Ekim ayında vizyona giren filmler arasında duyuruluşundan beri sabırsızlıkla beklediğim Dune da vardı. Çok sevdiğim bu uzun soluklu serinin sinemaya nasıl uyarlanacağı benim için ayrı bir merak konusuydu. Bunun sebebiyse Frank Herbert’in sadece bir bilimkurgu veya distopya yazmış olması değil, felsefi, dini ve politik ögeler ve alt metinlerle yoğrulmuş bir evren çizmiş olmasıydı. Özellikle kurumlar ve kuruluşların tüm detayları ve gerçeklikleriyle sunulmuş olması ve her bir karakterin kişiliklerinin sebep-sonuç ilişkileriyle doğal seyrinde anlatılması Dune evrenini gerçeklik zeminine oturtan unsurlardandı.
Ve eğer film hakkındaki düşüncelerime gelirsem, öncelikle söyleyebilirim ki genel olarak güzel bir filmdi. Tabii ben romanları okuyup sonra izlediğimden dolayı benim için birçok sahne daha anlamlı ve açıktı. Burada şunu da belirtmeliyim ki film Dune serisinin ilk kitabının yaklaşık yarısını anlatıyordu. Haliyle diğer filmler için -olacaklar mı?- giriş niteliği taşıyordu. Ama kitapları okumayan izleyiciler için birçok şey -aslında Dune’u Dune yapan birçok şey- açık değildi ve havada kalıyordu. Örneğin Bene Gesseritler, uzay loncası ve Atreides ile Harkonnen hanedanları arasındaki ilişki romanda çok önemli bir yer tutarken filmde doğal olarak pek işlenemiyor. Ya da baharatın Fremenler için önemi ve solucanların niye kutsal olduğu tam vurgulanamıyor. Bunlar da kitabın özünü alıp yerini salt aşk-iktidar savaşı-bilimkurguya bırakmasına sebep oluyor.
İçeriği geçip filmin diğer unsurlarına baktığımdaysa tam bir görsel şölen olduğunu düşünüyorum. Çölde geçen bir filmde kullanılan o şifon kumaşlar, bej ve turuncu tonları, gölgeler ve ışıklar harikaydı. Oyuncuların da rollerine yakıştıklarını söyleyebilirim ancak Jason Momoa’yı Duncan Idaho rolünde görmek garip hissettirmedi değil -Aquaman ve Dune iklim şoku sanırım bu-.
Bir de birkaç sahne vardı ki değinmeden yazımı bitirmek istemiyorum. Filmde o boğa başını vurguladıkça vurguladılar ve romanı okuyanlar sebebini bilse de okumayanlar için biraz gereksiz bir detay olmuştu. Ayrıca Paul’ün çadırda verdiği tepkiler izleyicide nasıl bir izlenim bırakmalıydı hala çözebilmiş değilim. Kitapta çok etkilendiğim o sahnede sinemada gülmemek için kendimi zor tuttum.
Uzun lafın kısası, Dune beğendiğim bir film oldu ve devam filmlerinde birçok şeyin daha iyi işlenebileceğini düşünüyorum. Zaten aksiyon olarak çok dolu bir seri olduğu için her bir filmi kendini izlettirebilecek potansiyeli şimdiden taşıyor. Filmi izlemediyseniz izlemenizi öneriyorum ama romanları şiddetle öneriyorum. Özellikle uzun seri kitaplar okumayı seviyorsanız bu bilimkurgunun kilometre taşlarından biri olan seriyi kaçırmamalısınız.
Kaynakça:
Herbert, Frank. Dune. İthaki Yayınları, 2015. Baskı.
Villeneuve, Denis. Dune, 2021. Legendary Pictures. Film.