Yunanistan Radikal Sol İttifak Partisi’nin (SYRIZA) sekiz ay önce kazandığı zafer, Çipras’ın 20 Ağustos’taki istifasıyla beraber sona ermiş gibi gözükse de, kesin bir yorum yapabilmemiz için 20 Eylül’de gerçekleşecek olan erken seçimin sonuçlarını görmemiz gerecek. Şu sıralar Avrupalı devletlerin henüz aklına gelen mülteciler Avrupa’yı bir hayli meşgul etse de, Yunanistan’daki ekonomik kriz sürecini ve elbette ki uluslararası sistemi etkileyecek olan bu seçim oldukça önem arz ediyor.
Bu istifanın ardında dikkat çekilmesi gereken önemli noktalar bulunuyor. Bulunduğumuz konumdan “demokrasi sevdalısı onurlu siyasetçi sözünü tutamayınca istifa etti, bizde
olsa…” diyerek kurduğumuz cümlelerin haklı bir yanı olduğunu kabul etsem de, detaylar incelendiğinde, bu istifanın sanıldığı gibi bir istifa olmadığını ve üzerinde detaylıca düşünülmüş bir stratejinin parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, Çipras neden istifa etti?
Elbette ki, öncelikle bu istifanın sebeplerini incelemekte fayda var.
Bilindiği üzere Ağustos ayında Avrupa Birliği ile gerçekleştirilen görüşmelerin ardından, AB 86 milyar avroluk kurtarma paketini, ek reformlar ve kemer sıkma yöntemleri karşılığında onaylamıştı. Parlamentonun onayına sunulan bu paket, SYRIZA’daki ilk ayrılık alarmlarının verilmesine sebep oldu.
Dolayısıyla, Çipras’ın kendi partisindeki istikrarı sağlayamaması ve 162 vekilden 45’inin Çipras’ın AB, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu IMF’nin oluşturduğu kreditörlerle imzaladığı kurtarma paketine karşı çıkması bu istifada büyük bir rol oynadı diyebiliriz. Bu fikir ayrılığının ardından Çipras, son altı yıl içindeki beşinci genel seçime giderek güven tazelemiş olacak.
Fakat belki de en önemlisi halkın desteğini yanına aldığını gösterme şansı olacak. Sıkı kemer sıkma politikaları, emekli maaşlarının düşürülmesi gibi ekonomik reformların halktan onay alması, Çipras’a hareket kabiliyeti yüksek, rahat bir siyasi alan açabilir.
“Erken seçime gitme kararım, demokrasiye olan bağlılığımı gösteriyor. Bugüne kadar yapabildiklerimi ve yapamadıklarımı halkın kararına sunmakla gurur duyuyorum” diyen Çipras’ın bu söyleminden de anlayabileceğimiz üzere, istifa kararını esasında başarısızlığından dolayı değil de, demokrasiye ve Yunan halkına bağlılığını gösterme amacıyla aldığını ve halkın onayının bu karardaki tetikleyici etken olduğunu söyleyebiliriz.
Bir diğer sebep ise, erken seçim sayesinde SYRIZA’dan ayrılarak radikal sol eğilimli Halk Birliği’ni kuran eski Syrizalıların organize olmaları ve güven kazanmaları için kısıtlı zamanları olacak. Çipras’ın “Kimse bizi çözemeyecek. Sol bir parantez planlarını gerçekleştirmelerine müsaade etmeyeceğiz.” diyerek hedef aldığı Halk Birliği üyelerinin, anketlere bakılacak olursa %3 barajını geçebileceği ve parlamentoya girebileceği tahmin ediliyor.
Muhalefet ne diyor?
20 Eylül seçimlerinde Çipras’ın karşısındaki en önemli rakip, ana muhalefet Yeni Demokrasi Partisi’nin lideri Evangelos Meimarakis. Liberal muhafazakar eğilimli merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi lideri, Çipras’ın birçok konuda yalan söylemesinin Yunanistan’a pahalıya mal olduğunu ve sorumluluktan kaçmak için erken seçime gittiğini ifade ediyor.
Potami Partisi (Nehir) lideri Stavros Tehodorakis de partisinin Avrupa yanlısı yeni bir parti olduğunu ve yolsuzluğa bulaşmadıklarını söyleyerek seçmen kazanmaya çalışıyor.
SYRIZA’dan ayrılan milletvekillerinin oluşturduğu Halk Birliği Partisi lideri Panayotis Lafazanis de Çipras’ı SYRIZA’nın prensiplerinden sapmakla suçluyor ve gerektiği takdirder ülkeyi Avro Bölgesi’nden çıkarabileceklerini ifade ediyor.
Bütün bu söylemlerin karşısında, anketler ne gösteriyor?
Yapılan anketlerden alınan sonuca bakılırsa, Yunan halkının büyük bir kesimi Çipras’ı hala başbakanlığa en uygun isim olarak görüyor. Fakat, Çipras’ın oy oranının ana muhalefet Yeni Demokrasi Partisi’nin oylarıyla başa baş gittiği de sonuçlar arasında.
Bağımsız Yunanlılar Partisi (ANEL) ve Panhelenik Sosyalist Hareketinin (PASOK) oylarının yüzde 3’lük baraj sınırında bulunduğu çıkan sonuçlar arasında.
Ayrıca yapılan anketler, SYRIZA’nın da Yeni Demokrasi’nin de hükumet kurmak için bir başka partiye daha ihtiyaç duyacaklarını gösteriyor. Olasılıklar arasında SYRIZA-Yeni Demokrasi koalisyonu olsa da, Çipras’ın bu konudaki isteksizliğini tahmin edebiliriz.
Bütün bunların sonucunda şaşırtıcı olmayan ise, kararsızların oranının yüzde 25’in üzerinde olması. Bunun yanı sıra, 80’lerden beri düşmekte olan oy kullanma oranı, Ocak seçimlerinde %64 civarındaydı. Bu seçimlerde de oy kullanma oranlarının ne olacağı merak konusu ancak bana kalırsa, altı yıl içindeki 5. genel seçimlerin seçmen üzerindeki “bıkkınlık” etkisinin de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Bu açıdan da, ekonomik istikrarın sağlanması için her şeyden önce, siyasi istikrarın sağlanması gerekiyor. Dolayısıyla, “küçük siyasi oyunlar” adına verilen bu erken seçim kararının Çipras için iyi bir sonucu olacaksa bile, Yunanistan için iç açıcı bir sonuca ulaşılması olasılığı oldukça düşük.
Son olarak, 14 Eylül’de canlı yayınlanan ve Yunan liderleri bir araya getiren tartışma programının seçmenlerin kararı üzerinde büyük bir etkisi olacağı konuşuluyor. Zira, Çipras’ın 5 Temmuz’da AB’nin kurtarma planı üzerine televizyonlarda yapmış olduğu konuşmanın, her ne kadar anketlerde oyların hemen hemen eşit olduğu sonucu çıksa da, halkın yüzde 61’inin hayır oyu kullanmasını sağladığı düşünülmüştü.
Görülen o ki, “demokrasi” kisvesi altında atılan adımlar ve yapılan stratejik hamleler sadece ülkemiz liderlerini değil dünya çapındaki liderleri de oldukça cezbediyor. Ancak yine de, bu tabloda Çiparas’ı suçlamak da çok yerinde olmaz zira Çipras’ın devraldığı ülke, ekonomiden mülteci sorunlarına kadar, birçok açıdan dönüşü olmayan yollara girmiş bulunuyordu. Dilerim ki, hem ülkemizdeki hem de komşudaki istikrar bir an önce sağlanır ve bizi daha karanlık günler beklemez.