Son Yıllarda Türkiye’deki Dizi Sektörü ve “Gibi”nin Başarısı

Senaristleri Feyyaz Yiğit ve Aziz Kedi’ye göre çok fazla sayıda seyirciye hitap etmeyeceği nedeniyle tek sezonluk bir dizi olarak kalacağı tahmin edilen Gibi’nin, geçtiğimiz ay altıncı sezonu yayınlanmaya başladı. Peki, yazarlarının bile beğenilmeyeceğini düşündüğü Gibi, nasıl oldu da yayın hayatına altı sezon devam edecek kadar ilgi gördü?

Feyyaz Yiğit’in anlattığına göre, yalnızca dizinin senaristleri değil, çoğu yapım şirketi de dizinin izlenmeyeceği kanısına varmış. Bu kanıyı  “seyirci bu dizi anlamaz” olarak gerekçelendiren yapım şirketleri, diziyi yayımlama riskine girmek istememişler. Bundan seneler sonra Acun Ilıcalı’nın Feyyaz Yiğit’e “Ne istiyorsanız onu yazın” demesi üzerine Gibi ortaya çıkmış ve yayınlanan ilk sezonuyla seyirciden büyük ilgi toplamış.

Bu şekilde anladık ki Türkiye’de farklı yapımlar izleyememizin sebebi iyi yazarların veya yetenekli oyuncuların eksikliği için değil, yapım şirketlerinin ve yapımcıların zihnindeki seyirci profili. Yapım şirketlerine göre, seyirciler, üzerine fazla kafa yormayacakları, kalıplaşmış senaryoların dışına çıkmayan dizileri izlemek istiyor. Seyircilerin izleyecekleri dizilerden beklentisinin düşük olduğunu veya basitçe farklı senayoları anlamayacaklarını varsayılıyor. Halbuki “Gibi”, sanılanın aksine, seyircinin alışılmışın dışındaki dizilere de ilgi duyduğunu ve de absürt komediyi, kara mizahı pek de iyi anladığını gösterdi.

Türkiye’de yıllardır seyirciye izletilen holding sahibi yakışıklı adam-sakar kız veya son zamanlarda ortaya çıkan ve toplumun hiçbir kesimini yansıtmayan muhafazar-seküler aile çatışmasından fazlasını hak ediyor izleyici. Fakat aksine dizi sektörü daha az efor ile daha çok kar gütme amacıyla toplumun yaralarını kendine oyuncak etmiş durumda. Şiddet, taciz, tecavüz ve istismar gibi korkunç olayların “romantizm” alttonuyla seyirciye sunulması yeterince rahatsız ediciyken senaristler, bu tutumun arkasında farkındalık yaratma amacının olduğunu savunuyor. Hiç şüphesiz, reyting için böyle trajik olaylardan faydalanmaya çalışan dizi sektörünü, üç adet sıradan insanın hikayesinin bu kadar ilgi görmesi şaşırtmış olmalı. Sanatın, dünyadaki her konuyu işleyebileceğini savunsam da bu dehşet verici olayların hikayeyi anlatmak için bir araç olarak değil toplumun yaralarından faydalanarak ajitasyon yapmak için kullanılması kabul edilebilir bir durum değildir.

Bütün sektörün bir assemble oyuncu kadrosu ile idare edilmeye çalışılması ve uzun dizi süreleri de Türkiye’deki dizi sektörünün durduğu noktadan bir adım ileri gidememesinin sebepleri arasında. Gülse Birsel, dizi sürelerinin bu şekilde devam ettiği sürece televizyon için bir komedi dizisi yazmayacağını, zira iki saati aşkın sürede bir dizi bölümü değil bir komedi filmi sunulabileceğini belirtmişti. Dizilerin uzunluğu sebebiyle karakterlerin uzun süre bakışmalarına, ağır çekimlere, dakikalarca çalan müziklere şahit oluyoruz. Bu koşullar altında bir şeyler yaratmaya çalışan ne yapımcılar ne yazarlar ne de oyuncular sanat icra edebilir.

“Gibi”, bu beklentilerin hepsini elinin tersiyle itti; ne taslak olarak kullanılan senaryolara ne de çok tanınan bir oyuncunun varlığına ihtiyaç duydu. Aksine, dizinin her bölümünde daha önce görmediğimiz bir oyuncu ile seyirciyi karşıladı. Dizinin ilgi çeken noktası, bu sıradan insanların başına gelen kısmen sıradışı olayları en zor yönden halletmeye çalışması. Dizide aynı zamanda “Yılmaz” karakterini canlandıran Feyyaz Yiğit de dizinin sevilmesinin nedenini bu olarak açıklıyor. Sonuç olarak “Gibi”, daha fazla reyting dolayısıyla da daha fazla paradan farklı bir şey amaçlamayan dizi sektörüne alışılmışın dışında bir şeyler de yapılabileceğini göstermiş oldu.

Leave a Reply