En azından sadece yol değil.
Abdülaziz’i bilirsiniz elbet. Padişah olan. Gülhane Hatt-ı Hümayunu da bilirsiniz. Ferman olan. Hah, işte; o fermana adını veren park var ya azizim, işte o park adından biraz daha fazlasını demiryoluna vermiştir zamanında. Sultan Abdülaziz döneminde 500 kilometrelik demiryolunun 1800 kilometreye kadar uzatan demiryolu planları* hazırlanmış, planlar hazırlanırken de demiryolunun Gülhane Parkını bölmesi gerektiği fark edilmiştir. Bu durum Abdülaziz’e aktarıldığında ise kendisinin orman gibi sakalları arasındaki dudaklarından “Şimendifer (demiryolu) geçsin de varsın bağrımdan geçsin” cümlesi dökülmüş. Öyle rivayet edilir. Bu bir kenarda dursun, şimdi ODTÜ’ye geçiyorum.
Ağalar, beyler, ağabeylerim, ablalarım;
Şimdi gelip de burada “Bizim yoldan çok ağaca ihtiyacımız var” diyecek değilim elbette. Eskişehir Yolunun cefasını çeken bir insan olmasam da farkındayım durumun. Ancak birkaç sorum var.
– Eğer bir sorun çözümlendirilecekse alternatifler değerlendirilip en zararsız ve en işler olan seçenek kullanılır mantık gereği. Peki Türkiye’nin en değerli üniversitelerinden birini bölüp, şehre en yakın birkaç geniş ağaçlık alandan biri olan ODTÜ ormanını katledecek bir proje, trafik sorununun çözülmesi için en zararsız ve en işler seçenek midir?
– Melih Gökçek’in derdi trafik sorununu çözmek midir? Yoksa kendisi çocukça bir hevesle ODTÜ’yü “OTDÜ”leştirmek, bir üniversiteye, onun mezunlarına, akademisyenlerine, insanlarına karşı zafer kazanmak mı istemektedir?
– Tünel alternatifi gerçekten Melih Gökçek’in değerlendirdiği bir seçenek midir? Yoksa Melih Gökçek ODTÜ’nün altından geçen bir yol yerine ODTÜ’nün altından girip üstünden çıkmayı mı hedeflemektedir?
– Yanlış bir bilgi kullanmaktan çekindiğimden işin bürokratik ve hukuksal kısmına çok girmek istemiyorum. Lâkin bildiğim kadarıyla şehiriçi trafik için yol yapım işi belediyenin görevi. 19.yüzyıl Osmanlı Devleti’nden daha organize bir devlet yapımız olduğunu, her işi sormamız gereken bir padişah olmadığını, devlet içinde kurumlar arasında profesyonelce bir iş ve yetki bölümü yapıldığını varsayarak bir soru sormak istiyorum. Başbakan belediye meselelerine neden bu kadar müdahil?
Bu soruları cevaplasak da cevaplamasak da başka sorular çıkıyor karşımıza. Başbakanımızın dediği gibi yol medeniyet midir mesela? Evet, iyi planlanmış bir karayolu ağı, ulaşım açısından etkili bir gelişmişlik göstergesidir elbette. Peki Turgut Özal’ın “Demiryolu moskof/komünist işidir, bize otoyol gereklidir” diyerek kolları sıvayıp giriştiği rastgele asfalt saçımı da medeniyet midir?
Ulaşım sorununu çözmek için raylı sisteme hak ettiği şans verilmemişken, ana arterlerin üzerinde alışveriş merkezleri yığılmış dururken, mevcut yollar delik deşik, paramparçayken gerçekten mutlak çözümümüz ağaç katliamı mı?
İşin ağaç kısmını bir yana bıraksak bile şahsi olarak, popüler yerli yazarımız Hüseyin Karabıyık’ın aksine, ODTÜ’nün Ankara’ya pek çok şey katan bir yer olduğu kanaatindeyim. İlime ulaşmak için Çin’e gitmeyi göze alan bir dinin mensuplarının geçen sene bir bilim yuvasına bilmemkaç bin polisle geldiğine şahitlik ettik. Bu sene de o yuvanın nasıl bölünmeye çalışıldığını görüyoruz. Bir kısa hatırlatma yapacağım sadece. Bilime, bilgiye ulaşmak için o kadar çabaya gerek yok. Bilime giden yol ODTÜ’ye giden yoldur Ankara’da, ODTÜ’den geçen değil.
İşin ağaç kısmına ve Abdülaziz’e geri dönersek de artık bakire bir toprak bütünü değiliz yol açısından. Ankara olarak yeşil alan konusunda çok zengin de değiliz. Yani evet, gelişmemiz için şimendifer geçecekse varsın bağrımızdan geçsin lâkin bağrımız da delik deşik artık. Bunu da unutmadan geçsin.
* Yaygın bilginin aksine, demiryolu planlarının büyük bir kısmı (%80’inden çoğu) Abdülaziz döneminde değil, II.Abdülhamit döneminde uygulamaya konmuştur.
Bonus: