Nereye Gidiyoruz?

Son bir hafta içerisinde Türkiye iki büyük gelişme ile sarsıldı. İlk olarak hayatlarının baharında yirmi dört tane gencecik fidanı terör saldırısı sonucunda toprağa verdik, ardından Van’da meydana gelen 7,2 şiddetindeki yıkıcı zelzele ile onlarca yurttaşımız hayatını kaybetti veya yaralandı. Kısa zaman içerisinde art arda gelen bu iki büyük olay Türkiye’nin iki büyük sorununu da en gerçekçi haliyle, en korkunç yüzüyle ve tüm çıplaklığıyla bir kez daha hatırlattı bizlere. Fakat bu iki olayın bizlere tekrar hatırlattığı bu iki korkunç sorunun dışında bir başka ürkütücü sorun daha var; hatta belki bu sorun diğer ikisinden daha da ürkütücü.

Karşı karşıya olduğumuz şey insanlık tarihinin en büyük hastalığı: Irkçılık. Tahmin edebileceğiniz herhangi bir hastalıktan daha bulaşıcı, daha sinsi ve daha yıkıcı bir hastalıktır ırkçılık; sonu hep trajedi ve ayıplarla doludur. Zira bulaştığı insanı, insan formundan çıkaran tek hastalık ırkçılıktır.

Bunları okurken pekâlâ “İyi de bu iki olayla ırkçılığın ne ilgisi var?” diye masum bir soru sorabilirsiniz. Fakat öyle görünüyor ki, ülkemizde bu iki olay arasında bir bağlantı kurmayı başarabilmiş insanlar var. Zira kimileri, o gencecik askerleri öldürenlerin, yoksulluk ile boğuşarak hayata tutunmaya çalışan Vanlı köylüyle ya da paslı demirden beşiğinde yatan Vanlı bebekle aynı kişiler olduğuna kanaat getirmiş. Öyle olacak ki, büyük medya kuruluşlarının dahi internet sitelerinde Van’daki deprem haberlerinin hemen altında “Beter olsun inşallah!”, “Darısı Diyarbakır’ın başına.”, “Vatan hainliğinin sonucu budur.” şeklinde yorumlar yer alıyor. Böyle bir olay karşısında yapılan bu yorumlar sizce de büyük bir hastalığın habercisi değil midir? Ne vakit vicdanlarımızı toprağa gömdük, ne vakit böyle canavarlaşabildik? Nasıl oluyor da bu iki üzücü olayı neden sonuç ilişkisi içerisinde yorumlayabiliyoruz ve bir olay diğerinin diyeti oluyor? Bize ne oldu da bir başkasının üzüntüsünden kendimize mutluluk çıkarıyoruz? Biz nereye gidiyoruz? Van’daki deprem felaketi ve gencecik askerlerin hayatını kaybetmesi karşısında bu iki olaydan herhangi birine üzülüyor ve diğerine azıcık dahi üzülmüyorsanız şundan emin olun ki bu ülkedeki terör sorunun en büyük sorumlularından biri siz ve size bulaşmış olan bu ırkçılıktır. İnsanların ırklarına bakmaksızın onların ölümlerine üzülebildiğiniz zaman bu ülke birçok sorununu çözmüş olacaktır.

Sorunları çözebilmenin en sağlıklı yolu soruna insanı temel alarak bakmaktan geçer. Her şeyden önce insan olduğumuz için bu tip sorunları çözmek üzere bir araya gelmeliyiz. Sadece ülkemiz için değil insan olduğumuz için, insanlığımız için bir araya gelmeliyiz. İnsanlığımız için bir araya gelebildiğimizde ülkemiz için zaten sorunlar çözülmeye başlayacaktır. Şimdi zaman insanlığımızı yitirip birilerinin üzüntülerinden kendimize mutluluk çıkarma zamanı değil; şimdi birbirimize sıkı sıkıya kenetlenme, üzüntülerimizi paylaşma, yardım elimizi uzatma vaktidir.

Leave a Reply