Türkiye olağanüstü zamanlardan geçiyor. Fakat herkesin gündeminde olan bu süreçte dahi hayat devam ediyor ve bu yazıda ele alacağım gibi toplumsal hayatımızın daha sağlıklı bir hale evrilmesi için yeni yasalar, yönetmelikler çıkıyor. Bunlardan dikkat çeken bir tanesi birtakım sivil toplum kuruluşlarının heyecanla beklediği “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlardan Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik.” Yönetmelik kapsamında cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan (mesela tecavüz) hükümlü olanlara cinsel dürtülerin azaltılması, denetlenmesi yahut yok edilmesi amacıyla ayakta ya da yatarak, ilaçlı ya da ilaçsız tedavi uygulanabilecek. Bu tedavinin bir çeşit kimyasal kastrasyon olacağı ifade ediliyor. Sözün özü, cinsel suçların mahkumları için kimyasal hadımın önü açıldı!
Yeni düzenlemeye göre cinsel suçlar sebebiyle hükümlü kişiler, bulundukları kurum tarafından sağlık raporu almak üzere ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı ve üroloji veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanı hekimlerine yönlendirilecek. Hazırlanan rapor ise nasıl bir tedavi öngörüleceğini ortaya koyacak. Kimyasal hadım da bu tedavi yöntemlerinden birini oluşturabilecek. Bu rapor infaz hakimliğine gönderilecek ve hükümlünün tedaviyi tam uygulaması temin edilecek. Hükümlüye dair verilen şartlı salıverme kararı, tedaviye devam edilmediğinin tespiti halinde kaldırılabilecek. Bununla beraber hükümlünün tekrar benzer bir suç işlemesi ihtimalinin ortadan kaldırılması için, çocukların bulunacağı bir ortamda çalışması yasaklanabilecek.
Çözüm Olur mu?
Cinsel suçlar da dahil olmak üzere bütün suçlar tabiatı itibariyle beraberinde bir ceza getirir. Suç ve ceza olguları insanlık tarihi kadar kadimdir aslında ve tarih boyunca hep biri diğerinin peşinden gelmiştir. Cezalar hem toplumda birtakım suçlara eğilim gösteren insanlar için caydırıcı bir nitelik taşır; hem suçu işlemiş olana bir elem çektirerek toplum vicdanını tatmin etmeye hizmet eder; hem suçlu kişiyi ıslah etmeye, onu eğitmeye yarar; hem de suç işlemiş o şahsı toplumdan soyutlayarak gelecekte işlemesi muhtemel olan, toplumsal hayatı zedeleyici fiilleri önler. Bütün bu açıklamalar cezayı oldukça işe yarayan sevimli bir müessese gibi gösterse de, aslında ceza iki ucu keskin bir kılıçtır; zira ceza yargısının masrafı yanında cezanın infazının da bir maliyeti vardır. Dolayısıyla ceza, suçluya olduğu kadar kamuya da bir elem çektirmektedir.
[pullquote_left]Bu yaptırım ayrıca bazı vakalarda cinsel dürtülerin tamamen yok edilmesiyle neticelenecek ve suçlu kişinin gelecekte benzer suçlar işlemesinin önüne geçecektir.[/pullquote_left]Anlaşılacağı üzere herhangi bir suça ceza öngöreceğimiz zaman bu cezanın verilmesinden doğacak kamusal faydanın, cezanın verilmesinden doğacak kamusal elemden fazla olmasını istemeliyiz. Bu kamusal yarar yukarıda da ifade edildiği üzere, suçlunun ıslah edilmesi yahut tedavi edilmesi şeklinde tezahür edebilir. Söz konusu düzenleme bunun güzel bir örneğidir aslında, zira bir endokrinoloji uzmanının tavsiyesi ve denetimi üzerine yapılacak bir ilaç tedavisi, cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyen bireylerin hormonel dengelerinde bir düzelme sağlayarak onları ıslah edebilecektir. Bu yaptırım ayrıca bazı vakalarda cinsel dürtülerin tamamen yok edilmesiyle neticelenecek ve suçlu kişinin gelecekte benzer suçlar işlemesinin önüne geçecektir. Cinsel dürtülerin yokluğunun insanda oluşturacağı boşluk ise cezanın hem caydırılıcılık ögesini, hem de kamunun vicdanını tatmin etme işlevini sağlayacak niteliktedir. Dolayısıyla bence mevcut düzenleme gelecek açısından umit vericidir.
Daha Ağır Ceza, Daha Az Suç mu Demek?
[quote]Tanrı Zeus, şehirlerde kural yerine geçmesi ve insanları dostluk bağlarıyla birbirlerine bağlaması için esası adalet,doğruluk ve utanma olan siyaseti göndermiş ve siyaset sanatı tüm insanlar arasında eşit olarak pay edilmiş. (Protagoras)[/quote]
Burada akla gelen en önemli sorulardan bir tanesi, cezanın şiddetindeki artış ile suçun işlenme oranı arasındaki münasebetin nasıl olduğudur. Aslına bakarsanız bu ilişkinin doğrusal olmadığı birkaç yüzyıl önce kanıtlanmış, çok şiddetli cezaların yürürlükte olmasına rağmen suç oranının oldukça fazla olduğu Ortaçağ Avrupası buna bir örnek olarak gösterilmiştir. Cezada caydırıcılığın şiddetin mutlak sonucu olmadığı gibi, bazı durumlarda ağır cezalar başka suçlara teşvik edebilmektedir. Nasıl mı? Örneklendirelim.
Tecavüz suçunun cezasının idam olacağını varsayalım. Bu halde tecavüz suçunu işleyen kişiler yakalanmaları halinde hayatlarına son verileceğini bilerek, işlemeye güçleri yeten bütün suçları işlerler, yeter ki onları idama götürecek suçu gizleyebilsinler. Bu kapsamda mağduru öldürebilecekleri gibi olaya şahit olma ihtimali olan bireyleri de öldürecektirler.
[pullquote_right]Hukuk düzeni suçluyu cezalandırmaktan önce mağduru korumayı amaçlamalıdır.[/pullquote_right]Benzeri olaylar elbette idam olmasa da gerçekleşmektedir; fakat buradaki iddia, söz konusu suçun cezasının idam olması halinde bunların artacağıdır. Hukuk düzeni suçluyu cezalandırmaktan önce mağduru korumayı amaçlamalıdır. Suçluyu mümkün olan en ağır şekilde cezalandırmaya yönelik hiddetle atılan adımlar mazlumu unutmamıza sebep olacak ve onu oldukça korunmasız bir duruma sokacaktır. Dolayısıyla ilk önce mazlumu korumayı hedefleyerek hareket etmeli ve cezalandırmanın oldukça titiz bir alan olduğunu unutmadan, ince eleyip sık dokuyarak karar vermeliyiz. Cezaları arttırmak için öfkeyle kalktığımız takdirde, mazlumun artan zararıyla oturmak durumunda kalırız.
[quote]“O hâlde erdem, tercihlere ilişkin bir huy: Akıl tarafından ve aklı başında insanın belirleyeceğiyle belirlenen, bizle ilgili olarak orta olanda bulunma huyudur” (Nikomakhos’a Etik, Aristoteles)[/quote]
Bunları ifade etmemin sebebi mevcut düzenlemeyi yanlış bulmam değil kesinlikle. Buradaki ifademin sebebi en isabetli cezanın en ölçülü ceza olacağını dillendirmek isteyişim ve haklı bir tepkiyle harekete geçen birtakım sivil toplum kuruluşlarının iyi bir niyetle de olsa kötü sonuçlara yol açabilecek taleplerle gündeme gelmeleri. Lütfen akıllarda kalsın, araştırılsın ve hatta tartışılsın; lüzumundan fazla şiddet suçu önlemez, sadece lüzumsuz şiddettir.
Benzer düzenlemelerin gelecekte de yapılmasını umuyorum. Her hassas konuda olduğu gibi bu hassas konuda da ince eleyip sık dokumalı ve adalete teslim olmayı her zaman en makul yol olarak bırakmalıyız.
soncubukbukucu
Cinsel suçlar politiktir ve politik yöntemlerle engellenmelidir. Önemli olan suçun engellenmesidir. İlk elden alınacak tedbirler engelleme noktasında olmalıdır. Ancak yasa koyucu ısrarla bu adımları atmamakta, uluslararası sözleşmeler uygulanmamaktadır. Üstelik böyle bir ceza vücut dokunulmazlığına aykırılık teşkil edeceğinden yönetmelikle getirilemez bu anayasaya aykırıdır. Yazarın ceza yaptırımını desteklemeden önce bu gibi noktaları speküle etmesi gerekirdi.
İrem Abul
Yönetmelikler kanunlara dayalı olarak çıkarılır. Söz konusu yönetmelik de 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’a dayalı olarak çıkarılmış ve bu KANUNda öngörülen -tıbbi tedaviye tabi tutulmak- ibaresini ayrıntılı olarak düzenlemiştir. Bu açıdan Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir.