Ülkemizin gündeminde son iki haftadır çocuk ve kadın istismarı var. Haberlerde ve tartışma programlarında hep bir ağızdan cezaların artırılması gerekliliği ve buna cevaben kimyasal hadım, ağrılaştırılmış hapis cezaları vb. fikirler zikrediliyor. Fakat bu suçun neden işlendiği ve bu suç işlenmeden nasıl engellenebileceği ne yazık ki konuşulmuyor. Suçu ve mağduru azaltmanın yolu aranacağına, suçluya verilecek ceza daha çok önemseniyor. Hasta ve doktor örneği üzerinden somutlamak gerekirse aslında yaptığımız şey semptomları tedavi etmek. Yani bir doktor olarak hastalığı tedavi etmektense, hastalığın etkilerinin hafifletip sanki ortada bir problem yokmuş gibi hayatımıza devam ediyoruz. Bunun sonucunda hasta belli bir süre rahatlasa dahi ileri bir tarihte daha sert bir şekilde hastalık tekrar yüzeye çıkıyor. Ve yine biz sorunun köklerini arayarak net bir çözüm üretmektense daha fazla ilaç vermeyi uygun buluyoruz.
Yaşantımızın her alanında problemler çözülmeden yukarıdaki yazdığım mekanizma ile öteleniyor. Bunun adını basitçe daha fazla mekanizması olarak koymak istiyorum. Örneğin Ankara ve İstanbul’da hepimiz trafik probleminden mustaribiz. Peki ya çözüm? Üzerinden daha fazla aracın geçebilmesi için daha fazla yol yapmak. Sebep önemli değil daha fazla yol her şeyi çözer. O yollar da tıkanınca daha da fazla yapar, gene rahatlatırız trafiği. Peki ya eğitim, yıllardır bu konuda karnemiz çok kötü. Öğrenciler gelişmiş ülkelere kıyasla çok gerideler. Hem bilgileri hem de öğrenme becerileri yetersiz. Çözümü ise tahmin etmişsinizdir, daha fazla okul ve herkese tablet. Günlük bir diğer problem, gıda enflasyonu. Çiftçi dertli ve problemli. Tarlalar boş, meralarda hayvan yok. Çözüm ise tabi ki de daha fazla ithalat ve daha fazla borçlanma. Sanırım buradaki düzeni siz de fark etmişsinizdir. Son dört beş yıldır artık herhangi bir sorunu tam anlamıyla çözemiyoruz. Belki daha fazla ceza veriyoruz, daha fazla ithal ediyoruz ama hep daha daha ve daha demekten artık ipin ucunu kaçırdık. Bu yumurta kapıya dayandıkça yapılan geçici önlemler ve rahatlamalar sorunların üzerini ince bir kum tabakasıyla örtmekten başka bir işe yaramıyor. Sadece kendimizi bir sonraki sert rüzgara kadar rahatlamış hissediyoruz. Kısacası sorumluluklarımızdan kaçıyoruz.
Fakat bu mekanizmanın da sonuna geldik. Daha fazla inşaat artık ekonomimizi canlı tutamıyor. Daha fazla okul eğitim kalitemizi artırmıyor. Daha fazla ceza yıllardır artmakta olan şiddete herhangi bir çözüm getiremiyor. Yıllardır üstünü örttüğümüz bu problemler silsilesi artık örtülemez, çarşafa sığmayan bir hal almış durumda.Bu çerçevede 11.Kalkınma Planı ile ilgili açıklananlara baktığımızda bu mekanizmadan hala vazgeçilmediğini görüyoruz. Daha fazla yatırım, daha fazla refah ve daha fazla kredi vaatleri devam ediyor. Fakat yaşadığımız bu problemlerin temelinde yatan nedenlere ve bunlara yönelik çözümlere dair herhangi bir açıklama henüz yapılmış değil. Bu mekanizmayı yıllardır çalıştırıyoruz fakat özellikle 2009 yılından beri yerimizde saymaya devam ediyoruz.
Bunun çözümü ise çok basit aslında. Akp’nin ilk yıllarında ortaya koyduğu reformist havaya ülkenin tekrar dönmesi. Seçimlere kadar idare ederiz anlayışından uzaklaşılıp canımızı yakacak ama sonunda bizi tedavi edecek radikal reformlara ihtiyacımız var. Ekonomiye daha fazla kredi vermek, sağlık sistemini düzeltmek için daha fazla hastane yapmak beraberinde daha fazla maliyet, daha fazla israf ve daha fazla enflasyon getiriyor. Şiddete şiddetle cevap vermek ve suçluların “bacaklarını kırmak” sadece daha fazla şiddet yaratıyor. Burada devletin riskleri iyi hesaplayıp bu hastalığı yavaş yavaş temizlemeye başlaması gerekli. Örneğin Fetö’nün devletten temizlenmesi önemli bir gelişme olsa da, yeri başka bir yasa dışı yapıya bırakıldığı takdirde sorunu kökten çözmek yerine sadece hastalığı ötelemiş oluyoruz. Ülkedeki bütün sorunlara bu ciddiyet ve özenle yaklaşılıp, problemin kökünü kazıyarak yeni bir reform döneminin başlatılması gerekli.