1 Mayıs 2014 günü Bursa’da, ülkedeki karamsar ve tansiyonu yüksek havanın tam aksi yönde bir olay cereyan etti. Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlamak için Bursa’nın merkezindeki Kent Meydanı’nda yaklaşık 6 bin kişi toplandı ve meydandaki güvenliği sağlamak için görevli bulunan kadın polisler, kadın katılımcılara karanfil dağıttı. Gün içerisinde özellikle İstanbul ve Ankara’dan yansıyan -deyim yerindeyse- savaş görüntülerinin ardından bu olayı düşündüğümde ülkenin geleceği hakkında daha iyi hislere kapıldım. Üstlerinin aranmasını istemeyen katılımcıların polisle yaşadığı ancak tatlıya bağlanan ufak çaplı tartışmaya rağmen Bursalı kadın polis ve katılımcılar tüm ülkeye bir insanlık dersi verdi. Kutuplaşmanın yine doruğa ulaştığı bu günde böyle bir görüntüye ihtiyacımız vardı.
İstanbul Valiliği Taksim’i 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına kapattığını açıklamıştı. Denilen yapıldı ve Taksim günün büyük bölümünde katılımcılara kapandı, büyük çapta grupların meydana girişine izin verilmedi. Ankara’da Kızılay Meydanı aynı şekilde katılımcıların girişine kapatıldı, hem İstanbul’da hem Ankara’da meydanlara yürümek isteyen gruplara yönelik yoğun polis müdahalesi gerçekleşti. Gezi Parkı’nda geçtiğimiz yıl yaşananları düşündüğümde Taksim ve Kızılay’ın gösterilere kapatılmasını doğal karşılıyorum. Devlet muhtemel olayların önüne geçebilmek için kapatma, yasaklama, engelleme yolunu seçiyor. Protesto gösterilerinin hükûmeti hedef alacağı ve eylemcilerin ruh hallerinden ötürü sertleşeceği öngörülüyor. Bu açıdan devletin, valiliklerin, emniyet müdürlüklerinin stratejisi kendilerine göre mantıklıdır.
Ancak olaya sadece devlet stratejisi ekseninden yaklaşamayız. Son günlerde çokça karşımıza çıkan 2010 yılında AKP’nin hazırlattığı Emek ve Dayanışma Günü afişi bize olaya başka eksenlerden bakma sorumluluğunu yüklüyor. Hükûmet daha önce resmi seviyede kutlanmayan ve resmi tatil olmayan 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü adıyla resmi tatil ilan etmiş ve bunu özgürlükçü bir AKP propagandası olarak kullanmıştı. Buna göre AKP işçinin ve emekçinin en doğal hakkı olan 1 Mayıs kutlamalarını kolaylaştırmak için o günü resmi tatil ilan ediyor ve aynı zamanda yıllardır bir tabuya dönüşen Taksim kutlamalarının önünü açıyordu. AKP, kısa süreliğine de olsa, attığı bu oldukça olumlu adımın arkasında durdu, Emek ve Dayanışma Günü 2010, 2011 ve 2012 yıllarında Taksim’de kutlandı, ancak İstanbul’un çeşitli yerlerinde çıkan olaylar hükûmetin fikrini değiştirdi. 2013’ten itibaren Taksim yine kutlamalara kapatıldı. AKP çıkan olayları bahane ederek 1977’de yaşananlar sebebiyle tarihi bir sorumluluğa dönüşen Taksim kutlamalarını engellemeye devam etti. Özellikle geçtiğimiz yıl yaşananları hesaba kattığımızda, sol görüşe sahip insanların üzerinde hissettiği baskıyı hafifletmesi gereken hükûmetin bu yıl yeniden Taksim’i kapatma kararı alması garantici ve baskıcı bir karardır.
Kurulduğu günden bu yana özgürlüğün yanında tavır aldığını iddia eden Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu yasaklayıcı ve engelleyici zihniyeti sürdürmesi halk nezdindeki AKP algısını değiştiriyor. Hükûmet karşıtı söylemlere dönüşen bazı gösterileri bahane ederek işçi ve emekçinin gününü istediği yerde kutlama hakkını elinden almak otoriter bir zihniyete işaret ediyor. AKP yanlısı bazı gazeteci ve yazarlar twitter üzerinden Avrupa ve ABD’de yapılan gösteri görüntülerini paylaşıyor ve bu gösterilerde uygulanan polis şiddetinin Türkiye’ye nazaran daha sert olduğunu öne sürüyor. Dedikleri doğru olsa dahi, Türkiye’de polisin uyguladığı şiddeti bu şekilde haklı göstermek insani değerlerle bağdaşmıyor. Son olarak, polisin müdahalesini haklı bulmuyor olmakla beraber, özellikle İstanbul ve Ankara’nın belirli bölgelerinde polise taş ve molotof kokteyli atan göstericilerin bu eylemini tasvip etmediğimi belirtmek istiyorum. Polisin zulmünden dert yanan kitlelerin öncelikle kendilerinin itidalli olması ve AKP’nin halk üzerinde oluşturmaya çalıştığı haksız “çapulcu” imajını yerle bir etmesi gerekiyor.
Bütün işçi ve emekçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyor ve Bursa’da kadın polis ve katılımcılar arasında yaşanan insani davranışın önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin tamamında görülebilmesini diliyorum.