Günümüzde sevgi kavramının yozlaştırılmasıyla insanlar sevginin gerçek anlamını unutmuş bulunuyorlar. Tam sevmenin nasıl olması gerektiğini sorguladığım bir dönemde karşıma çıkan Sevme Sanatı bana ihtiyacım olan tanımları sundu ve bunları sizinle de paylaşmak istedim. Psikanalist, sosyolog ve filozof olan Eric Fromm, Sevme Sanatı’nda insanların ihtiyaç duyduğu sevgi anlayışını detaylı bir şekilde betimliyor. Hayatı anlamak için insanı anlamak gerektiğini düşünen Fromm, her insanın bir amaç olduğunu ve araç haline getirilmemesini tüm kalbiyle savunmuştur. Bugünlerde insanların yara bandı niteliği verilerek kullanıp atılması Fromm’un anlayışına tamamen ters düşmektedir. Sevgi etkin ilgiden geçtiğinden bizi sevdiğini söyleyen bir insanın davranışları sözlerinden daha fazla anlam ifade etmelidir. Seven insan kusurları yok edemeyeceğini ve onları da tüm benliğiyle kabul etmesini bilir. Tıpkı Ted Mosby’nin de sorduğu gibi “Küçük garipliklerimize tahammül edecek biri yerine, bizi küçük garipliklerimizle beraber sevecek birini bulmamız gerekmez mi?” diye sormaktan alamıyorum kendimi bu satırları okurken.
Sevme sanatı toplamda şu dört bölümden oluşuyor: “Sevmek bir sanat mıdır?”, “Sevme şekilleri”, “Sevgi ve çağdaş batı toplumlarında sevginin yozlaştırılması”, ve son olarak “Aşkın uygulanması”. İlk bölümde sevginin sanat olup olmadığı üzerinde durulurken, gerekliliklerinden de bahsetmekten kaçınılmıyor. Sevginin emek ve bilgi olmadan gerçekliğe ulaşamayacağı savunuluyor. İnsanların çoğu sevgi problemini sevme biçimleri üzerinden değerlendirmek yerine sevildikleri biçim üzerinden değerlendirir. Halbuki bakış açısının değişmesi sevgi problemlerinin de sonunu getirebilir… Erkekler daha “sevilebilir” olmak uğruna başarıya ulaşmayı hedeflerken kadınlar için bu çekici olmakla elde edilebilen bir olgudur. İnsanların tıpkı alışveriş yapıyormuşçasına sürekli vitrinlere baktığı bu zamanda tercihler de günden güne değişiyor. Sevgiyi kabul ederken diğer seçenekleri de değerlendiriyor ve akıllarınca en değerlisini seçiyor müşteriler doğal süreç içerisinde. İlişkiler sürecinde ilk başta yoğun hissedilen sevgi ile devamında sevginin aynı şekilde yoğun olmasa dahi devam etmesi, sevginin tükenişiyle özdeşleştirildiğinden insanlar sevilmeye veyahut sevmeye muktedir olmadıklarını düşünüyorlar belli bir süreden sonra. Fakat eğer sevmek de bir sanatsa, her sanat dalı gibi bir öğrenme ve ardından pratik süreci gerektirmez mi kendi içinde? İşte bunu anladığımız an sevmeyi öğrenmek için çabalama fikri bize uzak gelmeyecektir. Sevgi kendiliğinden büyümez; ilişkilerin sürdürülebilmesi ince iki ruhun birlikteliğinde, her iki tarafın da etkin ilgisi ve çabasını ister.
İkinci bölüm kendi içerisinde sevmenin farklı şekillerini varoluşçu-hümanist bir perspektiften değerlendiriyor. Fromm’a göre sevme şekilleri kardeşlik sevgisi, annelik sevgisi, cinsel sevgi, kendini sevme ve tanrı sevgisi olarak beşe ayrılıyor. Kardeşlik sevgisi İncil’de de belirtildiği üzere “komşumuzu kendimizi sever gibi sevmemizi” istiyor bizlerden. İnsanların eşit fakat bir bütünün farklı parçaları olarak görüldüğü bir anlayışla, ancak birleşince bir bütün olduğumuz varsayılıyor. Hayvanların yavrusunu zorunluluktan beslemesinde veya güçsüzün güçlüye muhtaç oluşunda sevginin belli bir süre sonra solarak biteceği muhakkaktır. Ne var ki karşısındakini kendisiyle bütünleştiren ve çıkarsız bir ilişki gerektiren kardeşlik sevgisi, apayrı bir kategori içerisinde değerlendirilir. Sevme biçimlerinin en yücesinde ise, koşulsuz sevgi verme durumu vardır. Anne sevgisi (baba sevgisinin aksine) herhangi bir koşullandırmaya tabi değildir ve bundandır ki sevgilerin en yücesi olarak kabul edilir. Kardeşlik sevgisinin aksine eşit olma durumunu önemsemez, sadece varlığı dolayısıyla bir canlıyı kabul eder ve ona sevgisini sunar. Her anne “süt” verme kabiliyetine sahiptir fakat “bal” verebilmek sadece gerçekten mutlu ruhlara mahsustur. Süt yaşamın temel gerekliliklerini ifade ederken, bal yaşam enerjisini simgeler. Bal verebilmek için iyi bir annenin mesut da olması lazım gelir.
Yukarıda bahsettiğim kardeşlik ve annelik sevgisi birden çok insana dağıtılırken cinsel sevgi sadece bir insana indirgenir. Cinsel sevgi beraberinde sadece iki kişinin paylaşabileceği bir samimiyet getirir ve bu samimiyet zaman geçtikçe ve eylemler sıradanlaştıkça azalmaya mahkumdur. Freud’u kendince yorumlayan Eric Fromm kadını erkeğin gelişmemiş versiyonu olarak görmeyi reddeder. Ona göre cinsel sevgi, tamamen cinsel ihtiyaçlardan değil; anlaşılmama ve yalnız kalma korkusundan, hakim olma ve hakim hissetme duygularından doğar. Cinsel sevgi incitme ve hatta yok etme isteklerini de içerebilir kimi zaman. Bir diğer sevgi formu olan benlik sevgisi ise toplumda bencillikle özdeşleştirilir. Başkalarını sevme durumu ne kadar onurlu algılanırsa, kendini sevmek çoğu zaman küstahlık ve bencillik ile karıştırılır. Ne var ki bir insanın kendisini sevmesi diğer insanlara karşı sevgisini azaltmadığı gibi verimliliğini, çevresine ve kendisine saygısını ve sorumluluk anlayışını güçlendirir. Dalai Lama’nın deyişiyle “kendini sevmeyen bir insandan başkalarını sevmesi beklenemez. Kendisi için içinde merhamet barındırmayanlar, başkalarına merhamet duyma yetisinden yoksundurlar.” Ve son sevme şekli olan tanrı sevgisi insanın başkalarından ayrı kalma korkusunu, yüce bir kurtarıcının varlığına bağlayarak kendini avutması olarak ifade edilir. Yahudi asıllı bir aileden gelen Fromm, tüm kurumsal dinleri akıl dışı bularak reddetmiştir ve kendisini “ateist bir mistik” olarak tanımlamıştır.
Sonuç olarak yazar koca bir kitapta tüm evreni kuşatan sevginin anlamı ve doğru uygulanışı hakkında fikirlerini nesnel bir şekilde ifade etmiştir. Sevgi yüce bir duygudur ve uykuyla uyanıklık arasında heba edilmemelidir. Sevdiğiniz insanlara “Sende herkesi seviyorum, seninle tüm dünyayı seviyorum; sende aynı zamanda kendimi seviyorum.” diyebiliyorsanız, onları hiçbir zaman bırakmamanızı tavsiye ederim. Aile, arkadaşlık veyahut aşk ilişkisi fark etmeksizin ayrı ayrı bir bütün olmayı başarmak, binbir zahmet ve özel bir bağla sunulur bizlere. Önemli olan sevginin özgürlüğün çocuğu olduğunu bilerek davranmaktır, birbirinizin yanında fakat birbirinize ait olmayarak…
KAYNAKÇA
Erich Fromm | American psychoanalyst and philosopher | Britannica
20 HIMYM Quotes That Will Hit You in the Feels (theodysseyonline.com)