Türkiye ABD ilişkileri Osmanlı zamanlarına dayansa da çağdaş dünyada 2 ülke arasındaki ilişkiler özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ağırlık kazanır. Bunun en önemli sebebi Soğuk Savaş sırasında iki kutba ayrılan dünyada ABD’nin bir müttefik daha kazanmak istemesi olabilir; hem de Sovyet’lere son derece yakın bir müttefik. Ne var ki ABD-Türkiye ilişkileri her zaman 2 tarafında beklediği gibi üst düzeyde ve olumlu gitmedi. 60lardaki Kıbrıs Harekatı girişimine  Johnson mektubuyla gelen ABD engeli, 1974teki Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle Türkiye’ye uygulanan ambargo ilişkileri dibe vurdurmuştur. 1980 darbesinde rol aldığı düşünülen ABD, Türkiye ile ilişkilerini bu tarihten itibaren daha da sıklaştırmıştır. Körfez Savaşı’nda Türkiye’nin üstlendiği rol ABD’de memnuniyet yaratırken, Irak işgali esnasında TBMM’de 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi soğuk rüzgarlar estirdi. Üstüne gelen Süleymaniye’deki “Çuval olayı” özellikle Türkiye’de halk tarafından yoğun tepki almış, ülkede Anti-Amerikancı bir hava yaratmıştır. Ardından ilişkiler zamanla yumuşamış, Türkiye’nin Ortadoğu’da artan ağırlığıyla iki ülke bu arenada ortak hareket etmiş, Pkk’ya karşıda “anında istihbarat paylaşımı” ile iki ülke birbirlerinin en önemli müttefikleri konumuna gelmiştir. Başbakan Erdoğan’ın Obama ile, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da Hillary Clinton ile olan yakın dostlukları ilişkilerin bu derece üst düzeyde olmasını olumlu yönde etkilemiştir.

2012’de de ABD Türkiye ilişkileri yoğun bir trafiğe sebep oldu. İlişkiler yine zaman zaman gerilirken, zaman zaman da dayanışma içinde geçti. Bu yılda ilişkiler genelde 2 odaklı geçti: Suriye’deki Esad rejiminin devrilmesi ve PKK ile mücadelede ortak işbirliği.

Suriye’deki Esad Rejimi

2010 yılında başlayan Arap Baharı sırasıyla Ortadoğu’daki diktatörlerin sonunu getirdi. Bu rüzgar tüm Ortadoğu’yu sarıp sarmalarken Suriye’de de Esad Rejimi’ne karşı 15 Mart 2011’de toplu gösteriler başladı. Ne var ki Esad, Ortadoğu’daki diğer liderlere oranla daha dirençli çıktı ve Suriye’deki durumu bir iç savaşa çevirdi. Şu an ülkede her gün süren çatışmalar, açlık ve susuzluk kol geziyor. Sayıları 100.000i bulan Suriyeli Türkiye’ye sığınmış durumda. Uluslararası arenada ikiye bölünmüş durumda. ABD ve Türkiye Suriye muhaliflerini destekleyen en büyük ülkeler konumundayken, Esad da Çin ve Rusya’nın desteğini arkasına almış durumda. Bu 2 ülke BM Güvenlik Konseyi’nde de Suriye’ye yönelik yaptırım tasarılarını veto etmektedir. Türkiye ve ABD Esad’ın olabildiğince hızlı düşmesi için yoğun temas halindeler. Ne var ki seçimler nedeniyle etkin adımlar atmayan ABD’nin; seçimlerin üzerinden 2 ay geçmiş olmasına rağmen hala etkin bir adım atmadığı görülmektedir.

1-) 8-14 Şubat tarihlerinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ikili temaslarda bulunmak üzere ABD’ye gitti. Hillary Clinton ile de görüşen Davutoğlu Suriye dahil bir çok konuyu görüştüklerini dile getirdi. Suriye konusunda Davutoğlu “Esad rejimi ülkedeki genelinde şiddet olaylarını tırmandırdı. Esad rejiminin sivil halka karşı şiddet uyguladığını biliyoruz. Suriye halkının yanındayız. Arap Birliğinin, Suriye çabalarını destekliyoruz. Suriye’de çözüme kavuşmak için Türkiye ile rol üstlenmeye hazırız. Ülkeye acil tıbbi yardımın götürülmesi için girişimlerde bulunacağız. Suriye halkı demokratik bir geleceği hak ediyor. Kimse Suriye’de iç savaş görmek istemiyor.” dedi.

2-) 31Mart-1 Nisan Tarihleri’nde İstanbul’da Suriye’nin Dostları toplantısı yapıldı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’da bu toplantıya katıldı. Clinton Suriye’deki şiddetin bir an önce durmasını talep ettiklerini, aksi halde bu durumun “ciddi” sonuçları olacağını öne sürdü. Esad Annan Planına sadık kalmayabilir diyen Clinton, şiddet durulana kadar bütün olasılıkları değerlendireceklerini kaydetti. Toplantıya Başbakan Erdoğan konuşmacı olarak katıldı. Suriye halkının mağduriyeti üzerinden çıkar sağlamaya girişmiyoruz diyen Erdoğan, Esad’ın verdiği sözleri tutmadığını kaydetti. Şam işbirliğine gitmezse Birleşmiş Milletlerin dur demesi gerektiğini öne süren Başbakan, Türkiye olarak Suriye’nin yanındayız, bugün toplantıya katılan ortaklarımız da bizimle aynı kanıda dedi. Suriye halkının Beşar Esad’ın infazlarına uğradığını ve ülkeden kaçış olduğunu bildiren Erdoğan, Esad’ın Annan Planını uygulamayacağını, yalnızca süre kazanmak istediğini iddia etti. Erdoğan şiddet devam ederse Suriye Halkının meşru müdafaa hakkını destekleyeceklerinin altını çizdi.

Sözlerine devam eden Erdoğan, Türkiye olarak, bölgemizdeki hiçbir ülkenin içişlerine müdahale gibi bir niyetimiz yoktur. Hiçbir ülke üzerinde çıkar hesabı yapmıyor, hiçbir halkın mağduriyeti üzerinden çıkar sağlamaya girişmiyoruz dedi. “Tam tersine biz, bölgenin barış ve istikrarını en güçlü şekilde savunuyor, bölgesel meselelerin çözümünün, tek tek bütün ülkelerin refah ve huzuruna hizmet edeceğine yürekten inanıyoruz’ Suriye, bize verdiği sözleri tutmadığı gibi, halkının meşru taleplerini de, geçmişte olduğu gibi şiddet, baskı, zulüm ve sindirme yoluna giderek yok etmeye çalıştı. Yakın tarihte, Baba Esad’ın çok ağır zulmünü yaşamış, çok ağır bedeller ödemiş Suriye halkı, maalesef bu kez de oğul Esad’in zulmüne ve toplu infazlarına maruz kaldı. Türkiye’ye sığınan Suriye vatandaşlarının sayısı dün itibarıyla 20 bine yaklaştı”. Dedi.

3-) 20-21 Mayıs tarihlerinde ABD Chicago’da tarihin en geniş katılımlı NATO Zirvesi gerçekleştirildi. Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz temsil etti. Zirvede ikili görüşme yapmayacağını belirten Obama bu kuralını Abdullah Gül için bozdu. Gül Suriye konusunda ABD’nin öne çıkmasını isterken Obama buna ABD’nin bu konuda geri kalmasının söz konusu olmadığını söyleyerek karşılık verdi. İkili arasında aynı zamanda insansız hava araçları ve İsrail konuları da gündeme  geldi. Türkiye’yi yakından ilgilendiren Suriye meselesi ise NATO Zirvesi’nin konusu olmakla birlikte temel meselesi haline getirilmemiştir. Daha önce ifade edildiği gibi bu ülkedeki kriz ortamının endişe ile takip edildiği ve BM ile Arap Birliği’nin çabalarının desteklendiği belirtilmiştir. Suriye’ye bir müdahalenin yaşananları daha da karmaşıklaştıracağı gerekçesiyle şimdilik bir müdahalenin olmadığının altı çizilmiştir. ABD’nin NATO Büyükelçisi Ivo Daalder, “Libya’da yaptığımıza benzer bir askeri müdahalenin Suriye’de mevcut durumu daha da militarize hale getireceğine, sivillerin hayatını da korumayacağına karar verdik. Ki Libya’da durum bunun tersiydi” sözleriyle bunu ifade etmiştir.

4-) 18 Eylül’de BM Genel Kurulu ABD’nin New York kentindeki BM Genel Merkezi’nde yapıldı. Zirveye katılması beklenen Abdullah Gül kulak rahatsızlığı nedeniyle vazgeçerken, Başbakan da 30Eylüldeki AK Parti Genel Kongresi nedeniyle yoğun olduğunu belirterek gezisini iptal etti. Türkiye’yi Ahmet Davutoğlu temsil etti. Davutoğlu Genel Kurulda Hillary Clinton’ın da aralarında bulunduğu bir çok önemli isimle Suriye konusunda ikili temaslarda bulundu. Genel Kurul’da yaptığı konuşmada BM’yi derhal hareket etmeye çağıran Davutoğlu, BM’nin kurucularının hayal ettikleri barış dolu dünyadan giderek uzaklaştıklarını belirtti. Zirvede açılış konuşmasını yapan Obama da Esad rejiminin sona ermesini istedi. “Dünyada kendi halkına katliam uygulayan bir liderin” yeri olmaması gerektiğini söyleyen ABD Başkanı, Suriye’deki çatışma ortamının Suriye sınırlarını aştığını ve dünya barışını tehdit ettiğini ifade etti. Obama, Arap ülkelerindeki insanları da politik bir dönüşümün yaşandığı bu süreçte sabırlı olmaya çağırdı.

5-) 11 Ağustos’ta ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Türkiye’ye geldi. Gündeminde Suriye olan Clinton Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah  Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Suriye muhalefeti temsilcileriyle konuştu. Clinton ”Bir yandan Esed’in düşüşünü hızlandırmaya çalışırken, diğer yandan acil müdahale gerektiren insani krize de cevap vermeye uğraştıklarını” söyledi.

 BM’nin, Suriye içinde 2 milyon kişinin yardıma ihtiyacı olduğu, 140 binden fazla kişinin de Suriye’nin komşusu ülkelere kaçtığı öngörüsünde bulunduğunu belirten Clinton, bunun yaklaşık 50-55 bin kişisinin Türkiye’de bulunduğunu ve daha fazlasının da Türkiye’ye gelmesinin beklendiğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Clinton, ”Şu aşamada Türkiye’nin yaptıklarını ne kadar övsem yetmez. Burada durmak bilmeyen şiddete karşı Türkiye’nin yaptıkları çok önemli” diyerek, Türkiye’deki kamplarda barınak, yiyecek, sağlık ve eğitim hizmetlerinin çok ciddi mali bedeller karşılığında verildiğini vurguladı.

Kendilerinin bu konudaki desteklerine de değinen Hillary Clinton, ”5 milyon dolarlık bir ilave katkıyı BM Mülteciler Yüksek Komiserliği aracılığıyla, 500 bin doları da Uluslararası Göç Kuruluşu aracılığıyla olmak üzere, Türkiye’de bulunan, yerlerinden edilmiş Suriyelilere desteği güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu katkıyla birlikte ABD’nin gıda, sağlık, battaniye gibi ihtiyaçlar için sağladığı katkı 82 milyon dolara ulaşmış oluyor” diye konuştu.

6-) Türkiye ABD ilişkilerinde 2012 yılında gerçekleşen son ziyaret 14 Aralık’ta ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’nın Türkiye’ye gelmesiyle oldu. Türkiye 21 Kasım’da NATO’dan Patriot talebinde bulunmuş, bu talepte 5 Aralık’ta kabul edilmişti. Bu açıklamadan 1 hafta sonra Leon Panetta Türkiye’ye geldi ve İncirlik Üssündeki 10. Tanker Üs Komutanlığı’nda konuşlu 35. Wing Komutanlığı’nı ziyaret etti. Ayrıca Panetta Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile de görüştü. Bu buluşmadan 1 hafta sonra da patriotların yerleştirileceği iller belli oldu.

PKK ile Mücadele

11 Eylül saldırılarıyla beraber dünyadaki tüm terör aktivitelerine savaş açan ABD, Türkiye ile de PKK konusunda işbirliğine gitti. Anlık istihbarat paylaşımı, insansız hava araçları ve predatörler konusu daima 2 ülke yetkilileri tarafından konuşuldu. Bazen Türkiye istihbarat paylaşımının yavaşlığından şikayet etti, insansız hava araçları konusunda da ABD’ye bağlı olmamak için kendi insansız hava aracımızı imal etmeye başladık. ABD’den predatör talep eden Türkiye ise istediği sonuca henüz ulaşamadı. Predatörlerin satışı için Kongre’den onay bekleyen Obama, bu süreçte Türkiye’nin gönlünü hoş tutmak için, yeni yılın ilk günlerinde ABD Donanmasının 30 yıllık 2 savaş gemisini Türkiye’ye hibe etmeyi planladığını açıkladı. Bu gündemlerle özellikle 2 ülkenin üst düzey askeri yetkilileri arasında görüşmeler oldu.

 

1-) 12-13 Mart tarihlerinde CIA Başkanı Orgeneral David Patreus Türkiye’ye geldi. Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile görüşen Patreus, bölgesel güvenlik konularının, terörle mücadelede işbirliğinin, karşılıklı ilgi alanlarının ve 2 ülke istihbarat teşkilatları arasındaki verimli çalışmanın devamı için yapılacaklar konularının görüşüldüğünü açıkladı.

2-) 7-11 Mayıs tarihlerinde Necdet Özel ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’nin davetlisi olarak ABD’ye gitti. En önemli gündem maddelerinden birinin Kürecik’teki üs olduğu belirtilirken, Özel ABD Savunma bakanı Panetta ile de bir görüşme yaptı.

3-) ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İstanbul’da yapılan Küresel Terörle Mücadele Konferansı’na katıldı. Hillary Clinton, katedilen önemli mesafelere karşın terör tehlikesinin acil ve inkar edilmez bir şekilde devam ettiğini anlatarak tehdidin coğrafi olarak farklı bölgelere yayıldığını belirtti.

 Clinton, “Türkiye’de de PKK 10 binlerce hayat alan terör faaliyetini sürdürüyor. ABD teröre karşı mücadelesinde Türkiye’nin yanında güçlü bir şekilde yer alıyor” dedi

4-) 2 Eylül’de CIA Başkanı Orgeneral David Petraus bir kez daha Türkiye’ye geldi. Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan ve Başbakan Erdoğan ile görüşen Petraus’un gündeminin Suriye ve terörle mücadele olduğu belirtildi.

5-) 17 Eylül’de ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Necdet Özel’in özel davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Yapılan görüşmelerde; bölgesel güvenlik konuları, iki ülkenin NATO kapsamındaki ilişkileri, Afganistan’da son dönemde meydana gelen olaylar ile Terörle mücadelede işbirliği ve istihbarat paylaşımı konuları ele alınmıştır” denildi.

Kritik Olaylar

2012’de ABD Türkiye ilişkilerini belirleyen temel görüşmeler bunlardı. Yalnız kimi olaylar vardı ki, kimisi ilişkileri sert bir zemine indirirken, kimisi de arayı yumuşattı.

1-) ABD Başkanı Obama Ermeni Diasporasının büyük baskılarına rağmen, 24 Nisan’da yaptığı konuşmada 1915 Ermeni Tehciri’ni soykırım olarak nitelemek yerine  Meds Yeghern(Büyük Felaket) olarak andı, bu da Ermenileri kızdırırken, Türkiye tarafından hoş karşılandı

2-) 2 Türk Jetinin Suriye tarafından düşürülmesi ile ilgili ABD tarafından yapılan ve Türkiye’yi destekleyen açıklamalar ilişkileri perçinledi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye’nin Türk uçağını düşürmesinin kabul edilemez olduğunu ve ABD olarak bu olayı en sert şekilde kınadıklarını bildirdi. Ayrıca Clinton, Suriye’nin Türk uçağını düşürmesini “küstahça” olarak niteleyerek şöyle söyledi; “Bu küstahça saldırıyı en sert şekilde kınıyoruz. Esed rejimini sorumlu tutmak konusunda Türkiye ve müttefiklerle birlikte hareket edecek.”

3-) Eylül ayında Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde hem BM’den hem de NATO’dan Suriyeli sığınmacılar konusunda talep ettiği yardımın karşılıksız kalması ve ABD’nin bu konuda bir şey yapmaması Türkiye tarafında tepkilere neden oldu.

4-) Yılın sonlarına doğru İsrail’in Gazze üzerine başlattığı saldırılar, Türkiye ABD ilişkilerini en gergin şekline soktu. Obama’nın İsrail kendini savunma hakkını kullanıyor açıklaması Türkiye’den çok ağır tepki gördü. Başbakan Erdoğan: “Buradan tüm batıya sesleniyorum kimse İsrail savunma hakkını kullanıyor diyemez. İsrail bölge de terör estiriyor. İsrail BM kararlarını dinlemiyor. Bundan dolayı BM’nin adaletine inanmıyorum. Ya elimizle müdahale edeceğiz ya dilimizle müdahale edeceğiz ya da kalbimizden buğuz edeceğiz. Daimi üyelerin ağzına bakarak adım atarsak bizim halimiz perişan olur. 4 yaşındaki çocuğu katletmek meşru savunma hakkı mıdır? Halkın üzerine topyekün ölüm yağdırmak nasıl savunma hakkı olabilir? Yaptığı her hukuksuzluk karşısında ödüllendirilen İsrail her defasında daha kanlı saldırılar düzenliyor.” Dedi.

5-) Gazze’de sağlanan ateşkes için ABD ve Mısır’ın liderlik etmesi ve Türkiye’nin girişimlerinin yok sayılması Türkiye tarafından hoş karşılanmadı. Clinton ve Obama’nın Mısır’ı tebrik ederken Türkiye’den bahsetmemesi, Türkiye’nin Ortadoğu’daki lider oyuncu rolünü kaybettiği havası yarattı.  ABD Başkanı Barack Obama Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi telefonla arayarak  Mursi’ye ‘sürdürülebilir bir ateşkes elde etme çabalarına ve müzakerelerdeki kişisel liderliği’ için teşekkür etti.

6-) Yılın son ayında Filistin BM Genel Kurulu’nda “gözlemci kuruluş” statüsünden “üye olmayan devlet” statüsüne yükseldi. BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada, Filistin’in talebi için 138 ülke, “evet”, 9 ülke “hayır” oyu kullandı, 41 ülke çekimser kaldı. Türkiye evet oyu kullandı ve bu konuda lobi çalışmalarında bulundu. Ne var ki ABD’nin hayır oyu vermiş olması, ve kararı “talihsiz” olarak nitelemesi tepki çekti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin daha önce Ortadoğu’da iki devletli çözüm istediğini belirterek, “Şimdi ne oldu da Filistin’in devlet olmasına karşı durdunuz? Ben bunları kendilerine söylediğim için, şuanda bir daha söylüyorum. Yani bunlar kapalı kapılar arkasında konuşulmamıştır ha. Bunlar, bizzat yüzlerine söylenmiştir” dedi.

ABD Türkiye ilişkileri 2012’de görüldüğü üzere iniş çıkışlarla sürdü. 2013 içinde benzer bir görüntü çizecektir. 2 ülke Esad rejiminden kurtulmak için yoğun trafik yaşayacakken, söz konusu İsrail- Filistin olunca, yine karşı karşıya gelecektir.

 

Leave a Reply