Kafamı kaldıracak zaman bulamadım ki! Şimdi soracağım soruya vereceğinizi tahmin ettiğim cevap bu. Brett Kavanaugh atamasını takip ettiniz mi? Hakikaten de “Brett… Kim?” diye çıkışıyor ya da bu isme daha önce nerede rastladığınızı hatırlamaya çalışıyorsanız okumaya devam edin çünkü bu paylaşımı yapmaya fena halde ihtiyacımız var.

Öncelikle şunu söyleyeyim. Kavanaugh ataması ne Cemal Kaşıkçı gizemi kadar merak uyandırıcı, ne yeni bir Arda Turan şiddet vakası kadar “magazinsel” ne de “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” kampanyası kadar düşündürücü. Fakat amatör bir yazar olarak konu seçerken okuyucunun tercihlerini de bittabi düşünmek zorundayım. Yaşadıklarımızı düşünerek de bu muhabbetlerin artık alıcısı olmayacağının farkındayım.

Bakınız! Zati her bir ferdi güvenlik uzmanı kesilmiş toplumumuz, DNA örnekleri aramak için kullanılan Luminol adlı mavi ışığın ancak zifiri karanlıkta kullanılabileceğini öğrenmiş ve üç aylık cüzi bir indirimin enflasyonu hakikaten düşürüp düşüremeyeceği nazariyesini içselleştirmiş durumda. O halde vakit ana haber bülteni vakti değil, Amerikan siyasetindeki son gelişmeleri ve kamuoyunun bunlara verdiği tepkileri irdeleyip kaynatma vaktidir.

Öyle sanıyorum ki geçtiğimiz haftalarda New York sokaklarında rastgele birini durdurup sadece Brett Kavanaugh ismini zikretseydik, bu eylemimizle uzunca bir sohbet başlatmış olurduk. Zira Amerikan basını uzunca bir süredir başka manşet atmadı.

Amerikan Siyasetinde Yüksek Mahkeme’nin Önemi Nedir veya Hır Niye Çıktı?

Meselenin özü Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne[1] yapılan bir atamadan ibaret. Ancak bu onlar için ilk bakışta göründüğü gibi basit bir mesele değil. Yüksek Mahkeme çok prestijli, sözünün üzerine -yargısal anlamda- söz söylenemeyen bir yargı yeri. Göreceği davaları kendisi tayin ediyor. Bunlar da çoğu kere toplumsal fay hatlarına dokunan uyuşmazlıklar oluyor. Hemcins evlilikleri, silah bulundurma hakkı, devlet okullarındaki siyah-beyaz ayrımı eski kararlarına konu olmuş; transseksüel kişilerin orduya girmesi, göçmenlik ve kürtaj ise halihazırda önünde çözüm bekleyen konulardan bazıları. Kısacası Mahkeme, Amerikan toplumunun yaşantısını bir anlamda şekillendirme gücüne sahip. Bu durumda da genel seçimler sadece bir Başkan/Kongre üyesi/Senatör seçimi değil, kısmet olursa[2] bir Yüksek Mahkeme üyesi seçme yetkisi kazanmak manasına geliyor. Dünya’da hukukun üstünlüğüne en bağlı 19. ülkenin yargıyı adeta kurumsal bir tutumla siyasallaştırması da garip bir çelişki doğrusu[3].

Kavanaugh Ataması

Gelelim atamada neler olduğuna… Başkan Trump uzun bir istişare ve eleme sürecinden sonra 53 yaşında, Yale mezunu, zamanında Oğul Bush ile çalışmış ve Clinton-Lewinsky skandalını inceleyen özel savcının ekibinde yer almış kıdemli bir hukukçuyu 9 Temmuz’da aday gösterdi. Geride bıraktığımız yaz boyunca Kavanaugh binlerce yazılı soru cevapladı, senatörlerle resmî ve gayri resmî toplantılar yaptı. Senato, aday üzerinde nihai bir oylama yapmaya hazır olduğunu açıkladığındaysa yer yerinden oynadı. Zira Christine Blasey Ford adında bir psikoloji profesörü, yargıcı kendisine 36 yıl önce bir lise partisinde cinsel saldırıda bulunmakla itham etti. Bu suçlamayı iki tanesi daha izledi. Yayın politikasını son seçimlerden sonra CNNSusarsaAmerikaSusar düsturu etrafında yeniden şekillendiren CNN’nin başını çektiği ana akım medya bu iddialara tam anlamıyla kitlendi[4]. Haber sosyal medya mecraları ve siyaset arenasında da baş köşeye oturdu.

“Ben Kadın Yalan Söylüyor Demiyorum”

Yok cidden demiyorum. Yalnız mevzunun adalet, dürüstlük, gerçeği ortaya çıkarmak gibi herhangi bir ilkeyle alakası yok. Olay tamamen gerek basın gerekse basını dahi silik bırakan Senato oturumları aracılığıyla kamuoyunda adayın aleyhinde güçlü bir algı oluşturmak. Hedef ani bir infial yaratılabilirse Cumhuriyetçileri başka bir aday göstermeye razı kılmak, erteleme taktiğini izleyerek 2020’ye kadar koltuğu boş bırakıp seçimi kazanınca bir Demokratı oraya oturtmak veya hiç olmazsa Trump ve partisine karşı kullanılabilecek bir propaganda malzemesi yaratmak. Hayatta en son kimin güleceği her zaman bariz olmadığından kazananı göstermek güç ancak kaybedenler oldukça net: görevi masumiyet karinesini uygulamak olsa da kendisine bu imkan tanınmayan Yargıç Kavanaugh ile mağdur ve yalancı arasında gerçek kimliği ortaya çıkamadan unutulacak olan Dr. Ford.

Bir Nasihat

Yargının siyasallaşmaması gerçekten de elzem. Peki siyasallaşmak bu bağlamda ne anlama geliyor? Ehil olmayan kişilerin seçilebildiği, prodüksiyonunun büyüklüğüne göre yalanlar ya da gizli oyunlarla dolu, nesnelliğin yerini öznelliğe bıraktığı bir ortamdan bahsediliyor. Şu hâlde siyaset de “siyasallaşmasa” daha doğru bir temenni değil mi? Fikrimce bu sorunsalın çözümü üretime kıymet vermek, üretecek ideal kişinin vasıfları noktasında taviz göstermemek ve bu vasıfları ölçülebilir, alakalı ve objektif esaslara göre belirlemekle mümkün. Aksi takdirde bir üst düzey bürokratın bir yargıç adayına, “Lise yıllığınızdaki şu ifade o yıllarda çok içtiğinize mi delalet ediyor?” gibi sorular sormasıyla karşılaşırsınız ki bu da başkaca absürt soruları beraberinde getirir. “Ne o hakkaniyetli, muhakemesi düzgün bir hukuk insanı mı arıyorsun yoksa hamamdan kız mı?” gibi mesela…


[1] Bizim Anayasa Mahkemesi’nin bir muadili

[2] Böyle bir atamanın mümkün olması için, hakimlik teminatı gereği, bir üyenin görev süresinin dolması gerekiyor.

[3] Dünya Adalet Projesi’nin hukukun üstünlüğü indeksi için: https://worldjusticeproject.org/our-work/wjp-rule-law-index/wjp-rule-law-index-2017%E2%80%932018

[4] İçindeki yazıları okuduğunuzda kulaklarınızda “mağdurum da mağdurum” serzenişi çınlayacak, “Şu beyaz Amerikalılar da ne çekmiş mübarek!” dedirtecek internet sitesi için: www.cnn.com

Fotoğraf: Doug Mills/The New York Times

Leave a Reply