Geçenlerde, ABD’nin 2005-2006 yılları arasında Birleşmiş Milletler Büyükelçiliği görevinde bulunmuş, Amerikan Cumhuriyetçi kanadında önemli bir yer edinmiş ve Bush dönemi diplomasisini kuran ekip arasında olan John R. Bolton’ın New York Times’ta bir makalesine rastladım. Makalenin başlığı “IŞİD’i Yenmek için Sünni bir Devlet Kur” (To defeat ISIS, Create a Sunni State) idi.
Bolton, makalesinde Obama yönetiminin stratejisinin yetersiz kaldığına ve IŞİD’i bu strateji ile yenmenin çok zor olduğuna dikkat çekerek, bu vizyon ile devam edildiği taktirde IŞİD bitse bile terör organizasyonlarının devam edeceğini söylüyor. Ayrıca IŞİD’le askeri mücadeleden önce bölgede müttefiklerle beraber taktiksel hedeflerin iyi tanımlanması gerektiğini ifade etmektedir.
Makalesinin giriş kısmında Paris saldırısından sonra ABD’nin IŞİD’e nasıl bir cevap vereceği mevzusunda tartışmalarla ilgili Obama yönetimini eleştiren eski Büyükelçi, bölge ile ilgili analizlerini sıralıyor.
Öncelikle IŞİD’in post-Osmanlı bölgede reddedilemeyecek bir varlığının olduğu ve bunu bölgede Esad ve İran destekli Irak yönetimine karşı Sünni nüfusu mobilize ederek gerçekleştirdiği çıkarımını yapmaktadır.
Dolayısıyla, bu süreçte IŞİD’i yenmenin, Esad ve İran’ın Irak’taki uzantılarının gücünü yeniden kazanması anlamına geleceğini öngörmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrası belirlenen sınırların yeniden oluşturulmasına sebep olacak böyle bir tablodansa, Washington yönetiminin yeni bir jeo-politik strateji belirlemesi gerekmektedir. Bolton’a göre ise IŞİD’e karşı en iyi alternatif, Suriye’nin kuzeydoğusunu ve kuzey Irak’ın bir kısmını kapsayacak olan bağımsız ve yeni bir Sünni devlettir.
Yeni Sünni devletin, ekonomik potansiyelinin petrol üreticiliği olacağını ve İran destekli Irak ve Esad rejimleri arasında bir siper durumunda olacağını söylemektedir. Böyle bir durumda, Körfez ülkelerinin de aşırı İslamcılar’dan ziyade böyle bir devlete finansal yardım yapma konusunda ikna edilebileceği ve halen NATO müttefiki olan Türkiye’yi, güneyinde daha istikrarlı bir devletin olması rahatlatabileceği ifade edilmektedir.
John Bolton, bölgede Kürtlerin büyük bir güç olduğunu ve bağımsız Kürdistan’ın bölgede kendi yaklaşımını destekleyeceğini söylüyor. Fakat Kürt bölgesinin hala önemli sorunları olduğu ve özellikle Türkiye ile belirsiz sınır problemlerinin olduğunu belirtmektedir. Yine de bağımsız Kürdistan’ın uluslararası alanda tanınmasının ABD’nin işine geleceğini iddia etmektedir.
Ayrıca makalede bahsedilen yeni Sünni devletin İran-Rusya’nın etki sahasından uzak olmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Ayrıca Bolton, Suriye ve Irak’ın sınırlarının eski haline dönmesini açık bir şekilde ABD, İsrail ve müttefik Araplar’ın çıkarlarına aykırı olarak görmektedir. Bu çıkar mücadelesini; Suriye’de, Rusya’nın rejimi domine etme ve bölgedeki deniz ve hava üslerini koruma amaçlarına ve İran açısından da Şii etkisinin sürmesine ve bölgedeki Hizbullah yapısının güçlenmesine bağlamaktadır.
Irak’ta ise; İran’ın bölgesel etkisinin sürmesi için Moskova ve Tahran yönetimi, Sünni bölgelerin Bağdat yönetimine geri dönmesini amaçlamaktadır.
Bolton’a göre, Sünniler’in bugün IŞİD’i desteklemesinin en önemli sebebi, Tahran ve Bağdat yönetimlerine karşı bir bloğa sığınma ihtiyacıdır. Bölgede Sünni nüfusa IŞİD’e karşı gelme çağrısının yapılması, onları Suriye ve Irak rejiminin kucağına atmak olacağından Sünniler bu konuda bir hayli isteksiz davranacaklardır.
Bu sebepten ötürü John R. Bolton, IŞİD’in mağlup edilmesinden sonra bölgede Sünni bir devletin oluşturulması için mücadele edilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Bolton, Cumhuriyetçi bir yaklaşımla ABD’nin ulusal çıkarları adına Ortadoğu’da bazı hamleler yapmayı öneriyor. Bunlardan en önemlisi Sünni bir devletin kurulmasıdır. Bu hedefin birçok gerekçesi var. Yazarın bahsettiğinin aksine, bölgede ABD’nin çıkarlarından daha da fazlası var. Sünni nüfusun, bölgede özellikle 11 Eylül’den sonra yıllarca siyasette temsiliyeti çok kısıtlıydı. İran’ın etkisindeki Bağdat Şii yönetimi ve Suriye’de Esad rejimi Sünniler’i baskılamaktaydılar. IŞİD’in kısa sürede ortaya çıkarak bu kadar güçlenmesi de zemindeki bu elverişli ortamdı, denebilir. Bölgedeki Sünni halkın Suriye ve Esad rejimlerine karşı IŞİD’i tercih etmesi bundandır. Yani ABD’nin çıkarlarından önce bölgede Sünni nüfusa siyasi temsil hakkı sağlanması hem IŞİD terörünün üstesinden gelmeye sebep olacaktır hem de bölgede uzun vadede istikrarlı refah bir sürecin oluşmasına etki edecektir. Tabii ki bu bahsettiğimiz siyasi temsil hakkının, İran ve Rusya destekli Şam ve Bağdat yönetimleriyle yakalanması çok da mümkün gözükmemektedir. Bundan dolayı , IŞİD’in uzun vadede meşru zemine çekilerek terörden uzaklaştırılması ve bölgede bir Sünni devletin kurulması bölgede en yakın seçenek olarak görülmektedir. Fakat Rusya-İran cephesi buna müsaade etmeyecektir. İran’ın bölgedeki dominasyonunu nispeten kaybetmesi, İran-Irak-Suriye hattından Akdeniz’e açılımın önüne engel koyulması ve bölgedeki petrol kaynaklarının Sünniler’in eline geçmesi, böyle bir senaryoya karşı çıkılmasının sebepleri olarak gösterilebilir. Ayrıca Rusya’nın da ABD ve Türkiye destekli böyle bir Sünni devlete göz yummaması, Ortadoğu’daki hedefleriyle çakışmasından kaynaklanmaktadır.
Sünni devlet tartışmalarının yanı sıra bölgede bir başka ciddi mesele daha söz konusu. O da Kürt bölgesindeki hareketlilik. Kuzey Suriye’deki PYD kantonlaşması ve Kuzey Irak bölgesel yönetiminin bağımsızlık hamleleri bölgedeki sınırların yeniden çizilmeye doğru gittiğini gösteriyor. Bu noktada da Türk askerinin Musul’daki varlığı ve Bağdat yönetiminin buna tepkisi uluslararası düzendeki kamplaşmayı göstermektedir. Gelen tepkilerin Rusya-İran-Irak ekseninden olması da bu kamplaşmaya bir işaret olarak değerlendirilebilir. Böyle bir süreçte Mesud Barzani’nin Türkiye’yi ziyaret ederek kritik görüşmeler gerçekleştirmesi ve ilk kez Türk yöneticilerle görüşmelerde Kürdistan bayrağının kullanılması, şimdiye kadar bağımsız Kürdistan’a sıcak bakmayan Türkiye’nin de olası bir bağımsızlık sürecinde etkin olmak için hazırlık yaptığını göstermektedir. Yani ABD ve Türkiye, bağımsız Kürdistan devletinin kendi güdümünde olması için Barzani yönetimini desteklemektedir. PYD’yi IŞİD’e karşı kullanmak için destekleyen ABD, Rusya’nın müdahalesinden sonra PYD’nin Rus yanlısı tavrından dolayı önümüzdeki süreçte Barzani’ye desteğini daha açık gösterebilir.
Bölgede artık eskiye dönmek çok zor. Çok karmaşık ilişkiler ağı ve güç mücadeleleri, Ortadoğu’daki aktörlerin siyasetine ve hatta varlığına etki edebilmektedir. Bundan dolayı, şu sıralar bölgenin geleceğine etki edebilmek isteyen aktörler, kartlarını tedricen açıktan oynamaya başlayacaktır. Bu strateji oyununda, Türkiye’nin Musul hamlesi ve Barzani’nin Türkiye ziyareti, Suriye’de Rusya’ya kaptırılan alanın Irak’ta tekrar kazanılmaya çalışıldığını gösterir nitelikte.
Sonuç itibariyle; Ortadoğu’da şu sıralar oynanan satranç oyunu, ufak bir kıvılcımla hararetlenerek büyük bir çatışmaya da dönüşebilir, diplomatik yollarla masada anlaşılarak da çözülebilir. Fakat şu kesin ki, Soğuk Savaş’ın bitiminden beri güç mücadelesi hiç bu kadar derinleşmemişti.
Bölgede kamplaşmanın tarafları; Rusya-İran-Bağdat-Şam ve ABD-Türkiye-NATO-Sünni Arap ülkeler şeklinde. PYD ve KDP ise bu iki kutbun mücadelesinde araç olarak kullanılmaktadır. Bu iki yapı arasındaki derin ayrılık yer yer çatışmaya bile dönüşebilmektedir. Sincar’ın IŞİD’den temizlenmesinin ardından bu iki gücün şehrin yönetimini ele alabilmek için çatışması, bu ayrılığın bağımsız Kürdistan kurulursa bile süreceği öngörülebilir.
Bu süreçte Rusya ekonomik olarak ciddi sıkıntılarla yüzleşecek gibi görünüyor. Ülkesindeki bu kriz derinleştikçe, Moskova’dan kilometrelerce uzak bu bölge üzerindeki etkisinin zayıflayacağı düşünülebilir. Bu da NATO’nun elini masada güçlendirecektir. NATO’nun şu ana kadar sessiz davranmasının sebebi de Rusya’nın zayıfığını beklemesi olabilir. Fakat yine de Rusya’nın bölgedeki kırmızı çizgisi ne Kürtler ne de IŞİD. Esad yönetimi, hem Rusya’nın bölgedeki askeri üsleri için hem de Akdeniz’e açılan kapı olması hasebiyle kırmızı çizgi. Dolayısıyla NATO, Rusya ile anlaşma masasına oturduğunda -eğer Kürt devleti kurulursa- Barzani güdümünde bir devlet tercihini açıkça belirtecektir. Eğer bu nokta üzerinde uzlaşılırsa, PYD ile KDP arasındaki mücadelenin iç savaşa bile sebebiyet vereceğini düşünmek yanlış olmayacaktır.
John Mearsheimer’ın Al-Jazeera’ye verdiği mülakatta değindiği gibi, ABD ve Batı’nın bölgede devirmci bir etkisi söz konusu. Saddam rejimini devirmek ve 2011’den beri Esad’ı devirme gayreti, Ortadoğu’yu post-kolonyal bir tavırla şekillendirme amacına hizmet etmektedir. Bu rejimlere karşı savaş açmak ise, sonuç olarak IŞİD’in güçlenmesine sebep oldu. Dolayısıyla ABD’nin hamlelerinin IŞİD’in ortaya çıkması üzerindeki etkisi ciddi düzeydedir. İran, Rusya ve Hizbullah’ın kararlı olduğu sürece Esad’ı devirmenin neredeyse imkansız olduğunu belirten Mearsheimer, ABD’nin Esad konusundaki tutumunun yumuşaması gerektiğini ifade etmektedir.
Kaynakça
John Bolton, “To Defeat ISIS, Create a Sunni State”, http://www.nytimes.com/2015/11/25/opinion/john-bolton-to-defeat-isis-create-a-sunni-state.html?module=ArrowsNav&contentCollection=Opinion&action=keypress®ion=FixedLeft&pgtype=article
John Mearsheimer söyleşisi, “IŞİD Niçin Yenilmeyecek?”, http://www.aljazeera.com.tr/haber/isid-nicin-yenilmeyecek
http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2015/12/iraq-kurdistan-sinjar-liberated-isis-hegemony.html