Andrew Heywood’a göre “ideoloji” birçok noktada bir diğeriyle çakışan değişken fikirler bütünüdür. Temel özelliği bu çatışma (conflict) olan ideolojileri daha genel anlamıyla mevcut düzeni korumayı, değiştirmeyi veya yıkmayı amaç edinmiş ve organize bir siyasi eylem için temel teşkil eden az veya çok tutarlı bir fikir demeti olarak da tanımlayabiliriz. Siyaset adı verilen uçsuz bucaksız arazinin kimi zaman kesişen kimi zaman yan yana dahi gelmeyen bağımsız patikaları olan bu fikir demetleri belli bir sistem ve hayat tarzı ortaya koyduklarından karşımıza çıktıkları tek alan siyaset değildir. İdeolojiler özellikle “diğerleri” başlığı altında sıralananların dışındakiler -yani temel ideolojiler- oldukça kapsamlı bir bakış ortaya koyduklarından tabir-i caizse atılan adımdan kendini belli edebilir.
Bu yazı dizisinde toplumumuzun rahatsızlıklarından biri olan bireyselciliği tezi ve anti teziyle birlikte inceleyecek ve bir çeşit çözüm üretmeye çalışacağım. Özel olarak bu yazıda ise şimdiye dek yazılanların tam tersi olarak 21. yüzyılın gözde ideolojilerinden liberalizme bireyselcilik açısından bir milliyetçi gözüyle bakıp düşüncelerimi yazıya dökeceğim. Milliyetçilik üzerine liberalizm mürekebiyle yazılmış ve şahsımca hiç de yakıştırılamamış yazılara maruz kalmışken bir de böylesini denemek hakkımdır diye düşünüyorum.
Liberalizmin direği niteliğindeki bir ilke olan bireyselciliğin tanımından başlamak gerekirse bu düşünce bireysel insanın en önemli konumda olduğuna inancı içerir. İnsan her şeyden önce bir bireydir, biriciktir. Kendi “iyi”sini kendi tanımlayıp bu iyiye ulaşmak için gönül rahatlığıyla çaba sarf edebilmesine uygun inşa edilmiş bir toplumda yaşamayı hak etmektedir. Biraz daha açacak olursak birey, kendi ahlak kurallarını kendisinin oluşturacağı bir toplumsal düzenin içerisinde yaşama hakkına sahiptir.
İkinci temel ilke olan “özgürlük” ise yine Heywood’un açıklamasına göre eşitlik, adalet ve otoriteden daha üstün olan bir merkezi değeri ifade eder. Bunun başlıca sebebi ana ilke olan bireyciliğin “bireyselciliğinden” kaynaklanıyor olsa da yiğidi öldürüp hakkını yememek gerek ki liberaller özgürlüğün hissettirdiği o ufak ürpertiyi duyarcasına hukuka bağlı özgürlük kavramını üretiyorlar. Ancak bu durum yine de herkesi azami seviyede mutlu etmeye çalışma gafletine düşmelerini engelleyememiş olacak ki liberalizm herkes için eşit özgürlüğü savunmaktadır. Mümkün ve makbulmüşçesine…
Diğer ilkeler bir kenarda bekleyedursun en azından bu yazı için bilgi sunma aşamasını kısa tutup tahlil kısmına geçmiş olalım ancak nereden başlayacağımızı seçmekte biraz zorlanabiliriz. Yine de zannediyorum ilk iş olarak üstteki paragrafları okurken fonda duyduğumuz kuş cıvıltılarını, dalga seslerini, çocuk kahkahalarının sesini bir nebze kısıp gözlerimizin önüne iliştirilen toz pembe filmi de kaldırmamız gerekiyor. Zira bu şekilde bu iki ilke özelinde liberalizmin günümüz Türkiye’sinde ve dünyasında toplumda nasıl yansımalar bulduğunu daha rahat anlayabiliriz.
Bireyselcilik modern zamanların bir çeşit laneti gibi teknolojinin de etkisiyle toplumumuza sinsi bir şekilde sızmaya başladı ve etkilerini de kısa bir sürede gösterdi. Benliğe dönüş, benliği önem hiyerarşisinde ilk sıraya koyma ve dahası dünyayı “ben merkezci” bir anlayışa oturtma eğilimi özellikle gençler arasında önü alınamaz bir hızla yayılıyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” umursamazlığı zor geçen günleri yalnızca birilerinin omzuna yüklüyor ve bu ait olamama hissi uzun vadede ise devlet ve millet bazlı birçok sıkıntıya sebep olacak gibi gözüküyor.
Sebeplerine gelecek olursak öncelikle insan toplumdan bağımsız bir varlık değildir. Herkes bir topluma dolayısıyla bir millete ve belli normların içerisine doğar. Ve hatırı sayılır bir süre de bu normlara bağlı ve sorgusuz yaşar. Sorgulama sürecini ise ya yine normlara ve dolayısıyla mensup bulunduğu topluma bağlılığını sürdürerek tamamlar ya da bu normlardan aklına yatmayanlara uymaz. Unutmamak gerekir ki ahlak doğası gereği toplumsal bir kavramdır, yahut toplumun var oluşunun bir sonucudur. Dolayısıyla herkesin kendi ahlak kurallarını kendi oluşturması gibi bir durum mantıken de havada kalmaktadır çünkü kişisel bir ahlaktan zaten söz edilemez. Elbette her akıl sahibi varlık önüne sunulan her şeyi sorgulayıp kabul etme veya etmeme hakkına sahiptir. Ancak bireyin kendi ahlak kuralını kendi oluşturması fikri bu sorgulamanın çok ötesinde ve toplumsal bir karşılığı olmayan bir öneridir. Bunun en açıklayıcı kanıtı ise bugün liberalizmin uygulanamayışının bir sonucu olan yalnızlaşma ve bencilleşmedir.
Peki içine doğduğu topluma aidiyet hissi barındırmayan, yaşam amacını tamamen kişisel faydalara indirgeyen bu insanların bu hayatta ulaşmak istedikleri ülkü nedir? İşte bu sorunun cevabının herkesin kişisel olarak çizdiği yola göre değişecek olması bir millet için ortak bir emel yoksunluğunu doğurur ki bu sonuç literatürde yer alan milleti millet yapan unsurlardan en önemlisinin yitirilmesi demektir (common goal). Gernell tarafından “Nasıl ki bir insanın burnu ve kulakları varsa milliyeti de vardır.” şeklinde oldukça doğal bir edinim olarak tanımlanan millet kavramının birey olma fikrine engelmişçesine bir kenara atılması pek de akla yatkın bir çözüm gibi gelmiyor.
Sonuç olarak liberalizm çatısı altında bireyciliğin değil bireyselliğin yüceltilmesi ve bireyin faydasının bir ideal hâline getirilmesi, toplum normlarının bir tehdit olarak algılanması ve sorgulamaya bırakılmaksızın karşı çıkılması, insan doğasından kaynaklı aidiyet hissini yok sayarak insan üzerine bir fikir demeti inşa edilmesi liberalizmin yayıldığı tüm toplumlarda uzun vadede derin yaralar açmaya meyyaldir. Bu açılmış veya açılması muhtemel yaralara önlem ve deva olacak merhem ise yazı dizisinin sonunda okuyuculara sunulacaktır.
İsmini vermek istemeyen okuyucu
Merve Hanım,
Yazılarımızın üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra onları tekrar incelediğimizde çok bariz hatalarımız olduğunu görürüz. Siz de bu yazıya dönüp baktığınızda yüzeysellikten, klişeden ve hatalardan başka bir şey göremeyeceksiniz fakat bu normal bir durumdur, yazmaya olan hevesinizi kırmamalıdır.
Merve Pehlivan
Sayın ismini vermek istemeyen okuyucu,
Kimliğinizi dercetme cesaretini buyurursanız şahsınızla müsait bir vakitte akademik çerçevede liberalizmi enine boyuna tartışmak isterim.
Yorumunuz için teşekkürler.
Yazı dizisinin devamı içinse şimdiden keyifli okumalar.