Türkiye belki çok uzun yıllardır istikrarlı bir ülke değil; ama özellikle son yıllarda çok ciddi kırılmalar yaşıyor. Örneğin rejim düşmanlığının öznesi olan siyasal hareketler 180 derece kayabiliyor. Bu önemli gerçeğe karşın, ülkemizde maalesef 180 derece değişmeyen olgu ise ‘rejim düşmanlığının yükselişi.’
Ne demek mi istiyorum? Daha somut anlatayım:
Rejim düşmanlığı, yani Türkiye’nin parlamenter/demokratik/üniter/sosyal/hukuk düzenlerinden bir veya daha fazlasını sarsmak, ikinci cumhuriyet hareketinin önemli hedefleri arasında yer alıyor.
Her ne kadar bugün ikinci cumhuriyetçiliğin önemli dayanaklarından bazıları, liberal sol ve Fethullahçılık irtifa kaybediyor gibi görünse de karşı devrim hareketi yavaşlamıyor, oyuncu değişiklikleri ile mevzi korumaya hatta atak yapmaya çalışıyor.
Bu hareketin bayrağını taşıyan özneler Türk siyasetinde, son 60-70 yılda önemli konumlara, dönem dönem iktidar ortaklığına ve nihayet iktidara gelebildiler. Türkiye’nin son 60-70 yılını bu bağlamda ele alırsak rejim düşmanlığın ne kadar ve nasıl yükseldiğini, Türk aydınlanma hareketinin ve cumhuriyet değerlerinin nasıl aşındığını net bir şekilde görebiliriz.
İstikrarlı bir yükseliş içerisinde olan rejim karşıtlığının yanında; rejim düşmanlığında yardımcı roller üstlenen siyasal hareketler ise zaman içerisinde farklılıklar gösterdi. Hatta Türkiye’de ciddi kırılmalar da yaşandığı için asla uzlaşmayan iki siyasi hareket rejim düşmanlığında yardımcı oyuncu rolünü üstlenmede aynı kaderi paylaşabildi. Kaderin bu cilvesini bu yazıyla ele almaya çalışacağız.
Daha somut olarak görmemiz açısından Türkiye’de son 6 yılda neler olduğuna göz atmamızda fayda var.
Çözüm Süreci
2011 yılından itibaren medyada hükümetin iradesi ile İmralı’da bazı pazarlıklar yapıldığı iddiaları ortaya çıktı. İddialar hükümet tarafından önce yalanlandıysa da 28 Aralık 2012 yılında Tayyip Erdoğan MİT tarafından Öcalan ile bazı görüşmeler yapıldığı itiraf edildi. Yaklaşık 3 yıl boyunca da “Çözüm Süreci” adı altında devam etti.
Süreç ilerlerken Türkiye’nin üniter yapısı tartışılıyor, eyalet sistemi ve başkanlık tartışmaları alevleniyor, özerklik talepleri artıyor, HDP(o zamanki adıyla BDP) milletvekilleri “Kemalizm’i çöp sepetlerine atıyor”, Demirtaş Gezi Direnişi’ne darbe diyordu.
28 Şubat 2013 yılında Derya Sazak yönetimindeki Milliyet Gazetesi ‘İmralı Zabıtları‘ adıyla Öcalan-AKP-HDP-Kandil arasında yapılan, içeriği halkla paylaşılmayan pazarlıkları haber yaptı. Zabıtlarda en dikkat çekici kısım ise Öcalan’ın başkanlık sistemine destek verdiklerini açıkladığı bölümdü:
“Başkanlık sistemi düşünülebilir. Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz, AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız başkanlık ABD’deki gibi olmalı…“
Bu olaylar ‘Çözüm Süreci’nin pempe filtreler ile medyaya yansıdığı AKP ile HDP’nin rejime dönük birlikte hareket ettiği yıllardı. İkinci cumhuriyetin gerici ve bölücü ittifakı gözünü Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran gazi meclise dikmiş ve parlamenter rejimi pazarlıklar ile tarihe gömmeye karar vermişti.
7 Haziran Öncesi ve Sonrası
Şeffaf olmayan bir süreç yine şeffaf olmayan bir mutabakat (Dolmabahçe Mutabakatı) üzerine başlayan tartışma ile bitti ya da rafa kaldırıldı. Pembe filtrelerin kaybolması ile PKK’nın süreç sırasında büyümesine göz yumulduğu anlaşıldı. Kobani eylemleri, PYD’nn bir anda misafir konumundan terörist durumuna düşmesi… Sürecin buzdolabına taşınması bir anda olup bitti.
HDP seçime ilk kez parti olarak ve ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız‘ sloganıyla girmeye karar verdi. Bu hızlı değişimler birbirlerini süreç boyunca koruyan hatta başkanlık mutabakatı yapan AKP ve HDP’nin arasını öyle bir açtı ki… Türkiye siyasetinin sadece son 18 ayını takip eden birisine çözüm sürecini, pazarlıkları, mutabakatları anlatsan inandıramazsın.
Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamenter düzenini bile kendi aralarında, halktan gizleyerek pazarlık konusu yapan bu ittifakın nasıl ve neden ayrıldığı şüphesiz birçok yazının ve kitabın konusu olacak; uzun yıllar diğer tüm siyasi pazarlıklar gibi sır olarak kalacaktır.
Bu sürecin ardından, özellikle 1 Kasım sonrası rejim düşmanlığında yeni bir yardımcı oyuncunun devreye gireceğini birçok insan tahmin etmiyordu.
Devlet Bahçeli ve ekibi, belki 1 Kasım’da yaşadığı travmadan, belki sonrasında parti tabanının ve delegelerinin kurultay baskısından ötürü ‘flu’ olarak gördüğü HDP’nin yerine başkanlık tartışmalarında AKP’ye koridor açacak kıvama geldi.
Devlet Bahçeli sırasıyla 11 Ekim, 15 Ekim ve 18 Ekim 2016 tarihlerinde yaptığı açıklamalar ile bir süredir gündemden düşmüş olan başkanlık tartışmalarını alevlendirdi.
Darbe girişiminin yıprattığı, Fethullahçı örgütlenmenin tehditlerine karşı koymayan çalışan, PKK ve IŞİD terörüne karşı savaşan Türkiye ‘başkanlık sistemi’ tartışmasını kucağında buldu.
Hem de 15 Temmuz sonrası Başkanlık’ı belki de en çok isteyen Tayyip Erdoğan bile 2 kez parlamenter demokrasi vurgusu yapmışken…
Meclis’in bombalanması gibi bir ihanet henüz yaşanmışken…
AKP bile bu konuyu gündeme getirmekten imtina ederken…
Kuşkusuz MHP yönetimin hataları ile 3 ayda 2 milyona yakın oy kaybetmesi, flu gördükleri partinin yarı sandalyesine sahip olmaları ciddi bir travmadır. Ama buna kızıp parlamenter rejime tamamıyla küsmüş de olamazlar herhalde!
Bu başarısızlığı MHP idaresi görmezden gelse de tabanında ciddi bir değişim isteği oldu ve Türk Milliyetçileri demokratik bir zeminde yarışmak adına 3 aday çıkardı ve kurultay için neredeyse 800 delegenin desteğini aldı. Bahçeli ise anti-demokratik manevralarla, siyasi tecrübesine yakışmayacak şekilde, kurultaydan kaçtı. AKP medyasının da desteği ve mahkeme kararları sayesinde tabanıyla yüzleşmekten kurtuldu.
Bu süreç çok yakın zamanda herkesin gözünün önünde yaşanmamış olsa…
Bahçeli’nin anti-demokratik tavrı tescillenmemiş olsa…
18 Ekim’de yaptığı “Biz millete gitmekten korkmayız. Bunda da mahsur görmeyiz. Türk milleti ne derse ‘baş göz üstüne’ deriz.” çıkışın demokratik kaygılar sonucu yapıldığına inanabilirdik.
Milliyetçiliği daha birkaç yıl öncesinde ayaklar altına alıp tepinen insanların; bir süredir garip bir şekilde Devlet Bey’e sahip çıktığına şahit olmasak…
MHP’ye kaset komplosunu seçim öncesinde kullanan AKP medyasının; bir süredir Sayın Devlet Bahçeli’nin muhteşem devlet adamlığından ve siyasetinden bahsetmesi garibimize gitmese…
AKP medyasının, MHP muhalefetine karşı, Bahçeli’ye destek verdiğini neredeyse ilan ettiğini hatırlamasak…
Devlet Bey’in bu çıkışının AKP’ye yapılan bir jest olmadığına inanacağız.
Ne var ki şu an ortaya çıkan tablo Devlet Bey’in koltuğunu korumasına yardımcı olanlara jest yapıyor oluşudur. Devlet Bey’in referandum desteği kendi savunduğu gibi demokrasi adına değil, siyasi kaygılar sebebiyledir.
Elbette Bahçeli, tabanının karşısına ‘Başkanlığı destekliyoruz.’ diye çıkamaz. Hele koltuğu bu kadar sallantılıyken. Ama, AKP’ye başkanlık konusunda sıkıştığı yerde yardımcı olabilir. Gündemi AKP lehine çevirecek katalizör etkisi yapabilir. Aslında yaptığı da tam olarak budur.
AKP’lilerin Twitter üzerinden Musul’u fethetme amacıyla yaptığı çıkartmalar henüz başarılı olamasa da, AKP’nin Balgat kuşatması başarılı olma eğilimindedir.
HDP rejim karşıtlığında birkaç yıl önce en iyi yardımcı oyuncu ödülünü almıştı.
Bahçeli, HDP’yi flu gördüğü için mi bilinmez, almaya çalıştığı ödülü HDP’lilerin elinden almak üzere olduğunun farkında değil.
Hatırlatmakta fayda var: Bahçeli’nin halka havale etmek istediği Başkanlık Öcalan onaylıdır.
Bahçeli AKP’den gündeme getirmesi için rica ettiği Başkanlık teklifinin birkaç yıl önce AKP-Öcalan arasında pazarlık edildiğini unutmuş olamaz.
Bahçeli, AKP ile birlikte halkın önüne koymayı planladığı Başkanlık Sistemi referandumunun 3 yıl önce AKP ile Öcalan arasında test edildiğini de unutmuş olamaz.
Tarih bu yaman çelişkiyi düzeltebilecek midir? Hep birlikte göreceğiz.
Kaynakça
http://www.ntv.com.tr/turkiye/ocalan-bdp-gorusmesinin-zabitlari,1NdUyIpFc0W7p_Jo3iBLNg
http://www.hurriyet.com.tr/erzurumda-olayli-nevruz-kutlamasi-22835094
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/617433/Devlet_Bahceli__baskanlik__icin__referandum__dedi.html
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/402091/AKP_5_ayda_5_milyon_oy_artirdi…_iste_7_Haziran-1_Kasim_karsilastirmasi.html
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/402091/AKP_5_ayda_5_milyon_oy_artirdi…_iste_7_Haziran-1_Kasim_karsilastirmasi.html
Fatih Yavuz
Sayın İlteriş Civelek;
Bu güzel yazınız için teşekkür ederim.
Yaklaşan Cumhuriyet Bayramı beni hiç heyecanlandırmıyor, neşelendirmiyor. Hedefleri cumhuriyetimizin temellerini dinamitlemek olan bazı unsurlar başarıya bu kadar yakınken; cumhuriyetçiler ise bu kadar “sessiz,sinmiş” iken hangi cumhuriyetin bayramı? Cumhuriyeti bin bir meşakkatle kuranlar, cumhuriyeti ayakta tutup bugünlere taşıyanlar; bizi asla affetmeyecek.
Cumhuriyet Bayramı’mız için yazacaklarınızı okumaktan memnuniyet duyacağım.
Saygılarımla,
Fatih Yavuz