Geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen, bütün Türkiye’nin çeşitli yönlerini ele alarak siyaseten tartıştığı büyük kongrenin en dikkat çeken noktalarından biri de partinin yeni yüzleri oldu. Bildiğimiz gibi Yasin Aktay, Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş Ak Parti’ye katıldı. Başarılı akademik kariyerleri ve entelektüel kimlikleri bu üç ismin buluştukları ortak nokta sayılabilir. Bilhassa Soylu’nun ve Kurtulmuş’un önceki siyasi hareketlerinden bekledikleri sonuçları elde edememeleri, öte yandan Ak Parti’nin dikey ve yatay genişleme eğilimiyle beraber Ak Parti’de yer almaları kolaylaşmıştır. Nitekim DYP’li Soylu’nun, 2010’da yeni anayasa için referandumda ‘evet’ oyu kullanacağını söylediğinde partisiyle ilişkilerinin kesildiğini biliyoruz. Benzer hadise Kurtulmuş’un başına da gelmişti. Kurtulmuş, Ak Parti’nin kurulma aşamasında Erdoğan’ın teklifine, merhum Erbakan Hoca’ya duyduğu kendine göre bir vefa borcuyla ret cevabı vermiş ve kendi geleneksel çizgisinde kalmayı tercih etmişti. Daha sonradan, bu katı biat kültürü Erbakan Hoca’nın ve yakınlarının dayatmalarına karşısında büyük bir kırılma yaşayarak, Kurtulmuş’un kendi hareketini başlatmasına neden olmuştu. Şimdi bütün bu isimler neden aynı adreste buluştu? Bu buluşmada aslında, gerek Ak Parti, gerek bu isimler, hem aynı ekolden gelmenin getirdiği hızlanmadan faydalandılar, hem de hedeflerinin aynı olmasını kullandılar. Öyle ki, Ak Parti’nin artık yeniden, bir şeyler üretebilen, 10 yıllık iktidarlığın ardından gelen durağanlığa yeniden bir ivme kazandıracak isimlere ihtiyacı vardı. Bu isimlerin de önceki siyasi hareketlerinde yapamadıklarını hayata geçirmeye ihtiyaçları vardı. Şimdi en önemli aşama bu iki ismin (Yasin Aktay’ı yazının başında, entelektüel kimliğiyle baş başa bıraktım) partide tutunabilmeleri ve kendilerini kabullendirebilmeleri.