İki yazı evvel, yazı dizisine ‘Ahmet Kaya yaşasaydı’ tartışması ile devam edeceğimi belirtmiştim. Niyetim yazıyı gündem değiştikten sonra yazmaktı ki ağzımızda çevirip bir türlü tüküremediğimiz şu ‘toplumsal hafızaya’ katkım olsun. Şans bu ya Ahmet Kaya 2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Ahmet Kaya yaşasaydı tartışmaları daha hafif olsa da yeniden gündeme geldi. Anlayacağınız yine mastürbasyona düştük. Sağlık olsun.
Aylar evvel, kadim bir dost fasıl sohbetimizin tutanağı misali bir yazı paylaştı benimle. Antonin Artaud’dan, Başyapıtlardan Kurtulmak. “Ahmet Kaya yaşasaydı ne olurdu?” saçmalığına en güzel yaklaşımı bu yazıyı referans alarak sergileyebileceğim fikri sardı beni de.
Karmaşayı nihayetlendirmek adına benim de yeni tanıştığım bu satırlardan alıntılar aktarayım size.
“İçinde olası bir kaçış yolu bulmaksızın çaresizce yaşadığımız, -ve hepimizin hatta en devrimcilerimizin bile katkıda bulunduğu ortamın nedenlerinden biri, yazılmış, biçim verilmiş ya da resmedilmiş ve biçim kazanmış şeylere olan saygıdır, sanki her anlatım artık bitik kalmamış ve olayların yeniden yola çıkması ve yeniden başlaması için, can çekişmesi gerektiği noktaya varmamış gibi.”
Ve…
“Yüceliği, zaten her zaman, zamanı geçmiş olan biçimsel belirişlerinden biriyle karıştırarak halkı yücelik duygusundan yoksun diye kınamak aptalca olur. Günümüz halkı örneğin Kral Oidipus’u anlamıyorsa, bu yığınların değil Oidipus’un yanılgısıdır.”
Bu düşüncenin aksinden hareketle ve elbette mantıkla, Ahmet Kaya’yı bugün anlıyor ya da anladığımızı düşünüyor olmamızın bir değeri yoktur. Ahmet Kaya’nın yıllar önce dile getirdiği düşünceleri bugün anlamış olmak bugünkü konjonktürü doğru tahlil ettiğimiz anlamına gelemez. Doğru tahlil edebileceğimiz anlamına hiç gelmez. Öyle ya, bu durumda bizler sadece yanılgısına yetecek bilgiyi ya da sağduyuyu on beş yıl geriden sağlayabilmiş asalaklar olabiliriz ancak.
Bugün ödül töreninde konuşan Abdullah Gül, modern bir yanılgının ispatını yaptı. Nasıl mı?
İşte o konuşmadan altı çizilmesi gereken bazı cümleler:
“Sanatı ve sanatçıyı sürekli teşvik etmemiz lazım. Bunu yapabilmek içinde o ülkenin uygun ikliminin yaratılması lazımdır elbette. Sanatın sınırı yoktur. Bir ülkede düşünce, fikir ve siyasi düşüncelerin özellikle arkasında şiddet olmayan fikirlerin rahatça konuşulabilmesi lazımdır.”
“Siz ödüllendirdiniz milletimizi, insanlığa, medeniyete katkı yaptınız.”
“Ahmet Kaya deyince şunları söylemek isterim. Bu ülke, bu vatan hepimizin, hepimizin çektiği üzüntüler, acılar var ama ne yapalım ki kendi evimiz. Önemli olan evimizdeki yanlışlığı, haksızlığı fark edip düzeltemeye çalışmak.”
“Sözleriyle, türküleriyle, sazıyla herkesi yakalayan bir insandı.”
“Kendisi görmediyse bile değerli ailesiyle, eşi bugünleri gördü.”
“Kültür sanattan bahsederken siyasi standartları en gelişmiş ülkedeki standartlara uyun hale getirmektir. Ne kadar mesafe aldığımızı ama daha da almamız gerektiğini, reform süreçlerini devam ettirmemiz gerektiğini belirtiyoruz.”
“Bütün bunların hepsi yeni hataların, yeni yanlışların yapılmaması için atılan adımlar. Geçmişe baktığımızda yaptığımız birçok hata var maalesef, önemli olan bu yanlışları bir daha yapmamak. Farklılıklarımızı bir araya getirip dostça, kardeşçe yürütmek en önemlisidir.”
“Türkiye bu noktalara geldi.”
Eğer hakikaten bir hata var da bugün düzeltilmiş ise Türkiye bir yere gelmiş değildir.
On beş yıl önce var olan bir gerçeği bugün değerli bulmuştur ancak.
Hatta on beş yıl önce var olan başka gerçeklerin farkına hala varamamıştır. Öyle ya, bugün BDP’nin ya da kürt siyasi hareketlerinin hak olarak dile getirdiği ancak karşılık bulmayan taleplerin yine yıllar sonra değer görmeyeceği ne malumdur?
Diğer seçenek ise şudur: ortada hata falan yoktur.
Madem kürt diye bir şey yoktur söyleminden bugüne geldik,
Madem Ahmet Kaya kürtçülük yapıyor söylemi yerini katkı sağladı düşüncesine bıraktı,
Madem artık sazıyla, sözleriyle ‘herkesi’ yakaladı,
Madem daha da yol almamız gerektiği fikrine sahibiz,
Madem önemli olan yanlışlıkları tekrarlamamak,
O halde Ahmet Kaya’yı bugün anlamış olmak yetmez.
O halde sanat ve sanatçıyı, fikirleri teşvik etmek için uygun iklimler bekleyemeyiz. Beklemeyelim ki; başka Ahmetler de vakitsiz iklimlerde can bulmasın.
Yıllardır taşınan bir lekeyi temizlemek adına verilen bir ödülün konuşmasını yaparken fikirleri arkasında şiddet barındıran-barındırmayan diye sınıflandıramayız.
BDP ya da paralel siyasi oluşumları yalnızca kürt siyaseti yapıyor olmakla suçlamamak için,
Tüm vekiller dışarıda, bir onlar içeride anlayışının adaletsizliğini giderebilmek için,
Cemaat ne istedi de vermedik derken, bir anadilde eğitim hakkını çok görmenin saçmalığını kavrayabilmek için,
Türban ve kürt fobisiyle büyümüş bir neslin ardından, alkol ve seks fobisi ile büyüyecek bir nesil yaratmamak için,
Bir on beş yıl daha bekleyeceksek yanılgımız sürüyor demektir. Çünkü sözünü ettiğim bu hususların başka bir gün haklı ve değerli görülmeyeceğinin kanıtı yoktur.
Bu işte bir yanılgı ya da tutarsızlık yok ise Ahmet Kaya’nın özeline yapılan bu geç tebrikler sahtedir.
Durum bu iken, Ahmet Kaya yaşasaydı şurada olurdu, bununla olurdu iddialarının gerçekçiliğinin değerlendirmesi size kalmış efendiler. Buyrun.