Bizde adettir; her seçim öncesi o seçimin tarihin en önemli seçimi olduğu yönünde yorumlar alır başını yürür. Oysa her seçimin kendine göre, o dönemin şartlarına göre belli bir önemi var. Ancak bu sefer gerçekten de ilginç bir seçim bizleri bekliyor, Türkiye genelinde ve birçok şehirde önemli sürprizlerle karşılaşabilir, şaşırtıcı sonuçlar görebilir ve ülkenin geleceğini büyük ölçüde etkileyecek sonuçlara tanıklık edebiliriz. 30 Mart Yerel seçimlerine dair daha önceki bir yazımda partilerin 3 büyük şehirde adaylarını ve şanslarını değerlendirmiş, daha teknik bir analiz yapmaya özen göstermiştim. Bu sefer seçimlere yaklaşık 2 ay kala daha genel bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Hiç kuşku yok ki 2011 genel seçimleri Ak Parti için büyük bir zaferdi. Her ne kadar tüm “uğraşlara” rağmen MHP baraj altında kalmamış, parlamentoda koltuklar bölüşülmüş, Ak Parti arzu ettiği sandalye sayısının altında kalmış olsa da her iki seçmenden birinin oyunu alarak hatırı sayılır bir güçle iktidarını perçinlemişti. Ancak aradan geçen 3 yılın ardından 2011 yılından daha farklı bir Türkiye tablosuyla karşı karşıya olduğumuz aşikar, zira bu 3 yıl iktidarı ciddi çıkmazlara sürükleyen, zor süreçlerin içine iten ve kritik hatalar yapmasına sebep olan nice olaylara gebe oldu. Tam bir fiyaskoya dönüşen Suriye politikasından, ülkeyi haftalarca diken üstünde tutan Gezi Olaylarına, Öcalan’la yapılan müzakerelerden, yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına kadar her birisi ayrı büyük krizlere yol açan ve iktidarı zor durumda bırakan olaylar bu üç yılın içinde gerçekleşti. Hepsi bir yana, Ak Parti ile 10 yıldır birlikte hareket etmiş ve desteklemiş birçok kesimle köprüler atıldı, yollar ayrıldı. 10 yıldır müthiş bir sadakatle Ak Parti’ye destek veren liberaller artık büyük ölçüde karşı cepheye geçmiş durumda. Her seçim öncesi “Ülkücü Kardeşlerimmm!” nidalarıyla oyları talep edilen ve belli ölçülerde karşılık bulan MHP kökenli Milliyetçi- Muhafazakar çevreler de Ak Parti’ye hiç olmadıkları kadar uzaklar. Tüm bunlara ek olarak; son zamanlarda ülkeyi kasıp kavuran ayakkabı kutularından, bakan çocuklarından, Bilal Erdoğan’dan, adeta bir kan davasına dönüşen cemaat-hükümet kavgasından, hiçbir güvenilirliği kalmayan oyuncağa dönüşmüş yargıdan, itiraf edilen kumpaslardan, pazardan meyve alır gibi görevden alınan polislerden, kıyafet değiştirir gibi görev yeri değiştirilen hakimlerden, savcılardan, müdürlerden hiç bahsetmiyorum bile…
Tüm bunlara rağmen Ak Parti bu seçimden her şekilde yine birinci parti olarak çıkacaktır. Zira Ak Parti merkez sağ da yalnız kaldığı müddetçe, kendilerine alternatif oluşturabilecek bir muhafazakar-demokrat parti kurulmadığı müddetçe oy oranının belli bir seviyenin altına inmesi pek mümkün değil. Çıkacaktır çıkmasına ama; hangi kayıpları vererek, hangi düşüşleri yaşayarak, hangi kalelerini yitirerek ve geleceğe dair hangi sinyalleri vererek çıkacaktır işte asıl mesele bu…
Yerel seçimlerin kritik iki noktası İstanbul ve Ankara da MHP oyları sonucu tayin edecek gibi gözüküyor. İslami hassasiyet noktasında büyük ölçüde birbiriyle örtüşen MHP ve Ak Parti seçmeni bu sefer birbirlerine pek yakın değil. Öcalan’la
yapılan müzakereler, içi bir türlü doldurulamayan “açılım” mevzusu milliyetçilerle hükümet arasında tamiri mümkün olmayan yaralar açtı. Özellikle Ankara da Mansur Yavaş hamlesi sayesinde önemli sayıda MHP oyu CHP’ye göz kırpıyor, Çankaya da ezici üstünlüğü elinde bulunduran CHP; Keçiören, Sincan, Etimesgut gibi MHP’nın hatırı sayılır seçmene sahip olduğu ilçelerden oy alabilirse Melih Gökçek’in 2o yıllık egemenliği son bulabilir. İstanbul’da ise Sarıgül’e rağmen Ak Parti favori gözüküyor. Kadir Topbaş ılımlı, mütebessim ve sakin tavırları ile Melih Gökçek’in toplumda oluşturduğu antipatiye sahip değil. Kendi kemik oylarını büyük ölçüde koruyacaktır. Sarıgül kazanmak için tüm muhalefeti etrafında birleştirmek zorunda lakin Sırrı Süreyya Önder’in adaylığı Sarıgül’ün hayallerini yıkabilir. Özellikle sosyalist camia içinde bir fenomen olan S.S. Önder’in sol cenahta oyları ciddi şekilde böleceğine kesin gözüyle bakılıyor. Yine de İstanbul’da da çok bilinmeyenli bir seçim bizleri bekliyor ve Kadir Topbaş için zafer kesinlikle çok rahat gelmeyecek.
Ülkeyi bir aydır Dingo’nun ahırına çeviren cemaat-hükümet kavgasına fazla girmiyorum; ancak seçimlere etkisine kısaca değinmeden geçmeyelim. Cemaat’in sahip olduğu gücün bir kaç savcı ve üç beş kasetten daha fazla olduğuna eminim, ancak yine de Ak Parti’nin oylarına etkisi fazla olmayacaktır diye düşünüyorum. En başta da belirttiğimiz gibi farklı bir muhafazakar parti kurulmadan Ak Parti oylarının %40’ın altına inmesini beklemek hayalperestlikten başka bir şey olmaz. Ancak İstanbul ve Ankara gibi yerel seçimlerde başlı başına çok kritik olan bölgeler bu krizden etkilenebilir, Ak Parti’nin önemli kaleleri bu seçimde düşebilir ve Ak Parti bu seçimde kazanırken kaybeden taraf olabilir. Türkiye’yi 11 yıldır yöneten bu iktidar için tehlike çanları ilk defa bu kadar yüksek sesle çalıyor.
Başbakan’ın dinmek bilmeyen öfkesi; her gün yeni birilerini alçak, hain, dönek ilan etmesi, havalarda uçan tekmeler, hastanelik edilen vekiller, ihanet suçlamaları, küfürler, hakaretler ve çok daha fazlası işte bu tehlike çanlarının Ak Parti genel merkezinden duyulmasından kaynaklanıyor.