Benim için Kasım ayı battaniyemi ve sıcak çikolatamı alıp güzel bir film veya dizi eşliğinde sakin geçirdiğim akşamlar demektir. En azından bu seneye kadar böyleydi, bu sene 1.sınıf olarak Kasım ayına baktığımda görebildiğim tek şey midtermlere çalıştığım hafta içleri ve midtermlerden oluşan haftasonları oldu. Ayın başında hiçbir şey okumadan veya izlemeden tam bir telaş içinde konuları yetiştirmeye çalıştıysam da ayın ikinci yarısında eski Kasımlardan bir esintiyle yeni bir dergi okudum, bir film ve bir dizi izledim. Bu yazımda da kısaca beni midtermlerin yoğunluğundan biraz olsun uzaklaştırıp dinlendiren bu üçlüden bahsedeceğim: Hürriyet’in çıkardığı 3 aylık sanat ve edebiyat dergisi olan Hürriyet Gösteri, Locke & Key’in 2.sezonu ve Kasımda vizyona girmiş olan Spencer.
Hürriyet Gösteri dergisiyle bende bulunan 336. sayısıyla tanımış oldum. Kitapçıda dergileri incelerken karşıma çıktı ve şimdiye kadar hiç duyup görmemiş olmama şaşırdım. Derginin bir kısmını derslerim arasındaki boşluklarda okuyabildim ve okuduğum kadarıyla beğendiğim bir dergi oldu. Özellikle Koray Feyiz’in “Behçet Necatigil şiirinin felsefesi yapılabilir mi?” başlıklı yazısı biraz hacimli olsa da bana bilmediğim birçok konuda ışık tuttu ve Behçet Necatigil ve şiirlerini daha iyi anlayıp yorumlamamı sağladı. Yine bu yazının hemen ardından gelen Mehmet Emin Uludağ’ın “Cemal Süreya’nın perdelenen yüzü” başlıklı yazısı da çok sevdiğim yazılardan oldu. Yazı, toplumumuzun sorunlarından biri olan belli şairleri ve şiirleri belli kesimlere mal edip o şairin sadece o kesimle ilişkilendirilen yönlerinin gösterilip diğer taraflarının gölgelendiğini inceleyen doyurucu bir çalışma olmuş.
Spencer’a gelirsek de, ani bir kararla neyle ilgili olduğuna bile bakmadan izlemeye karar verdiğim bir film oldu. Sanırım bu nedenle filme sıfır spoilerla gitmiş oldum. Film boyu bir insanın hissedebileceği o yalnızlık hissini aralıksız deneyimledim ve duyguların aktarımı açısından filmi çok başarılı buldum. Dönem filmlerini seven biri olarak görsel açıdan tatmin olduğum bir film oldu. Pek fazla spoiler vermeden son olarak da söyleyebilirim ki akşam yemeğindeki incilerin çorbaya dökülmesi ve dikilip kapatılan perdeler çok beğendiğim sahneler arasına girdi.
Son olaraksa bitirmeme son 1 bölümümün kaldığı Locke & Key’in 2.sezonundan bahsetmek istiyorum. Muhtemelen çoğu çocuk gibi ben de küçükken annemin eşyalarına bakmayı ve incelemeyi çok severdim. Her zaman küçük olduğum için bana ilginç gelen yeni ve güzel şeyler bulur onlarla oynardım. Locke & Key de sanırım bu yanıma hitap eden bir dizi oldu. Koca bir evde bir çocuk olduğunuzu ve evin gizli köşelerinde fısıldayarak sizi çağıran ve doğru kilide taktığınız zaman harika şeyler yapan anahtarlar olduğunu hayal edin. Hayalet olup evinizin bulunduğu alanda uçabilir, sadece kapısını hayal ederek istediğiniz yere gidebilir veya yetişmeyen midterm konuları için stres yapmak yerine kitabı kafanızın içine atıp bir anda her şeyi öğrenmiş olabilirsiniz. İlk sezonuyla çok sevdiğim dizinin 2.sezonu da beni üzmedi ve yeni anahtarlar ve yeni karakterlerle kaldığı yerden devam etti. Özellikle bu sezonda anahtarların ilk nasıl yapıldığını görüyor olmamız da dizide bazı kısımların daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.
Şimdi buradan bakınca Kasım ayı pek de fena geçmemiş sanki; güzel bir dizi, yeni bir film ve doyurucu bir dergi bir ayın tüm yorgunluğunu ve stresini alabiliyor.
Kaynakça:
Feyiz, Koray. “Behçet Necatigil şiirinin felsefesi yapılabilir mi?” Hürriyet Gösteri. 336.sayı (2021), s.32-37
Uludağ, Mehmet Emin. “Cemal Süreya’nın perdelenen yüzü” Hürriyet Gösteri. 336.sayı (2021), s.38-40
Larraín, Pablo. Spencer, 2021. Film.