CHP’li bir siyasetçimizle çaylarımızı yudumlarken güzel bir sohbete daldık geçenlerde.
Fakat Alevilerin ibadethanelerinin devlet tarafından tanınması hususundaki fikirlerini duyduğumda ünlü siyasetçimizin bu sözleri söylediğine inanmak istemedim doğrusu.
“Ne gerek var durduk yere İslamı bölmeye? Müslüman olan herkes camiye gidiyor. Aslında Aleviler saçmalıyorlar, Koskoca Selimiye’yi, Sultanahmet’i bırakıp, hiçbir özelliği olmayan mekanlarda ibadet edip ne yapacaklar? Hem.. Acımız, kederimiz bir değil mi? Neden cenazelerimizi farklı yerlerden kaldırıp, acılarımızı ayrı yerlerde paylaşalım?”
Alevilerin Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana varolan siyasal eğilimlerini düşündüm. Doğrusu kendilerinin bugüne dek CHP’ye verdikleri desteği ve onların ibadethane isteğini açıkça “saçma” bulduğunu söyleyen CHP li bir siyasetçinin varolduğunu düşünmek havsalamı biraz zorladı başta.
Aleviler yıllardır “saçma” sapan yere demokrasi ve hak talebinde bulunuyorlarmış meğer.
Siyaetçimizin aklına Alevilerin camide ibadet etmek istemeyebilecekleri ya da acılarını sünnilerle aynı mekanda paylaşmak istemeyebilecekleri gelmiyordu sanırım. Bir insanın temel hak ve özgürlüğü hakkında başkalarının karar veremeyeceğini unutmuş belki de.
Zat-ı alilerinin konuyla ilgili dahiyane fikirleri bir yana, Alevilerin ibadethane talepleri hususunda tartışmalı pek çok başlık var.
Örneğin: TC Anayasası’nda geçen “ibadet özgürlüğü”, Aleviler açısından bakıldığında fazlaca ironiktir. “İbadetlerini özgürce yapabilirsin.” Pek hoş, fakat nerede?
Aleviler açısından bakıldığında ibadet özgürlüğünün olup da devlet eliyle bir ibadet mekanın tahsis edilmemesi, evinize gelen bir misafirin önüne boş tabak getirip, “Neden yemiyorsunuz ama?” demek kadar mantıklı.
Ayrıca laik bir devlet tüm vatandaşlarına karşı dini hizmeti de bir kamu hizmeti olarak yerine getirmek durumunda. Yani toplum içinde böyle bir talebin varlığı durumunda devlete düşen görev, vatandaşlarına ibadetlerini yerine getirmeleri için gerekli ortamı hazırlamaktır.
Üstelik TC devletinin temel amaç ve görevleri arasında “insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” da yer alır. Yani devlet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının manevi varlığının gelişmesine yardımcı olacak şartları hazırlamaya mecburdur. Öyleyse çözüm, ibadethanelerin açılması gerektiği yönündedir.
Sosyolojik açıdan ise kentleşme hareketleriyle beraber senkretik (birbirinden ayrı düşünce, inanç ve öğretileri kaynaştırmış) bir yapıya sahip olan Aleviliğin, şehirlerde bireysel –individual- bir inanç haline gelmesiyle çok farklı Alevilikler ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sorunlardan biri de devletin vereceği dini hizmette hangi Aleviliği esas alacağıdır.
Daha da uzatılabilir bu tartışma listesi.
Ama asıl mesele bunların hiçbiri değil.
Mesele, CHP’li meşhur siyasetçimizin kafalardaki bütün bu soruları çöpe atarak, laikliği de yok saymış olduğunu farketmeden, gayet dogmatik ve baskıcı bir tutumla Alevileri camilerde ibadet etmeye zorlaması.
Velhasılı kelam, buyrun size karmaşık bir bilmece daha:
“Saçma” olan, Alevilerin ibadethane istekleri mi, Alevi vatandaşların çoğunun yıllardır bu kafadaki bir CHP’ye oy vermesi mi, CHP’li siyasetçimizin Alevilerin bu talebini bir “saçmalık” olarak nitelendirmesi mi ?
Bu bilmeceyi çözdükten sonra hala CHP’ye oy vermekte ısrarcı olan Alevi vatandaşlarımıza Attila İlhan’ın şiirinden bir dize armağan ediyorum:
“Böyle bir sevmek görülmemiştir.”