An itibariyle yeni tapeler  servis edildi.  Bu seferkinde,  meclis bütçe görüşmelerine getirilmesi istenmeyen Sayıştay raporları,  Zarrab ve bir bakan arasındaki sözde rüşvet ilişkisi,  yandaş medyanın çıkacağı manşetlerle ilgili  Erdoğan ve oğlu arasında yapıldığı iddia edilen görüşme ve havuz işlemleri gibi  başlıklar mevcut. Tabii bunların hepsi birer iddia  fakat özellikle 17 Aralık  tapelerinin motaj olduğunun kanıtlanamaması ve eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le yapılan ve son derece vahim yargıya müdahale ses kaydının “evet, nolmuş yani!”  modunda doğrulanması, bende  bütün bu konuşmaların gerçek olabileceği izlenimini bırakıyor. Öncelikle şunun bir adını koyalım. Bu tapelerin büyük çoğunluğu yasadışı yollardan elde edilmiş ve hukuki bir değeri yok. Ancak  kişiler, konuşmalar ve olaylar şok edici olduğundan ve kamuoyunu direk ilgilendirdiğinden dolayı her yerde her şekilde konuşulabilir,  tartışılabilir.  Çünkü asıl bu özel değildir, geneldir genel.

Son çıkan tapeler gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor.

Son çıkan tapeler gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor.

Diğer yandan hükümet  o kadar çaresiz ki! Eli kolu bağlı bir şekilde çıkacak yeni ses kayıtlarına ne bahaneler uydururum diye düşünmekten başka bir şey yapamıyor. Çünkü cemaat bürokrasinin en kilit köşelerini kapmış, yargıyı, polisi, medyayı bağlamış vaziyette tüm kozlarını oynuyor. Gerçekten de hedefe kilitlenmiş bir örgüt gibi hareket ediyorlar. Hükümet  ise bu çaresiz görüntüsünü büyük bir suçluluk duygusuyla, giderek artan saldırgan söylemlerle, daha da kötüsü hukuk tanımayarak  güçlendiriyor. Neden? Çünkü canavarı kendi yarattı. Neden? Çünkü şeffaf değil ve yolsuzluk iddialarının hesabını veremiyor. Çareyi binlerce polisin görev yerini değiştirmekte, savcıları, hakimleri, HSYK’yı kendine bağlamakta, MİT kanunuyla kendi istihbaratını(dinlemeler) güçlendirmekte, TİB yasasıyla sansürü artırmakta buluyor. Fakat, özgürlükleri kısıtlayan, Anayasayı delik deşik eden yasalar ,haksız hukuksuz yapılan yer değişiklikleri iktidara olan güveni zedelemekle kalmıyor onun meşruiyetini de tartışmaya açıyor. Yani bu acele bu panik kendi kuyusunu kazmaktan başka bir işe yaramıyor.

Bana  kalırsa, hükümet gerçekten çaresiz ve bu işi tek başına kesinlikle temizleyemez. Toplumda herkes yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi gerektiğine, devletin içine çöreklenen ve talimatla iş yapan çetelerin temizlenmesi gerektiğine ve yargı bağımsızlığının sağlanması fikrinde hemfikirdir sanıyorum. Ancak bunların hiç biri bu yollarda beraber yürümüş insanlarca yapılamaz artık! Kin ve öfkenin gözleri kör ettiği ve tek amacın bir tarafın karşı tarafı yok etmek olduğu bu süreç sürdürülemez. Çünkü kaybeden ülkenin demokrasisi, devletin düzeni, toplumun ahlakı ve en önemlisi kişilerin hak ve özgürlükleridir! Bu ülkede bir temiz eller operasyonu yapılacaksa, bu ancak eli kire bulaşmamış kişilerce halkın gözü önünde şeffaf bir şekilde yapılmalıdır.

Dolayısıyla önümüzdeki seçimler çok ama çok önemli. Önemli çünkü demokrasinin ve adaletin tek yeri olarak sandıktaki sonuç görülüyor. Yargı rafa kaldırıldığı için halk (çoğunluk)  ne derse o doğru kabul edilecek yani ak ve  kara orada belli olacak. Kamu vicdanı seçim sonuçlarından tatmin olmazsa ve bu hukuksuz gidişata dur denilmezse de adalet sokaklarda aranır hale gelebilir…

Leave a Reply