Son zamanlarda tartışılan bir konu var; alkol yasağı. Hükümet uzun zamandan bu yana alkol yasağına zemin hazırlamak için vergilerde artışa gitti ve alkol reklamlarını azaltmaya çalıştı. Hatta başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da milli içkimizin ayran olduğunu öne sürerek alkollü içkilerin satışı ve reklamı konusunda yeni düzenlemelerin yapılacağının sinyallerini verdi. Bir de son olarak Reyhanlı ile ilgili yayın yasağı geldi. Türkiye’de o kadar çok yasak var ki hangisinden bahsetsem bilemiyorum. Öncelikle son zamanlarda gündeme gelen alkol ve yayın yasaklarıyla konuma girmek istiyorum. Alkol gerçekten bütün kötülüklerin anası. Belki de gençliğin maruz kaldığı en büyük bağımlılıklardan biri. Bilkent Üniversitesi öğrencilerinin de karşı karşıya kaldığı bu problemin sonucunda trafik kazaları gibi istenmeyen durumlar meydana gelmektedir. Türkiye sevdalıları için gençliğin bu şekilde eriyip yok olması acı bir durum olabilir. Ancak çözüm asla alkolü yasaklamak değildir. Gençleri, vatandaşları alkole iten sebepleri yok etmektir. Gençliği alkole iten sebeplerin başında gelecek kaygısı ve işsizlik problemleri gelmektedir. Ancak hükümet gençlere iş olanakları sunmak yerine alkolü yasaklamayı tercih ediyor. Bakalım bir işe yarayacak mı?
Aynı zamanda, Reyhanlı’da meydana gelen olayların görüntülerinin yasaklanması durumu var. Halkın kafasında ister istemez soru işaretleri oluşuyor: Acaba devlet bir şey mi gizliyor, hükümet kendi ayıbını örtmeye mi çalışıyor? Hani bu hükümet diğerleri gibi olmayacaktı, daha şeffaf olacaktı, her şeyi olduğu gibi yansıtacaktı, neyse… Hükümetin kendine göre haklı sebeplerle yayın yasağı koyması vatandaş tarafından bu şekilde yorumlanıyor ve bu durum hükümete itibar kaybettiriyor.
Bir de görünmeyen yasaklar var; mesela Türk bayrağı demek artık yasak, Türkiye bayrağı diyeceksin arkadaş bu saatten sonra. Bak Anadolu Ajansı bile Abdullah Gül’ün Hatay ziyareti ile ilgili haberde asılan Türk Bayrağını önce Türk bayraklarıyla karşılandı diyerek verdi. Bir saat geçmeden Türkiye Bayrağı olarak düzeltti. Türk Bayrağı sehven yazılmış. Buna ek olarak, kanunlarda yasak olmamasına rağmen ve bazı kimseler tarafından hala kullanılmasına rağmen, Abdullah Öcalan’a bu saatten sonra hain, bebek katili, bölücü başı ve köpek gibi yakıştırmalar yapılamıyor. Çok değil, iki sene önceye gidelim. Televizyon kanallarında Öcalan’a ana avrat söven akademisyenler vardı. Şimdi yok, bu da görünmeyen bir yasak.
Bütün bunlara ek olarak Hrant Dink suikastini araştırmak yasak, öl de ölelim vur de vuralım demek yasak, belediyelerin kendi çabalarıyla halka hizmet götürmesi yasak (hükümet izni şartmış), Rahip Santaro cinayetini araştırmak yasak, yüzde 10 barajını geçemeyen partilerin mecliste koltuk almaları yasak, Türk demek yasak vs… Aslında bu ülkede yasağa yasak demek de yasak. Ancak bu ülkede çok eşlilik serbest, kadınların darp edilmesi serbest, zina serbest, kırmızı ışıkta geçmek serbest, karşılıksız çek serbest, ödenmeyen senetler serbest, Atatürk’e hakaret veya dini değerlere saldırı serbest vs… Çok ilginç değil mi? Bu serbest olanlar aslında kanunlarda suç. Ama kanunlarda suç olmayanlar, yani asıl serbest olanlar yasak. Ama unutulmamalıdır ki 19 Mayıs 1919’a kadar Anadolu’da halkı bilinçlendirmek de yasaktı, Damat Ferit’in öğretileri serbest. 1922’e kadar modern ve çağdaş bir ülkeden bahsetmek de yasaktı, halkı köle gibi gören saltanat anlayışı serbest. Her yasak aslında ihlal edileceği günü bekliyor.
http://www.yeniasya.com.tr/haber_detay2.asp?id=55317
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/23293549.asp
http://sozcu.com.tr/2013/gundem/dun-turk-bayragi-bugun-turkiye-bayragi.html