Kaplumbağalar da Uçar…
Bahman Gobadi’nin meşhur filmi… Barışa adanmış ve Irak’taki masumların dramını yansıtmak konusunda bir ilk olmuş başyapıt.
Geçtiğimiz cuma gecesi Bilkent’te bir öğrenci kulübünün düzenlediği film gecesinde gösterildi.
Katılım oldukça azdı…
Belli bir amaç doğrultusunda gerçekleştirilen ve eğitici, hatırlatıcı değer taşıyan etkinlikler okulumuzda hak ettikleri ilgiyi hiçbir zaman görmezler.
Ama Kaplumbağalar da Uçar film gecesinin tanıtımını yapan arkadaşlar gün içinde fazlaca ilgiyle karşılaştılar.
Her fikirden insanlar ya ziyaret ettiler, ya uzaktan baktılar, ya da göz ucuyla bakıp yollarına devam ettiler.
Bir insan topluluğu bu saydıklarımın hiçbirini yapmadı. Onların ilgi gösteriş şekli fazlaca dikkat çekiciydi.
Başka bir öğrenci kulübünün üyesi bu insan kalabalığı, film gecesinin tanıtım standında bekleyen arkadaşlarla önce bir söz dalaşına girdiler.
Sonrasında ise sözün bittiği yer oldu o film gecesi tanıtım standı…
Birkaç dakika sonra ortada ne stand vardı, ne afişler, ne de her iki kulübün üyeleri…
Apar topar güvenliğe götürüldüler, sorgulandılar.
Okulun yönetiminden gerekli izinleri almış, okulun en işlek binalarından birinin önüne standını kurmuş ve tek yaptığı ilgi gösteren insanlara tanıtım yapmak olan öğrenciler neden böyle bir eyleme maruz kaldı? Neden standları dağıtıldı? Onca emek vererek hazırladıkları afişler neden parça parça edildi?
1 Kasım bildiğiniz üzere Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Türkiye’de, Kürt nüfusun bulunduğu diğer ülkelerde ve Kobanê’deki insanlık dramına sessiz kalmayan her yerde çeşitli gösterilerle desteklendi.
O film gecesi tanıtım standında 1 Kasım ile alakalı afişler de hazırlanmış ve yine ilgi gösterenlere bu konuda bilgi verilmiş. Ortada ne bir kötü niyet var, ne de bir savaş çağrısı…
Dışarıdan gelen insan güruhunun bu vandal eylemi gerçekleştirme sebebi afişlerin bazılarında Kürdistan bayrağı renkleri bulunması ve afişlerde Kürtçe yazılar olmasıymış…
Öfkeyle, şiddetle kendini ifade etmeye meyilli insanlardan sebep duymak büyük bir lütuf aslına bakarsanız… Yine de birkaç kelime etmeden bu mevzuyu sonlandırmak içimden gelmiyor.
Türkiye’de uzun yıllar yasaklanmış, öğretilmesi engellenmiş, kamudan uzak tutulmuş, kültürel aktivitelere dahil edilmemiş bir dil Kürtçe… Neden? Biliyorsunuz nedenini.
Renklere olan alerji de aynı sebepten. On beş – yirmi yıl öncesinde Kürtlere yönelik bu tür provokatif eylemler alkışlanırdı. Yapmayanlar Kürtçü olurdu, terörist olurdu. Türk, Kürt, Ermeni ayrımı yapılmazdı yaftalama konusunda.
Şimdiyse iyi veya kötü bir Barış Süreci içerisindeyiz. Barışçıl yürüyen bir süreçte değiliz ancak geçtiğimiz on – onbeş yılda büyük yol kat ettik. Türkiye ile PKK arasındaki çatışmalar öngörülemeyecek derecede düşük seviyelere indi. Kürt vatandaşlar artık kendini daha rahat ifade ediyor, siyaseten iyi veya kötü temsil ediliyor, kültürünü yaşayabiliyor, müziğini dinliyor, kamusal alana girmeye başlıyor. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler devletin üst makamlarınca Kürdistan olarak anılabiliyor artık.
Vandal insan güruhuna sormak istediğim bir tek soru var: Siz, ülkenin kat ettiği yol apaçık ortadayken, hangi sıfatla bu gözü dönmüş eylemi gerçekleştiriyorsunuz?
İnsani sınırlarda bir cevap beklemiyorum bu soruya. Duyar gibiyim bazı hakaretleri. Kimliğimi sorgularsınız, hain dersiniz, bölücü dersiniz, terörist diyenlerinizin dahi olacağını zannediyorum. Durmayın söyleyin.
Bahsettiğim yolu kat edebilmiş ve bu hususta daha fersahlarca yol kat etmeye ihtiyacı olan bu ülke sizin gibi insanlara kalmayacak. Kanı durdurmayı, barışı hedefleyen, birlikte kardeşçe yaşama bilinci aşılanmış bir nesil geliyor. Sizin gibi ayrımcı, kafatasçı, kardeşlik olgusundan bihaber, kendini bu toprakların ağası zanneden güruhun miadı doldu, dolacak.
Gerek olmasa da ifade etmeliyim: Seslendiğim insanlar sizler değilsiniz kendini milliyetçi olarak tanımlayan, siyasi platformlarda fikirlerini dile getiren, insancıl sınırlar çerçevesinde tartışmalara dahil olan kardeşlerim. Kürt vatandaşlara iyi gözle bakmıyor olabilirsiniz içten içe, geçmiş kabuk bağlayan yaralarınızı sızlatıyor olabilir. Sizinle aynı hisleri paylaşıyorum. Gelen her şehit haberiyle kahroluyorum. Geçmişi unutmadım ve unutmama imkan yok.
Ancak geçmişimizle hesaplaşma vaktindeyiz. İğneyi değil çuvaldızı elimize almanın sırası geldi. Geç kaldık. Barış istiyorsak kendimizle barışmamız şart.
Bugün okulumuzda o standı talan ederek amacına ulaştığını zannedenlere ve bu zihniyetteki daha birçoğuna ders vermek zorundayız.
Belki biz görmeyiz barışı. Belki çocuklarımız da görmez. Ama torunlarımızın göreceğine inanıyorum. Gönülden inanıyorum.
Vatan toprağı kutsaldır. Bu topraklar sadece tek bir ırkın kanıyla sulanarak kutsanmadı, bunu hatırlamamız gerek. Bir insan, ırkı, dili, dini, cinsiyeti, geçmişi ne olursa olsun bir diğer insandan daha değerli değildir.
Siz o standı basarak, afişleri yırtarak umudumu çalamadınız, sadece beni görmezden gelmek istediğim gerçeklerle yüzleştirdiniz malum kulübün üyeleri. Allah sizleri ıslah etsin.