“Kandırılması en kolay olan ve toplantı halinde olan zümreler seçilmek suretiyle, bunların üzerinde daimi surette yıkıcı propagandalar teklif edilir ve bunlar küçük bir zümre bile olsalar, 30 milyonluk Türkiye’nin hacmine ve ebadına nispetle bir zerre dahi teşkil etmeseler, bunlar sanki teşkilatlı ve vurucu bir kuvvetmiş gibi ele alınarak bir memleketin kaderi üzerinde pervazsızca oynayabilmek imkanına çıkılır. İstanbul ve Ankara iki gündür yaratılmak istenilen hadiselerin, izahı ve manası bundan ibarettir“
Adnan Menderes bu sözü söyleyeli 50 yıldan fazla oldu ama 30 milyonluk Türkiye yerine şu anki nüfusumuzu yazdığımızda sözün geride kalanına katılmamak hayli zor. Eğer Gazi Mahallesi denildiğinde aklınıza 12 Mart 1995’teki olaylar gelmiyorsa; Gezi Parkı eylemleri sürecinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın hepsinin alevi olması dikkatinizi çekmiyorsa iki seçenek var ya siyasi hafızanız ve bilgi seviyeniz yeterli değil ya da sahip olduğunuz ideolojiler ya da nefretiniz gözlerinizi kör etmiş durumda.
Türkiye gibi homojenliğini henüz sağlayamamış ve birçok temel noktada bile fikir birliği sağlayamamış ülkelerde demokrasinin doğru işleyebilmesi ve tüm kesimleri mutlu edebilmesi çok da mümkün değildir dolayısıyla bu yıllardır yaşamakta olduğumuz bu kutuplaşmaları maalesef doğal karşılıyorum ama bu gidişatı değiştirebilecek olanların da yine bizler olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin karakteristik yapısı gereği ortaya çıkan bu kutuplaşmaların dışında bir de bazı grupların, ortaya çıkan ya da çıkartılan, karışıklıklardan nemalanmaya çalıştığı da açıktır.
Bu nemalanmaya verilebilecek en güzel örneklerden birisi de alevi vatandaşlarla bazı terör örgütleri arasındaki yakınlıktır.Öncelikle kabul edilmelidir ki devletin uygulamış olduğu yanlış politikalar Alevilerin radikalleşmesine neden olmuştur ama günümüzde hepimizin tecrübe ettiği bu ittifak maalesef hem taraflara hem de Türkiye’ye zarar vermektedir. Zira bu örgütler özellikle alevi ailelerin çocuklarını amaçları doğrultusunda kullanmaktadırlar. 80 Darbesi öncesi süreci incelediğinizde de 28 Şubat’ın başladığı gün olarak görülen 12 Mart 1995 Gazi Mahallesi olaylarını incelediğinizde de Alevilerin iç karışıklık çıkartmak adına nasıl kullanıldıklarını görmeniz mümkündür. Gezi Parkı süreci incelendiğinde de sonuçlar maalesef hiç de iç açıcı değildir zira 7 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir ve hepsinin de alevi olduğu söylenmektedir.
Bu noktada Berkin’in ölümünü ele aldığımızda aslında sürecin aynı işlediğini görüyoruz. Henüz 14-15 yaşındaki çocuk bir kapsülün isabet etmesi neticesinde hayatını kaybediyor. Bu çocuğun ekmek almaya giden masum bir çocuk gibi lanse edilmesinin yanlış olduğunu düşünenlerdenim zira hem elinde sapan olan bir fotoğrafı hem de farklı bir eylemde yasa dışı olduğu iddia edilen gruplarla beraber halay çektiği görüntüleri var. Tam da bu noktada şunu hemen belirtmek isterim ki 14-15 yaşındaki çocuk işlemiş olduğu hiç bir siyasi suçtan dolayı doğrudan suçlanamaz dolayısıyla Berkin’in ne sapanlı fotoğrafının ne de halay çeken fotoğrafının sorumlusu kendisidir. Sorumlular alevi vatandaşları maşa olarak kullanan örgütlerdir, çocuğunu takip etmeyen ailelerdir ve yıllarca bu ülkede Alevilerin sistem içinde kendine yer bulamamasına ve onların marjinalleşmesine neden olan devlettir. Belki de bu olayların en büyük sorumlularından birisi de bizleriz; günlük siyasi kavgalarımız için küçücük bedenleri bile alet etmeyi normal gören bizler… Hatta o kadar içselleştirmişiz ki kendimizi bile kandırır olmuşuz. Mesela Berkin kahraman olurken Burak yandaş olabiliyor; ya da Burak bizim evladımız olurken Berkin 14 yaşındaki bir terör örgütü üyesi olabiliyor. Bu süreçte beni en çok üzen noktalardan birisi de Berkin’in ailesinin yapmış olduğu açıklamadır.”Benim oğlumu benden Allah almadı, benim oğlumu benden Tayyip Erdoğan aldı.” Bu cümle hakkında düşünülmelidir, düşünülmelidir ki bir çocuk nasıl olur da ailesi tarafından bile hem de ölümünün ardından siyasi malzeme olarak kullanılabiliyor anlaşılabilsin.
Eda
Kendi içinde bolca çelişki barındıran bir yazı olmuş, aynı zamanda da birtakım etiketlemeler mevcut maalesef ki. “Sorun çıkardığı” düşünülen vatandaşların hepsinin Alevi olduğu iddiası üzerinden gidilmiş ancak bu ne gibi bir sonuca bağlanmış anlam veremiyorum.
Siyasete alet edildikleri ve bunun sorumlusunun da devlet olduğu mu belirtilmiş?
Yoksa, sorumlu “birtakım örgütler ve aileler” mi denilmiş?
Eğer sorumlu hepsi ise, ailenin başbakanı suçlaması neden hatalı bulunmuş?
Sırf siyasete alet edilmesin diye 14 yaşındaki oğulları yaklaşık 300 gün komada kalan bir ailenin sessiz kalması mı beklenmiş?
Diyelim ki ailenin sorumsuzluğu ve ihmali oldu, bu yargıya neye dayanarak ulaşabiliriz, bizim bir niyet ölçen ilahi gücümüz mü var?
Son olarak, madem “siyasi kavgalarımız için küçücük bedenleri bile alet etmeyi normal” görüyoruz, bu yazı Berkin’i kocaman bir siyasi etiketlemenin ortasına koymak değil de nedir?
İsmail Noyan
Yorum yapma inceliğini gösterdiğiniz için teşekkür ederim ancak yazıyı bir kez daha okumanızın ya da belki kapasitesine, bilgisine güvendiğiniz; ideolojik bağnazlığı olmayan birisinden yazıyı anlayabilmek adına yardım istemenizin daha iyi çıkarımlar yapabilmenizi sağlayacağı kanısındayım.
Ben yine de yazı sahibi olarak kısaca tekrarlayayım sizin anlayamadığınız noktaları
1-)Ben yazının hiç bir yerinde sorun çıkaran vatandaşların alevi olduğunu söylemedim.
2-) Alevilerin siyasete alet edildiklerini düşünüyorum evet ve bunun sorumlusunun hem Alevileri dışlayarak onların marjinalleşmesine neden olan devlet olduğunu hem de Alevileri kullanan birtakım örgütlerin olduğunu söylüyorum. Ayrıca özellikle çocukların eylemlerde siper edilmesiyle ve kandırılmasıyla alakalı olarak da ailelerin daha özenli davranması gerektiğini söylüyorum. Bazı sorunların tek bir sebebi olmayabiliyor işte birden çok sebebi olduğunda da bunların birbiriyle çeliştiğini düşünmemek gerekir.
3-)Başbakanı suçlamak noktasına gelince benim bahsettiğim şey çok farklı. Lakin siz kavrayamamışsınız. “Benim oğlumu benden Allah almadı, benim oğlumu benden Tayyip Erdoğan aldı.” cümlesinin irdelenmesi gerektiğini söylüyorum. Mesela size ipucu vereyim: imanın şartlarına bir göz atın tekrar
(bir insanın ateist olmasını anlayışla karşılarım ama aynı cümlede hem Allah der hem de böyle bir zırvada bulunursanız onu eleştiririm.)
4-)Niyet ölçmek aslında burada başvurabileceğimiz bir kavram değil zira ben niyetten değil olgulardan bahsediyorum. Ayrıca Berkin’in ailesiyle ilgili özel bir değerlendirmeden değil genel bir değerlendirmeden bahsediyorum. Ama galiba siz benim niyetimi okumaya kalkışmışsınız ama…
5-) Yine yazımda aynen şöyle diyorum “Belki de bu olayların en büyük sorumlularından birisi de bizleriz; günlük siyasi kavgalarımız için küçücük bedenleri bile alet etmeyi normal gören bizler”
bu da galiba sizin benden farklı siyasi görüşe sahip olmanız nedeniyle bu yazıya yapmış olduğunuz yorumla bir kez daha pekişti…
Teşekkür ederim.