Sol Temsilin Değişmeyen Yanılgısı

” İnsan şüphesi akıl yürütebilen ve bu doğrultuda hareket edebilen bir varlık. Fakat bu akıl yürütme, evrensel kurallara göre işleyen, aşkın bir akıl ürününden ziyade, eylemden doğan, bir akıl yürütmedir: Geçmiş zamanda edinilip bedenselleşmiş eğilimlerin gelecek zaman sezgisine dayanan stratejik eyleme özgü bir akıl yürütme”

Pierre Bourdieuimages (1)

İnsanlık, sermayenin eşitsiz dağılımından kaynaklı meydana gelen sınıfların bir bütünüdür. Tahakküm eden ve edilen olarak basite indirgemekte mümkün elbette. Gelişen ekonomik ilişkilerin çeşitlenmesiyle farklılaşan, evrimleşen toplumun içindeki sınıflar, beraberinde sol siyasete yeni yükümlülükler yükler. Gelişen toplumu anlamanın yanında, oluşacak sorunlara yapıcı çözümler getirmekle görevli olan ”sol” Türkiye özelinde tam anlamıyla bir tıkanma içinde. Bu tıkanmanın sebeplerini göremeyip kendini büyük bir tembelliğin içinde besleyen Türkiye solu, dönüştürücü olamamasının suçunu ”Türkiye’de toplum muhafazakardır. Sol’un eylem alanı bu yüzden dar” söylemine atıyor.

1980 darbesinin Türkiye solu üzerindeki yıkıcı hamlesi uyguladığı fiziksel şiddetten çok, bu şiddetin gerekli ve faydalı, solun ise bu şiddetten daha tehlikeli olduğu inancını üreterek Türkiye toplumunda yarattığı sembolik şiddettir. Darbe sonrası bütün sağ hükûmetler sol siyasete karşı bu sembolik şiddeti tüm imkanları seferber ederek güçlendirdi. Bu şiddetin altında ezilen sol temsiller giderek liberal ve milliyetçi konumlara göç etti. Bu açıdan baktığımızda ” Sol işte bu yüzden bu durumda” dediğinizi duyar gibiyim. Yazının başında da bahsettiğim gibi bir olgunun toplum nezdinde karşılık bulamaması gerçeğini, nesnel nedenlerle açıklasak bile, olgunun temsiliyetini üstlenmiş kişilerin bu tembelliği kendilerine bir savunma aracı olarak kullanması kabul edilemez. Keza bu ön kabul yaşadığı dünyayı tam olarak görüp, ona göre değerlendirmesini engelleyen bir perdedir. Buradan hareketle bahsedilen perde, olgular arasında sağlıklı bağlantılar kurulamaması olarak anlaşılmalıdır. Örneğin ülkede yolsuzluk var, işte bunlarda kanıtları dediğimizde toplumdan gereken karşılık alınamıyor. Nedeni kanıtların yetersizliği ile alakalı değil. ” Milli iradeye darbe” söyleminin toplum nezdinde daha fazla karşılık bulduğu gerçeği. Buradaki sorun tüm çıplaklığıyla karşımızda duran kanıtları, merkez soldan solun soluna kadar herhangi temsilin konuyu anlatırken karşısındaki toplumun tamamını bilinçli bireyler olarak ele almasıdır, bu ele alış bir tüketicinin her zaman en sağlıklı ürünleri alacağı yanılgısıyla eşdeğerdir yada en mantıklı söylemin yanında saf tutacağına.

Yıllardan beri hep kaybeden esnaftan, çiftçiden, atanamayan öğretmenlerden  destek almayı ekonomik söylemlerin varlığıyla sağlamaya çalışmak, ekonomik ilişkilerin tarihsel devinim içinde yeni yan faktörler yarattığını yadsımaktır. Kısacası insan ruhuna dokunamayan sol siyaset doğası gereği sahip olduğu devinimleri halka yansıtmakta güçlük çekmektedir. Bu sebeple her defasında aynı duvara toslamak, toplumdan uzaklaşmaya yol açıyor. Sol için salt gerçekliği karşındakine propaganda etmenin karşılık bulmaması ve bu boşluğu sağ hükûmetlerin doldurması kendi özünü kişiliksizleştiriyor. Türkiye solunun anlaması gereken şey ekonomik ilişkilerin yanı sıra, toplumun sosyo-kültürel yapısını iyi tahlil edip ona göre siyaset yapmasıdır.

Leave a Reply