İnanın Goethe, Faust ve Sheakspeare okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Eserlerdeki derinliği göremediğimden bu meşhur ediblerin eserleri nasıl senelerdir takdir edildiğini kavrayamamıştım. Ne zamanki elime Prof. Sadi Irmak’ın bir şerhini elde ettim, o zaman bazı ifadelerdeki derinliği bir nebze idrak edebilmiştim. Peki, bundan neden bahsettim?
Bütün dünyanın saygıyla eğildiği yüce edebiyatçıların eserlerini dahi şerhe bakmadan okuyamıyorken, hayatın bütün menfezlerine sirayet eden bir dini ihya eden Kuran’ı Kerim’i bir muallim olmadan anlamlandırabilmek abesle iştigaldir. Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılması için, onu Sünnet rehberliğinde okumak gerektiği gibi, ayetlerin tesbitinden onların hakiki manalarının tayinine kadar pek çok meselede o ilk safı teşkil eden ve ilahî takdire mazhar olan sahabelerin mütabakatlarına ve onların tefsirlerine vâkıf olmak da lazımdır.
Konumuza gelelim. Geçen haftaki yazımda Filistin sorunun İslami ve evrensel hukuk normları içerisinde çözüme kavuşturulması gerektiğini savunmuş; ancak bu kriterlerden ne anlamamız gerektiği üzerine derinleme analiz yapmamıştım. Bugün bir örnek üzerinden bu savaşta Filistin’in takınması gereken tavrı Kur’an, Sünnet ve İslam Tarihi üzerinden yorumlayacak ve bu kriterlerin evrensel hukuk normlarıyla çatışmadığını terennüm edeceğim.
İmdi gelelim Sual: Filistinli genç Zeyd*, kendi yurtlarını işgal eden İsrail zulmüne dayanamamış ve bu işgalcilere karşı ilgili ayetten (Maide 33) çıkarım yaparak bu topraklara sonradan gelen bütün Yahudileri işgalci ilan etmiş ve öldürülmesi gerektiği hükmüne varmıştır. Bu katli yapan Zeyd’in hükmü n’ola?
Bazı ayetler Kur’anda kısas ayetleridir ve size karşı yapılana misliyle karşılık verme bazı durumlar için mübah görülmüştür. İslam masum bir insanı öldürmeye karşılık öldürenin öldürülmesini mübah kılmış; tecavüz, gasp, hakaret gibi bilimum yanlış tavır ve davranışlara karşı uygulanması gereken cezaları Kur’an hadis ve icma ışığında sistemleştirmiştir.
Eğer Zeyd, İsrail halkını ve hükümetini gayri ahlaki yollarla bölgeye gelmiş ve Filistin Devleti içerisinde yer alan bir terörist bir grup olarak addederse üç kritik soruya maruz bırakılmalı:
1) Öldürdüğü sivil İsrailli, sivil Filistinlilerin öldürülmesini destekliyor mu desteklemiyor mu? Hükümetinin insanlık dışı politikalarına ses çıkarmaması veya işgalden sonra oraya yerleşmesi onun bu politikaları desteklediği anlamına gelmez. Bu politikaları desteklediğini kendisi ifade ediyor ve insanları galeyana getiriyorsa ikinci madde devreye girer.
2) Zeyd’in bu mevzuda delilleri kat’i mi? Hakikaten öldürdüğü sivil, masum insanların öldürülmesinden zevk duyan ve teşvik eden bir cani mi?İnsanlar fikirleri dolayısıyla cezalandırılamaz, ancak açıktan açığa masumları öldürmeyi teşvik ediyorsa ve deliller de mevcutsa üçüncü madde değerlendirilmeli.
3) Zeyd delilleri bulsa bile, öldüreceği sivili önce adil mahkemelerde yargılatması gerekir. Kendi hissiyatına mağlup olup bulduğu delilleri tek taraflı değerlendirebilir. Zeyd öldürdüğü sivil hakkındaki delilleri İslami hukuk normlarını dikkate alan herhangi bir istişare meclisine sundu mu?
Eğer hem delil bulamıyor, üstüne üstük öldürdüğü sivil iç dünyasında kendi hükümetinin yaptıklarını hoş karşılamıyorsa bu durumda Zeyd katil olmuş olur. Bir masumu öldürmüş olmakla tüm insanlığı da öldürme günahına müstehak olur. Eğer bu tavrı bir zümre tarafından sistematikleştirilmişse, terör örgütü kapsamına girer. Lakin bu şartları yerine getirirse Zeyd’in davranışı makul sayılabilir.
Sual: Ama bi dakika hocam, yanlış bilmiyorsam 1967’de bir sınır anlaşması yapıldı ve Filistin Devleti bunu kabul etti. Bu yüzden iki devlet arasındaki savaş münasebetiyle Zeyd’in icraatını değerlendirsek?
Burada bir başka değerlendirmeye geçme mecburiyetindeyiz. Eğer Filistin Devleti’nin kabul ettiği 1967 sınırlarını kabul ediyorsak, burada iki ayrı devletin savaş halindeki durumu mevcuttur. Eğer Zeyd, tavrında topyekün iki milletin savaşı olarak düşünmüş ve öldürdüğü masumu savaş durumu olması münasebetiyle işlediğini iddia etmişse burada İslam Savaş Hukuku kaideleri işlemeye başlar.
Peki İslam savaş hukuku neleri bize dayatır? Peygamber ahlakında bir savaş esnasında kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, din adamları ve hizmetçiler size saldırmadığı sürece öldürülmesi yasaktır. Savaş ne kadar çetin olursa olsun, Müslümanların gücü karşısındakilere nisbeten ne kadar zayıf olursa olsun durum değişmemiş peygamberane duruştan asla taviz verilmemiştir. Karşıdaki düşman ne kadar savaş suçları da işlese, mukabele-i bi-misil kaide-i zalimanesine girişilmemiş, yukarıda saydığım kesimler korunmaya devam edilmiştir. Hiçbir zaman sivil halka saldırılmamış, toplumlar ne kadar azgınlaşırsa azgınlaşsın savaşlar ordular arasında cereyan etmiştir.
Mekke’deki Müslümanlara kan kusturulduğu dönemde, aynı seviyesizlikle karşılık verilmemiş, mertçe savaş meydanlarında savaşılmıştır. Sadece Mekke’deki işkenceleri veya öldürülmeleri seviyor diye Medine’de bir putperest alınıp işkence edilmiyor veya öldürülmüyordu. Çünkü bu davranış ancak korkakların ve seviyesizlerin davranışı olurdu.
Sual: Peki İslam tarihinde böyle bir örnek varmı ki? Yani ne bileyim işte, biri çıkıp şehirlerdeki tüm Müslümanları çoluk çocuk demeden öldürürken Müslümanlar ne yapmış?
İslami hükümler savaşın boyutuna veya zulmün büyüklüğüne göre değişmez. Bana yapılan işkence kimseye yapılmadı diye hükümler kırılamaz.
Öncelikle İslam tarihinin en sıkıntılı dönemi ilk dönemleridir. Azıcık insana yapılan işkencelerin haddi hesabı yoktur, merak edenler az bir araştırmayla nasıl işkencelere maruz bırakıldıklarına şahit olurlar. Ancak o ilkler, üzerime kavurucu sıcakta taş kondu diye, bu işkencenin sahibine taraftar olanı köşede kıstırıp aynı işenceye maruz bırakmamışlardır. İşkenceyle öldürülen Yasir ailesinin intikamı Kureyş’ten biri alınarak aynı işkence yapılarak öldürülmesiyle alınmamıştır.
Şam Romalılar tarafından işgal edildiğinde ve şehri talan ettiğinde, bunlar zulümle işgal etti topraklarımızı deyip, benzer bir tavırla Roma’nın içine girip sivil halka zulüm etmemiştir.
Sual: Senin gibi hukuk, adalet, demokrasi gibi kavramları Filistin için kullananlara “soft müslüman” diyorlar. Dini başkalarına güzel göstereceksin diye dinin içini boşaltıyormuşsun. “O kadar Filistinli ölüyor hala bunlardan bahsediyor fason” söylentileri var. Ne diyosun?
Müslümanlığı yanlış temsil eden güruhlar ile gayri müslimler arasında bir mücadele varsa sadece Müslüman diye yapılanları sahiplenip bayrak açmak bana yakışmaz. Benim kriterim başkalarının bana ne yaptığı değildir. Başlangıçta bahsettiğim kriterlerdir.
Ayrıca aslolan daha fazla Filistinlinin yaşamasıdır. Eğer Zeyd ufuksuz davranışlarda bulunup daha fazla Filistinlinin gayri ahlaki şekilde öldürülmesine sebep oluyorsa, vebali onlar için de geçerlidir. Eğer gerçekten bağımsızlık isteniyorsa ve bağımsızlık insan canından daha kıymetli ise, tüm Filistinlilerin onuruyla ve savaş kriterleri içerisinde savaşması gerekir. Onların böylesine onurlu ölümü, suçsuz masumu öldürmesinden daha hayırlıdır.
(*)Zeyd İslam ilmihallerinin en meşhur karakteridir. Anlatılmak istenen mesele somutlaştırma amacıyla Zeyd, Hind gibi isimlerle karakterize edilir. Biz de süper kahramanımızı bir problemin merkezine yerleştirdik.