Bu yazıyı kaleme alırken aklımda hayalini kurduğum gazetecilik ütopyası var. Gerçek olmasını yürekten istediğim, ancak umudumu azaltan gerçeklerle her geçen gün uzaklaştığım bir ütopyanın özlemiyle yaşıyorum. Beni bu olgunun mümkün olduğuna inandıran gazeteciyse Mehmet Ali Birand… 32. Gün için gerçekleştirdiği röportajlar, ele aldığı bilhassa Kürt meselesi gibi tartışmalı konular o günün şartlarında değerlendirildiğinde büyük delilik. Ancak gazetecilik biraz da delilik değil midir…

Tarihe bakıp analiz yapmak kolaydır. Her şey olmuş ve bitmiştir. Bazı aktörler hatalarıyla yargılanır, bazısı ise göklere çıkartılır. Zor olan; şu anda olup biteni anlamak, analiz edebilmektir. Birand’ı meslektaşları arasında öne çıkaran da bu özelliğidir. Birand’ın Kürt sorununa bakarken gördüğü, ufuktaki çözümdür. ASALA terörünü incelerken, günün birinde soykırım tartışmalarının bittiğini, Ermenistan-Türkiye sınırının açıldığını görür. Siyasi görüşünün, kendinden öncekilerce kurulan ideolojik duvarların onu engellemesine izin vermez. Herkesin hakkını yerinde ve kararında vermeyi bilir.

Birand’ın 32. Gün programı televizyon gazeteciliğinde yeni bir çağ başlattı.

Birand perspektifine her daim ihtiyacımız var. Yakınımızda veya uzağımızda cereyan eden olayları yorumlarken ve kendimize bir taraf seçerken objektifliği elden bırakmamak zorundayız. Ait olduğumuzu hissettiğimiz herhangi bir tarafın söylemlerine körü körüne bağlı olmak ve hiçbir şeyi sorgulamamak kolaya kaçmaktan başka bir şey değil. Zor olanı yapmak lazım: oturup düşünmek, sorgulamak, okumak ve ayıklamak… Etrafımızdakilerin bizi onaylayıp onaylamaması ya da var olan güçlü bir tarafın kölesi olmak değil önemli olan; gönülden bağlılık duyduğumuz, ömrümüzü koşulsuzca takip ederek geçirdiğimiz söylemleri bir sorguya çekebilmek.

Birand’ın ilgimi en çok çeken itirafı, AK Parti özelinde İslami değerleri benimseyen siyasi hareketlerle ilgiliydi. Hayatı boyunca içinde yaşadığı aile, benimsediği ideolojik ilkeler ve gazetecilik hayatında durduğu taraf itibariyle İslami düşünceye mesafeli duran Birand, yaşamının son zamanlarında bu düşünceyle empati kurmaya başladığını söylemişti. Bunun sebebi de özellikle 90’lı yıllarda gördüğü psikolojik zulüm ve uzaklaşmaya zorlandığı gazetecilik serüveninin onu kendi tarafı hakkında sorgulama yapmaya itmiş olmasıydı.

Birand, Brüksel’de Milliyet Gazetesi’ni temsilen görev yaptığı dönemde Avrupa’nın nabzını tuttu. Türk gazeteciliğinin darbeye uğradığı dönemde kendini baskıdan uzak, gelişmeye açık tutma fırsatını elde etti. Önemli bağlantıları gelecekte hayata geçireceği 32. Gün programı projesinde temel kaynağı oldu. Önemli devlet adamları ve uluslararası teşkilat liderleriyle yakın temas halinde kaldı.

Mehmet Ali Birand’ın PKK Lideri Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiği ilk röportajdan bir fotoğraf

Ancak hepsinden önemlisi, Türkiye’de henüz adını duyurmaya başlayan Kürt gerilla hareketine gösterdiği yakın ilgiydi. Yakın gelecekte Türkiye’ye döndüğünde yaptığı ilk işlerden biri olan Abdullah Öcalan röportajı bunun doğal bir sonucuydu. Kandil’de Öcalan’la birlikte kampı gezdiği görüntüler Türkiye’de ciddi bir tepkiyle karşılaştı. Askeri, milliyetçi kesimi yani o dönemki devletin çekirdeğini karşısına almayı göze alarak sonraları büyük zulme uğramasına neden olan bu röportajı gerçekleştirdi.

Can Dündar’ın “Birand’la Son Randevu” belgeselinde anlattığı üzere, Öcalan’a karşı başlangıçta göstermeyi planladığı mesafeli tavır, PKK liderinin samimi tavrıyla yerle bir oldu. Birand, meslek hayatı boyunca Kürt hareketini yakından takip etti. Süregelen çatışmanın sebeplerini anlamaya çalıştı. Olaylara bir Türk’ün değil, bir gazetecinin bakış açısıyla yaklaştı. Günümüzün sancılı süreçleri bu nedenle bana Birand tarzı gazeteciliğin eksikliğini hissettiriyor.

Gözümde bir ütopyaya evrilen tarafsız gazetecilik hülyası, Birand’ın bana bıraktığı en önemli miras. Türkiye-PKK çatışmasının bugünkü konumuna gelmesinde ve her iki tarafın nihayet aynı masaya oturabilmesinde Birand’ın rolü tartışılmaz. Çatışmaların en yoğun olduğu dönemde izlediği gazetecilik anlayışı; bugün normalleşen, o günlerde tabu olarak kabul edilen birçok söylemi barındırıyordu. Bir Türk gazetecisi olarak, olaylara kimliğinden bağımsız yaklaşan belki de tek isimdi, Mehmet Ali Birand…

Not: Türkiye’nin görebileceği en iyi gazeteci, hayatının son günlerinde Can Dündar tarafından hazırlanan “Birand’la Son Randevu” belgeselinde çocukluğundan itibaren yaşadığı zorlukları ve gazetecilik mesleğindeki gelişimini, sevenine de sevmeyenine de tüm içtenliğiyle anlatma fırsatı buldu. Birand’ı daha iyi anlamak için “Birand’la Son Randevu” belgeseli eşsiz bir kaynak:

Leave a Reply