Bu bir tehcir, katliam ya da mezalim değil en net tabirle ‘’soykırım’’. Ermeni soykırımının üzerinden 100 yıl geçti; gerçi daha uzun bir geçmişi var fakat 1915’le sembolleşti her şey. Jön Türklerin Balkan harbinden sonra içine girdiği paranoyak sapıklık, gayrimüslimlere karşı acımasız bir saldırganlıkla vücut buldu. Hasta adam Osmanlı’nın ayakta kalması artık sadece toplumun ve ekonominin Türkleşmesiyle mümkündü.
‘’ Her soykırım şiddeti vakıasının itaat ettiği ve onu eşsiz kılan bir iç mantık vardır. Osmanlının fiziksel imhasının da ayırt edici bir özelliği vardır. Bu fiziksel imha Jön Türklerin nihai hedefi olan Türk ulus devletinin kurulması için gerekli bir koşul olarak düşünülmüştür. Bir başka deyişle bu iki olgu birbiriyle ayrışmaz bir şekilde bağlantılıdır: Birini es geçerek diğerini anlayamayız’’( Kevorkian 2015:15)
Bahsedilen Türkleştirme Talat Paşalar, Dr. Nazımlar, Bahattin Şakir ve niceleri tarafından Rum mübadelesiyle başladı. Mübadele sırasında gerçekleşen cinayetleri, katliamları Ermeni soykırımının bir provası olarak görmek mümkün. Keza mübadele sırasında saldırılara, katliamlara katılan asker ve sivillerden bazıları daha sonra Ermeni tehciri sırasında olayları ilk elden idame ettirenler arasında olacaktı. Teşkilat-ı Mahsusa kadrolarının önemli bir çoğunluğununda bu toplam içerisinden oluştuğunu da unutmamak lazım .
Soykırımı sistematik bir planın sonucu olarak değerlendirmek elzem. Çünkü İttihatçı yöneticilerin en ince ayrıntısına kadar şifre telgraflarla takip ettiği ve katliamlara sebebiyet veren kararları aldıkları ayan beyan ortada. Dahası bu durum büyük bir soğukkanlılıkla gerçekleştiriliyor, bu konumlanışı Türk devlet tezinin gerekliliği olarak göstermek ise bir diğer durum.
Kimseye bu böyledir bu da kanıtları diyerek gerçekleri kafalara zorla sokma niyetinde değilim. Keza, açık bir şekilde ortada duran belgeleri okuyup, anlamak, araştırmak okuyucuya ait olan bir sorumluluktur. Asıl amacım bu anlamanın metodolojisini oluşturmak. Bu metodolojide var olan İnkar dilinin gelenek olarak benimsendiği bir acı gerçekle temelleniyor. Bu güçlü dil ile yoğrulmuş siyasal ve toplumsal tahayyülün düzenli olarak beslenmesi, Türk devlet aklının en önemli uğraşlarından biri. Çünkü Ermeni soykırımının inkarı Türkiye’de devlet ve millet bütünleşmesinde hala daha kilit bir rol oynamakta. Bu aktif inkarcılığı daha sorunun başına ‘’sözde’’ koyarak yüksek perdeden duyurmaya başlamak diğer bütün sorunlara karşıda takınılan tahammülsüzlüğün bir örneği değil mi zaten?
Bu durum 100. yıl münasebetiyle yine gündemde. 24 Nisan soykırım anmasına karşı aciz bir salvo olarak nitelendireceğimiz hükümetin 23- 24 Nisan anmasından bahsediyorum. Acıları yarıştırarak ‘’ kim daha 1.?’’ seviyesini aşamayan hükümet, siyasal arenada daha ne kadar rezil olacak inanın kestirmek zor.
Bunun yanı sıra devam eden ‘’Arşivleri açalım , tarihçiler konuşsunlar’’ söylemi samimi bir izlenim uyandırsa da arkasında gelen ‘’Zaten biz biliyoruz böyle bir şey yok ‘’ cümlesi benliklere oturan inkarcı duruşun zirve noktasını bir kez daha göstermiyor mu bizlere, bu sebeple kendisine soruyoruz. Açılmasını vaat ettiği Genelkurmay arşivi hala neden kapalı? Tapu arşivlerinin açılması 2005’te neden engellendi ve engelli kalmaya devam ediyor? Kaldı ki kendi araştırmacılarına bile kapalı olan bu arşivler ‘’Dış mihrak’’lar için servis edeceğini vaat etmesi samimiyetsizliğin son noktası değil midir? Binlerce soru var cevapsız ve cevapsız kalmaya devam eden . Sorunun çözümü ise İttihat Terakkinin çizdiği ve devam ettirilen Türk tezi dayatmasının artık son bulması, çünkü bu akıl salt milliyetçi ve inkarcı bir temele sahip. Bu temelden insanlığın yararına hiçbir şey çıkmadı, çıkmaz.
Kaotik tablonun yanında son 20 yılda boy gösteren bir yenilik var. Ermenilerin maruz kaldıkları soykırımla yüzleşme çabalarının yaygınlaşması, yerleşmesi ve normalleşmeye başlamasından bahsediyorum. Yaşanılan acılara karşı insan hakları söylemini yükselten bu toplam büyümeye devam ediyor. Bu grup artık sesini daha fazla duyuruyor. Sayıları 50 bin kalmış Ermeniler dışında bu soruna değinen, takip eden bu yurttaşlar grubu soykırım inkarcılığının katı kabuğunu kırmaya başlıyor. Temennim bu mücadelenin daha da büyümesidir.
Amaliya Margaryan
Sevgili Can, Ben Ermenistan’dan Türkiye’ye yıllar önce göçmüş bir ailenin tek kızıyım. İlkokulum, lisem ve mimarlık eğitimimi Türkiye’de aldım. Bu siteye ilk kez giriyorum ve yazının linkinden diğer yazılarını da inceleme fırsatı buldum. Bundan sonra da yazılarının takipçisi olacağım. Takdir edersin ki, ailemden yıllarca bu tarz hikayeleri dinledim ama asla Türklere yönelik bir hakaret içermedi onların bana anlattıkları. Zamanın politik şartları çerçevesinde yorumladılar her zaman. Ailem eğitimli bir aile olduğu için olaylara objektif yaklaştılar. 1890’larda Rusların ve İngilizlerin kışkırtmasıyla dedemin bile dahil olduğu katliamları, 1904’te Bayburt’ta bugünkü anlamda gerilla olarak tanımlayabileceğimiz dedemin arkadaşlarının sadece bir gece 260 kadına toplu tecavüz edip öldürdüğünü belgeleriyle sana sunabilirim. İstersen mail adresini bana atabilirsin.
Ben de aynı ailem gibi bunu çıkarıma kullanmadım. Politik bir malzeme olması da beni her zaman rahatsız etti. Hrant Dink bir keresinde demişti ki Anadolu insanı acısını içinde yaşar. Acıyı tekrar tekrar aynı senin yaptığın gibi eşelemek emin ol “Zaten biz biliyoruz böyle bir şey yok” demekten daha çok zarar veriyor Türk ve Ermeni ilişkilerine. Yani bunun suçunun Türk toplumuna indirgemek fazlasıyla yanlıştır. Bir Ermeni olarak da Soykırım kelimesinin bu durum için fazla olduğu görüşündeyim. Çünkü belge eksiklikleriyle hazırlanmış bir metni herkes sen gibi sunabiliyor. Katliam sayılabilecek durumu soykırım olarak nitelendiriyorsunuz. Biraz tarih öğrenseniz iyi olur bana kalırsa.
Bunu sen gibi siyaset malzemesi olarak kullananlar olayı bilimsel boyuttan uzaklaştırıp yapay bir milliyetçilik yarattılar. Dolayısıyla Ermenistan’ın bugün Hocalı’da yaptığı bu yapay milliyetçilik emin ol senin soykırım olarak adlandırdığın durumdan herhangi bir farka sahip değil. Anladığım kadarıyla solcu bir kişiliğe sahipsin. Bugün Ermeni Soykırımını iddia eden ülkelerin bu durumu nasıl ekonomik çıkarlarına kullandıklarını incelemeni isterim. Bu tarz söylemler kapitalizme katkıdan öteye geçmiyor ve malasef tamamen yorum yazısı olmuş. Bilimsel perspektiften uzaklaştıkça da kendini kanıtlayamıyorsun.
Sevgilerimle,
Amaliya Margaryan
Can Ulusoy
Merhaba
eleştirileriniz için teşekkürler. Bahsedilen belgeler üzerine sizinle görüşmek isterim keza bu yazıdan Ermeniler içerisindeki çetelerin yaptıkları cinayetleri, tecavüzleri yadsımıyorum, verdiğiniz örnekle karşılıklı acıları bir yönüyle eşitleyip kurtulma izlenimi seziyorum.
Bir gazete yazısı bir makale değildir, her zaman bilimsel olmak zorunda değildir, keza bu konu bilimsel bir dile kurban edilmemeli çünkü o bilimsel dil bugün olayın insani yönünü ıskalamamıza neden oluyor. Hrant’ı iyi okuduğumuzda tamda bu insani yönün baskınlığını görürüz. Bu konuda ekonomik çıkarı olan taraf daha çok diasporadır bugün Amerikada, Fransada soykırım konusunu siyasi çıkarları için kullanarak parlemontada güçlü yerlerde olan çok fazla insan var. Benim söylemlerimin kapitalizme katkıdan öteye geçmediğini söylemişsin bunu nereden çıkardın sorabilir miyim?
Divan-ı Harb’taki yargılamaların tutanakları zamanın gazeteleri; takvim-i vekayi, alemdarda yayınlandılar. İttihatçı kadroların itirafları bile kan dondurucu seviyede, kaldı ki yargılama sadece ” Ermeni mallarını zimmete geçirme” suçuna yoğunlaştı ve çoğu hafif cezalar alarak kurtuldular. Yüzbaşı Fazıl ve Vehip Paşa’nın hazırladığı uzun raporlar iki önemli Türk tanıklığını oluşturur, Araştırırsan bulabilirsin.
Talat paşanın belgeleri yok etmek için emir verdiği şifre telfgraflar bile bugün günümüze ulaşmış durumda Takvim-i Vekayi, sayı 3540 ve binlerce telgraf bugun önümüzde
Belgelerle konustugumuzda olayın nasıl bilimsel ama insani olmadığını görüyorsundur umarım. O yüzden bu belgeleri okumak, araştırmak okuyucunun görevidir diye düşünüyorum teşekkürler
can.ulusoy01@gmail.com
Alparslan Çelimli
Öncelikle, bu konunun ,belgeleri okuyucu okumalıdır denebilecek bir konu olmadığını düşünüyorum. Birçok tarihçinin farklı dayanaklarla zıt sonuçlar ortaya çıkarttığı bir konuda yazını temellendirmessen ben internette birkaç yerden bir şey okuyup konuşuyor bu da derim. Ayrıca, bu soykırım iddiası bir yana üzerinden 100 yıl geçmiş bir olayda ısrarla bir tarafı suçlamak, bayrak yakmak gibi sokak serseriliği seviyesinde eylemlerin yapıldığı bir zamanda bu daha da büyümelidir demek yanlış. Doğu toplumlarında görülen gereksiz hafıza, geçmişten dolayı yapıcı olmak yerine sürekli suçlayıcı olma anlayışından kurtulunmalı. Son olarak, soykırımı emperyalist devletler yapar, mazlum devletler değil. O dönem ve öncesinde Türklerin maruz kaldıklarına da bakarsan daha doğru yorumlayabilirsin olayları.
ş.zeynep kömürcü
Merhaba Amaliya inan seni bulduğuma çok sevindim ben gazeteci olmaya aday biriyim .Bu konularda sürekli okumaya araştırmaya çalışıyorum ancak elimde internetten başka bir şey yok maalesef :( ben istiyorum ki Ermeni arkadaşlardan da dinleyeyim ne düşünüyorsunuz , ne duydunuz dedelerinizden babalarınızdan .e postam kmrcsule@hotmail.com lütfen eğer istiyorsan tüm bilgilerini bana yaz. Herhangi bi yerde yazmayacağım tabii sadece gerçekten Ermeni soykırımı yaptıysak bunun bedeli olmalı ve ben ileride hangi noktada duracağımı belirlemek istiyorum .Rica ediyorum yardım et .
Faruk
kaynaksız boş bir yazı. eminim ki okuduğu ekşisözlük bilgilerine göre yazmışsındır. yok ondan duydum o anlattı falan geçin bunları. açın geçerli bi kaynak tüm dünya inansın. biz keyfimizden reddetmiyoruz ki.
ş. zeynep kömürcü
Merhaba Can ben Amaliyaya yazdım ancak cevap alamadım çünkü sanıyorum ki bakmadı siteye henüz. Eğer sana mail attıysa kendisine benim de ilgilendiğimi ve bana da mail atabilir mi acaba sorabilir misin? Mailim :kmrcsule@hotmail.com yada onun mailini öğrenebilirsem yeterli olur Çok teşekkürler bol başarılar .