Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eğer cumhurbaşkanı olursa AKP’nin gidişatı Anavatan Partisi gibi olur mu? Turgut Özal’ın köşke çıkmasının ardından ANAP’ın yaklaşık on yıl içerisinde yavaş yavaş erimeye başlayan oyları AKP’nin de başına gelir mi? Öncelikle radikal bir ideolojiye veya davaya sahip olmayan partilerin seçmen kitlesinde zamana bağlı olarak kaymalar geçmişteki partilerde bilindiği üzere yaşandı. En büyük örneği ANAP ve DYP’dir.
Muhalefet üyelerininde görünürde muhalefet yapmaktan ziyade AKP’nin elbet bir gün ANAP gibi olmalarını beklemeleri ne yazık ki AKP’yi daha da güçlendiren ve alternatifsizliğe sürükleyen bir konuma getirmekte. Hatta geçen günlerde bu çaresizliğin en somut adımını ‘Erdoğan’ın köşke çıkmasını AKP’yi siyaset sahnesinden silecek en iyi çözüm’ olarak CHP İstanbul milletvekili Oktay Ekşi açıkladı. Bu varsayımları elbet bize gelecek zaman gösterecektir. Ama şöyle de bir gerçek var ki: Geçen gün toplanan AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Toplantısı’nda üç dönem kuralının devam edeceği yönünde bir karar çıktı. Bu bizlere şunu gösteriyor ki Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı artık kesindir. Ama bir diğer yandan partinin diğer ağır topları da siyasete bir dönemliğine ara vermek zorunda kalacak gibi görünüyor. Şu an mevcut 69 tane milletvekili gelecek seçimlerde AKP’den aday olamayacaklar. Bunların içinde Binali Yıldırım, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Hüseyin Çelik, Ali Babacan, Suat Kılıç, Cemil Çiçek gibi kemik kadroyu oluşturan siyasiler de var. 2015 genel seçimlerine bu önemli siyasilerden yoksun hazırlanmak zorunda kalacak bir AKP olacak. Tabii ki gençlik kollarında bu görevleri aynı şekilde devam ettirecek siyasetçiler olacaktır. Ama bir ‘ağabey’ şart gibi görünüyor. Bu aşamada devreye elbette mevcut cumhurbaşkanı Abdullah Gül giriyor. Ama geçenlerde yaptığı açıklamasıyla gelecekle ilgili bir siyaset planının olmadığını söyledi. Zaten Recep Tayyip Erdoğan pasif bir parti başkanı seçip dizginleri kendi elinde tutmak istemesi de belki Abdullah Gül’e böyle bir açıklama yaptırmak zorunda kalmıştır. Ama Gül’ün bu açıklamasını bir son değil başlangıç olarak okumak daha doğru olur. Kendisinin yazmadığı bir senaryoda yer almak istemeyen Gül, gelecekte kendi yolunu çizmek isteyecektir. Benim görüşüm ise Necmettin Erbakan’ın en güçlü olduğu zamanda onun karşısına çıkma cesareti göstermiş bir siyasetçi olan Gül siyaseti bırakmaz daha doğrusu bırakamaz. AKP kongresinde yarışa girerek genel başkan olmayı hedefler. Sonrasında genel seçimler sonucunda başbakan olarak yetkisini tam anlamıyla kullanır. Tabi ki ikilinin anlaşması da bir o kadar önemli. Eğer Erdoğan ve Gül arasında çıkacak anlaşmazlık AKP’de fırtınalı günlerin başlangıcı olur. En imkansız senaryo bile kulislerde konuşulanlar arasında.Abdullah Gül AKP içerisinden de alacağı destekle yeni parti kurmak için kolları sıvayabilir.
İşin ANAP tarafına gelecek olursak 1990’lı yıllara giderek neler olduğunu öğrenebiliriz. Cumhurbaşkanı Özal köşke çıktıktan sonra başbakanlığa TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’u atadı. 17 Kasım 1989’daki ANAP I. Olağanüstü Kongresi Turgut Özal’dan boşalan genel başkanlığa Akbulut’u getirdi. Özal başkanlıktan ayrılmasına rağmen, siyasi olayların gelişmesinde belirleyici rolünü sürdürdü. Dış politikayı yönlendirmesi iki dışişleri bakanının, Mesut Yılmaz ve Ali Bozer’in istifasına neden oldu. Partinin milliyetçi ve muhafazakâr kanatlardan oluşan “kutsal ittifakı” ve liberaller arasındaki çekişme Özal’ın Çankaya Köşkü’ne çıkmasıyla daha da belirginleşti. 3 Mart 1991’de ANAP İstanbul il başkanlığı için yapılan seçimde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal’ın aday olması parti içindeki liberal-muhafazakar çatışmasını görünür hale getirdi. Aralarında bakanların da bulunduğu muhafazakar grup bu adaylığa karşı çıktı, ama Cumhurbaşkanı Özal’ın da desteklediği Semra Özal il başkanlığına seçildi. Semra Özal’ın adaylığına karşı çıkan ve Turgut Özal’ın “istenmeyen bakanlar” olarak ilan ettiği Hüsnü Doğan, Mehmet Keçeciler, Cemil Çiçek ve Abdulkadir Aksu, Özal’ın baskısıyla, Başbakan Akbulut tarafından görevinden alındı.
15 Haziran 1991’de yapılan olağan kongrede milliyetçi ve muhafazakarların desteğini alan Yıldırım Akbulut liberal, muhafazakar ve sosyal demokratların desteğini alan Mesut Yılmaz’a karşı yenilgiye uğradı. Seçimi yitiren Yıldırım Akbulut başbakanlıktan da istifa etti; böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir başbakan, görevi başındayken parti içi muhalefet hareketi sonucunda makamını kaybetti. İktidarda giderek yıpranan ANAP, 1987’de olduğu gibi zaman yitirmeden, yeni bir görünümle erken seçime gitme gereği duydu. Aynı zamanda başbakanlığa gelen Mesut Yılmaz göreve gelir gelmez erken seçim kararı aldı. Ağustosta başlayan seçim kampanyasında yeni başbakan ve ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz genç ve yıpranmamış bir önder olduğunu vurguladı; girişilen işlerin tamamlanması için ANAP’a oy verilmesini istedi.
Yukarıda bahsedilen olaylar 1989 ve 1991 yılları arasında ANAP içerisinde Turgut Özal’dan boşalan koltuk sonrası yaşananlardır.
AKP’de de böyle hızlı ve hareketli günler mi yaşayacak yoksa yine herkesi yanıltıp birlik ve bütünlük içinde mi geçecek gelecek günler? Hep beraber yaşayıp göreceğiz.