türk tangosu olunca yavaş ve emin hareketler ön plana çıkar çünkü onu besleyen konu farklıdır. Edebiyat da işin içindedir. Atatürk’ün de katıldığı birçok davet ve baloda Türk tangoları seslendirilmiş ve izlenmiştir. Yani Arjantin’de yasaklı yasaklı olan tango, Türkiye’de devlet tarafından da desteklenmiştir.
Türk cumhuriyet tarihindeki kültürlerarası etkileşimlerin getirdiği en önemli akımlardan biridir tango. Sadece salonlarda duyulmakla kalmamış, halk tarafından da çok sevilmiş. Türk halkının tangoyu bu denli benimsenmesinin ardındaki sebebin, Türk kültürüne başarıyla uyarlanması olduğunu düşünüyorum. Bu hızlı yükselişe rağmen, 1950’lerde bütün dünyayla birlikte Türkiye’de de popülerliğini yitirmiş. Güncel olarak bestelenen ya da rağbet gören bir tür olmayı başaramasa da eskiyi hatırlamak için dinlenebilecek en harika türlerden biri şu anda. Nostaljik çalma listelerinin olmazsa olmazı bence. Özellikle Seyyan Hanım’ın sesi ve yorumu, sizi alıp bu eserlerin kaydedildiği yıla götürüyor sanki. Naif sözleriyle ve sakin müziğiyle içinizi ısıtıyor.
Sakin ve huzurlu havasıyla ruhunuzu dinlendiren tango, iyi ki de girmiş yaşantımıza. Gözlerinizi kapatıp sözler ve notalarla geçmişe küçük bir yolculuk yapma hevesiniz varsa bu Türk tangolarını es geçmeyin.
Kaynakça:
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_tango_m%C3%BCzi%C4%9Fi.
https://www.guneyamerikaseyahat.com/post/arjantin-tangonun-dogusu.