Ursalim, Yerushalim, Zion, Beytül’ Makdis, City of David… Hepsi de tarihin ta başından beri bugün temiz ve kutsal anlamına gelen Kudüs ismiyle andığımız yere değişik toplumlar tarafından verilmiş isimler. Üç büyük dinde de büyük önemi olan geçmişi neredeyse insanlığın var olmasıyla eş değer olan bu şehir son olarak Amerikan Başkanı Trump’ın, 1995’ten bu yana gelen tüm Amerikan başkanlarının masasında önemli bir bölümü işgal eden, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasını içeren tasarıyı imzalamasıyla tekrar Dünya gündeminin ilk sırasında yer almaya başladı. Günümüzde Filistin sorununun da önemli bir bölümünü teşkil eden Kudüs’ün statüsü ve şehrin geleceği ile ilgili bundan sonra ne olacağına geçmeden önce gelin şehrin kısa bir tarihine göz atıp üç semavi din için aslında neden bu kadar önem ifade ettiğini kısa bir şekilde hatırlayalım.
Şehrin kuruluşu ve sahipleri ile ilgili ilk bilgiler Tevrat kaynaklı olmakla beraber kaynaklara göre şehir ilk kez Jebusites adı verilen bir kavim tarafından kuruldu. King David şehri bir rivayete göre MÖ 1003 diğer bir rivayete göreyse MÖ 869 yılında fethetti ve şehre yerleşti. Kendisinde sonra gelen oğlu Solomon ise şehrin fethinden 40 yıl sonra şehirde, bugün dahi Yahudiler için yeri bilinmese de çok büyük öneme sahip olan, Kutsal Tapınağı inşa ettirdi. Şehir üzerinde yüzyıllar süren Yahudi egemenliğinden sonra Kudüs MÖ 586 yılında Babilliler tarafından işgal edildi. Şehri işgal eden Babilliler Yahudiler için büyük önem taşıyan Kutsal Tapınağı sadece yıkmakla kalmayıp bölgedeki Yahudilerin tamamını sürgüne gönderdi ve böylelikle İsrail’in kurulmasına kadar sürecek olan büyük sürgün Yahudiler için başlamış oldu.
Yüzyıllar içinde şehir başta Romalılar olmak üzere pek çok medeniyete, Persliler, Araplar, Selçuklular, Haçlılar, ev sahipliği yaptı. 20. Yüzyılın başında Osmanlıların bölgedeki hakimiyetini İngilizlere kaptırmasıyla beraber şehir İngilizlerin kontrolü altına geçti ta ki 1948’te İngiliz idaresi altındaki Yahudilerin İsrail’i kurduklarını ilan etmesine kadar. Bu tarihten sonra Kudüs’ün Birleşmiş Milletler ‘in de onayıyla iki devlet arasında, Ürdün ve İsrail, ortak olarak paylaşılmasına ve İsrail’in şehrin batı kısmını kontrol ederken Ürdün’ün de şehrin doğu kısmını kontrol etmesine karar verildi. Son olarak ise 1967 yılında gerçekleşen 6 Gün Savaşları sonucunda İsrail şehrin kontrolünün tamamını ele geçirdi ve 1980 yılında İsrail Parlamentosu, Knesset, şehri başkent olarak tanıyan yasayı onayladı. Bugün her ne kadar 160’tan fazla ülke İsrail devletini tanısa da günümüzde hiçbir ülkenin Kudüs’te büyük elçiliği bulunmamaktadır.
Tüm bu tarihsel gelişmelerin haricinde Kudüs ayrıca üç semavi dinin de ortak olarak kutsal saydığı tek şehirdir. Hristiyan inancına göre Jesus bu şehirde çarmıha gerilmiş ve Mesih gene bu şehirde insanlığı kurtarmaya gelecektir. Müslümanlara göre Hz. Muhammed Allah ile konuşmak için başladığı yolculuğunda bu şehre Burak adındaki mucizevi atıyla gelmiş ve göklere yükselmiştir. Kudüs’ün Müslümanlar için diğer bir önemiyse buranın aynı zamanda ilk kıbleleri olmasından da kaynaklanmaktadır. Son olarak Yahudilere göre de bu şehir pek çok kutsal mabedi, örneğin Ağlama Duvarı gibi, ve anlamı, binlerce yıl süren sürgünün başladığı yer olması gibi, içeren önemli bir yerdir.
Yukarıdaki birkaç paragrafta binlerce yıldır var olan bu kutsal şehrin genel bir tarihini bazı yerli ve yabancı kaynaklardan da yararlanarak sizlere aktarmaya çalıştım. Belki bu koca tarihi sadece birkaç paragrafa sığdırmak bu şehre haksızlık, bu tarihi görmezden gelmek gibi görünüyor olabilir. Fakat buradaki maksadım bu şehrin ve taşıdığı tarihin aslında ne bir millete ne bir kültüre ait olduğu, Kudüs’ün aslında insanlığın ortak mirası olduğunu gösterebilmekti. Belki bu son gelişmeler ışığında biraz ütopik biraz da romantik görünebilir ifade etmeye çalıştıklarım. Fakat her ne kadar realist bir açıdan bakıldığında, Trump’ın oval ofiste içinde bulunduğu müşkül durumdan kurtulmak için attığı bu adım onun Amerikan başkanı olarak, Orta Doğu’daki pozisyonu hariç, gücüne güç katacak gibi gözükse de bu adım sadece İslam coğrafyasından değil hemen hemen tüm çevrelerden tepki çekiyor ve çekecektir de. Tüm bu tepkiler sonucunda Özgür Dünya’nın en güçlü adamının bu hareketi tarihe sadece bir anekdot olarak düşecektir.
Tüm bunların paralelinde nacizane önerim bu şehrin Bileşmiş Milletler ‘in kontrolünde yönetilmesi formülünün tekrar gündeme gelmesi ve üç büyük dinin ve pek çok milletin yönetimde eşit söz sahibi olabileceği bir yöntemin belirlenmesidir. Çünkü, Kudüs ne bir ülkenin ne de bir dinin başkenti olmasından çok Orlando Bloom’un ve Eva Green’in başrollerini paylaştığı efsanevi filmin adında geçtiği gibi Cennetin Krallığı’nın başkentidir. İnsanlığın kendi tarihini yazmaya başladığı binlerce yıl öncesinde kurulmuş bu şehir sadece bir devletin yönetebileceğinden daha fazlasını içermektedir.
Kaynakça
- https://www.haaretz.com/israel-news/1.826929
- http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42258773
- http://www.history.com/topics/history-of-jerusalem
Uğur GÜNAY
Muhammed(s.a.v) ne kadar güzel bir isim, hiç okudun mu adını aldığın zat-ı şahanenin hayatını ? okursan bu yazının içinin ne kadar boş olduğunu anlarsın. Kudüs İslam’ ındır, Allah(c.c) katında yegane din İslam’ dır(ÂLİ İMRÂN-19).