Öncelikle belirtmek isterim ki tıpkı KKTC gibi, Filistin’i tanıyan tek ülke de olsak; dünyada 136 değil eksiksiz bütün ülkeler de Filistin’i tanısa, elbette ki Vatikan’ın veyahut bir başka ülkenin Filistin’i tanıması, bizler için Kudüs’ün kutsiyetini değiştirmeyecektir. Bu sebeple, baştan belirtmek isterim ki bu yazım kişisel birkaç yorum içeren bir haber yazısıdır, yoksa sadece zahirde kalacağına inandığım bu adımı çiçeklerle, balonlarla kutladığım ve sevinç gösterilerinde bulunduğum hissiyatı herhangi bir okuyucuda oluşsun istemem. Nitekim hakikat, düşmanın şehadetine muhtaç değildir.
Vatikan Filistin’i Resmen Tanıdı
Bildiğimiz üzere birçok ülke Filistin Devleti’ni tanımamak için, ikili mutabakatlarda muhatabı olarak FKÖ’yü yani Filistin Kurtuluş Örgütü’nü alıyordu. Ancak iki gün önce yaşanan gelişmelerle Vatikan’ın Filistin Kurtuluş Örgütü yerine Filistin devleti ile diplomatik ilişki kurmasını sağlayacak anlaşmaya son şekli verildi. Sözleşme henüz imzalanmamış olsa da, müzakerelerde aynı masaya oturmak aslında fiili olarak tanıma işleminin gerçekleşmesi için yeterli bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim Papa Francis ve Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas da cumartesi günü bir araya gelecek. Vatikan, bundan 3 yıl önce BM Genel Kurulu tarafından 2012 yılında Filistin devletinin tanınması yönünde alınan kararı memnuniyetle karşılamıştı.
Filistin Cephesi Gelişmeyi Olumlu Karşıladı
Filistin Kurtuluş Örgütü Yürütme Komitesi üyesi Hannan Aşravi; bu bağlamda yaptığı açıklamada, Vatikan’ın Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıma kararı almasının Filistinlileri memnun ettiğini belirtti. Bu kararın siyasi olmaktan ziyade, insani ve ahlaki boyutları olduğunu ifade etti. Filistin Milli Birlik Hükümeti Dışişleri Bakanlığı da dün bir açıklama yaparak, Vatikan tarafından Filistin’in tanıması kararını olumlu karşıladı.
İsrail: Hayal kırıklığı içindeyiz
İsrail, kararı ‘hayal kırıklığı’ söylemi ile karşıladı. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Emmanuel Nahson, basına yaptığı yazılı açıklamada, “İsrail, Vatikan’ın Filistin’i tanıma kararını hayal kırıklığı içerisinde öğrenmiş bulunuyor” ifadelerini kullandı. “Bu karar barış sürecini teşvik etmiyor. Ayrıca Filistin yönetimini doğrudan ve ikili görüşmelere dönmekten uzaklaştırıyor.” değerlendirmesinde bulunan Nahson, İsrail’in Vatikan ve Filistin arasındaki anlaşmayı inceleyeceğini ve adımlarını buna göre belirleyeceğini kaydetti.
Bu noktada belirtmek gerekir ki, barış çığırtkanlığı yaparak zulmün efendiliğini üstlenen İsrail; Filistin üzerinde gerçekleşen her olumlu gelişmede yüzü kızarmadan “barış”ı bahane edebiliyor. Filistin’deki iki cephenin birleşmesini bile barışı zedeleyici bir hareket olarak nitelendiren İsrail hükümeti bu sefer de kendisinden beklenen tepkiyi en kısa sürede vermiş bulunuyor.
Avrupa’da ‘Filistin’i tanıma’ dalgası
İsveç’in Filistin’i bağımsız devlet olarak tanıma kararının ardından İrlanda ve İngiltere parlamentoları bu yönde bağlayıcılığı olmayan kararlar almıştı.
İspanya’da parlamento, hükümetin Filistin’in tanımasına yönelik tavsiye kararı alırken; Hollanda’da da iktidar ortağı İşçi Partisi, Filistin devletinin tanınması konusunun mecliste tartışılmasını istemişti.
Fransa Meclisi’nde kabul edilen “Filistin’in devlet olarak tanınmasını” hükümetten talep eden karar tasarısının ardından, aynı konuya ilişkin karar tasarısı Fransa Senatosu’nda da kabul edilmişti.
Avrupa ülkelerinin parlamentolarında üst üste Filistin’in tanınmasını isteyen tasarıların kabul edilmesinin ardından, Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylamada da Filistin’in devlet olarak tanınmasının müzakerelere dönme şartıyla ‘prensipte’ desteklendiği kararı çıktı.
AP’deki siyasi grupların ortak sunduğu karar metninde şu ifadelere yer verildi: “Avrupa Parlamentosu, prensip olarak Filistin’in devlet olarak tanınmasını desteklemekte ve iki devletli çözüm temelinde İsrail-Filistin barış görüşmelerindeki gelişmeyle paralel bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini öngörmektedir.” Bugüne kadar, dünyadaki 193 ülkeden 135’i Filistin’i devlet olarak tanıdı. Avrupa ülkelerindeki tanıma girişimleri ise son dönemde hız kazandı.
Zamanlama Manidar Mı?
Anlaşmanın Cumartesi günü yani 15 Mayıs’ta gerçekleşeceğinin duyurulması ise kafamda bazı soru işaretleri oluşturuyor. Hakikaten de mutabakat gününün İsrail’in her sene bağımsızlığı olarak kutladığı ve Filistinlilerin 1998’de Yaser Arafat’in öncülüğünde başlayan ve o günden beri anılan Nakba- NekbetGünü ( Büyük Felaket)’ne denk gelmesi bir kasıt ve mesaj içeriyor mu, Batı dünyası Filistin’e bir sus payı mı veriyor yoksa gerilen ilişkilerin neticesinde İsrail’e bir mesaj mı veriyor bilinmez ancak önümüzdeki günlerdeki gelişmelerle birlikte mutlaka bu sorulardan bazılarının cevaplanacağını düşünüyorum.
Bilgilendirmek maksadı ile kısaca şu bilgiyi paylaşmakta da yarar görüyorum. Nakba günü, 1948 yılından itibaren ölen ya da öldürülen Filistinlileri anmak, yaşanan sürgünün ya da göçlerin sonucunda kaybedilen toprakların, malların, mülklerin ve hakların yasını tutmak için her yıl 15 Mayıs tarihinde Filistinliler tarafından anma günü olarak geçirilir ve Filistin devletinin de resmi tatil günlerinden biridir.
Temsili Değil Samimi Adımlar Gerekiyor
Yukarıda belirtildiği üzere son zamanlarda, Mavi Marmara davası ile hızlanan süreçte birçok Avrupa ülkesi Filistin’i tanıyor veyahut tanımak yönünde temayülleri var. Ancak tüm bu gelişmeler, gerçek bir adalet için kanaatimce çok da bir şey ifade etmiyor. Lakin, tanıyan ülkenin Vatikan olması idaresi ağırlıklı olarak Katoliklerin elinde bulunan dünya ülkelerine emsal teşkil etmesi sebebiyle bir nebze önem arz ediyor. Bu resmi tanımalar, AP ve BM toplantılarında oy olarak dönmedikçe, bu ülkeler İsrail’e karşı bir duruş gösteremedikçe bu temsili adımlar hakka ve hakikate temas etmekten uzak kalıyor.
Kaynakça: http://www.aljazeera.com.tr/haber/vatikan-filistini-tanidi